Bundan önce derlediğimiz 10 yer ismi ve levha demetinin amacı şuydu: İstanbul’un ha orası ha burasında dolaşıyor, etrafımızı seyre dalıyoruz ama bazen kendimizi şehirde günübirlik yaşadığımız hissine kaptırıp bunun icabınca şuursuzca yürüyebiliyoruz da.

Nasıl gezersek gezelim ve hangi köşesinde keyiflenirsek keyiflenelim, İstanbul’da bizden önce yaşayanları asla unutmamamız gerekiyor. Bunu köksüz olanlardan ayrılmak ve farklılığımızı vurgulamak için de değil, bizatihi köklerimize bağlılığımızın devamı için yapmalıyız. Şehrin yüzyıllardır yorgunlukla ayakta durduğunu ve bizim bu hatırayı tevarüs edip her gün yanından-bucağından yürüyüp geçtiğimizi bilmek insanın dünyasını ve bakışını şekillendirir.

Bu büyük detayın farkında olmaksızın yaşamak da nihayetinde yaşamak, şüphesiz. Ancak imkânlarımızı zorlayarak tamamıyla masrafsız bir lüks olan bu ayrıcalığı edinmeli ve İstanbul’un farkında olmalıyız. Çevremize bakarken bir harikalar diyarında gibi hissedebileceğimiz, şehrin görünen kadarından fazlasına şahit olabileceğimiz iyi bir seçenek bu.

İstanbul’un bazı binalarının göründüğünden daha uzun ömürlü olduğunu bilmek de levhalara dikkat etmekten geçiyor. Bazı mahallerde karşılaşılabilecek bu nevi levhalar ve yer isimlerinden 10 tanesini bir araya getirdik.

1- Mısır Çarşısı girişindeki İhsan Kurukahvecioğlu Halefleri kahve dükkânından etrafa yayılan keskin kahve kokusu buradan geçerken daima dikkati çeker. Hemen yakın bir binada Kurukahveci Mehmet Efendi’nin yeri de bulunan bu mıntıka aslında kahve satıcılarının merkez üssüymüş. İhsan Kurukahvecioğlu Halefleri’nin yanı başındaki süslü püslü binanın giriş yazısından bunu anlıyoruz: “Kurukahveci Hanı.” Bina 1912 tarihini taşıyor.

2- Eminönü’nden Cağaloğlu içlerine tırmanan sokaklardan Fındıkçı Remzi’yi bitirdikten sonra başlayan Aşir Efendi Caddesi’nde, sokak biter bitmez solumuzda kalan apartman da bir iş hanı imiş. “Dilsiz Zade Hanı” yazan kapı üstü, hicrî 1323/miladî 1905 tarihini taşıyor. Bu yazının hemen üst kısmında bir besmele ve binanın sağ cenahında “yâ mâlike’l-mülk”, sol cenahında “yâ Hâfız” yazdığı da sevgili İstanbul kâşiflerinin gözünden kaçmamalı.

3- Galata’daki Perşembe Pazarı Caddesi’nde 12 numaralı apartmanın alnındaki mermere “Ticaret Hanı” ve hemen altınaysa 1298/1881 tarihi kazınmış. Şimdi hâlâ yan sanayi ürünleri satılan bu caddede demek ki söz konusu zamanda da ticaret işleriyle uğraşılıyormuş.

4- Ticaret Hanı’nın hizasında, biraz yukarısındaki başka bir apartmanda ise “Saatçiler Hanı” var. Silinmiş-dökülmüş kısımda muhtemelen binanın yapım tarihi de yazılıdır ancak mermerin ahı gidip vahı kalmış. Son dönem yapılarının bir kısmında âdet olduğu üzere bu levhada da yer ismi Latin harfleriyle bir alt satırda tekrar edilmiş ancak onun durumu üsttekinden de fena.

5- Laleli’deki Orhan Kemal İl Halk Kütüphanesi binasının yanındaki duvarlara dikkatle bakanlar orada talik hatla harika bir “Simkeşhane-i Amire” yazısını seçeceklerdir. Miladî takvimle 1866’da kurulan bu mekânda (simkeş: altın ve gümüş teller çeken sırma sanatkârı) kumaşların üzerine gümüş ve altın işlemeler yapan esnaf bulunurmuş. Şimdi apayrı bir iş için kullanılan binanın bir zamanlar neye hizmet ettiğini ve ne kadar eski olduğunu bu sayede öğrenmiş oluruz.

6- Sahaflar Çarşısı denilen mevkiye gelmeden hemen önce, meydandaki çınarların ardında görülebilecek yüksekteki bu yazı, Osmanlı’da devlet eliyle kurulan ilk kütüphanenin, şimdilerde Beyazıt Devlet Kütüphanesi denen “Kütüphane-i Umumî-i Osmanî”nin levhası. 1882’de (h. 1300) tesis edilen kütüphane iki yıl sonra da hizmete açılmış, devlet bütçesiyle iş hızlı ilerlemeyince Sultan II. Abdülhamid şahsî bütçesinden kaynak aktararak açılışı hızlandırmıştır.

7- Sırada oldukça zor bir parça var ama zorluğuna değdiğini söyleyebiliriz. Bu yerin ismi birkaç kelimeden oluşan bir başlık hâlinde değil de kısa bir metinle belirtiliyor. Çemberlitaş tramvay durağında yüzümüzü Sultanahmet’e verip soldan Nuruosmaniye’ye inerken hemen sağımızdaki iş hanlarından birinin, Vezir Hanı’nın aslında çok eski bir vakıf eseri olduğunu biliyor muydunuz?

Tanzimat devri? Sultan Abdülmecid? Lale Devri?

Daha geri gideceğiz: Kapısının hizasına, çatıya yakın bir yerlere 1903 tarihinde konmuş levhaya göre bu bina h. 1070/m. 1659 tarihinde Osmanlı’nın en hayırsever devlet adamlarından Köprülü Mehmed Paşa tarafından yaptırılmıştır, yani 350 küsur yıllık bir vakıf eseridir. Yanova’dan Şam’a, Bilecik’ten Sapanca’ya kadar Osmanlı hâkimiyetindeki birçok yere adeta hayır hasenat yağdıran bu müthiş kerem ve cömertlik sahibi Paşa, bir sevap fabrikası olarak çalışıp çabalamış, nereye ne yapılabileceğiyle ilgili fırsatları kollamış ve değirmenden camiye kadar bir sürü eser bırakarak dünyadan ayrılmış.

Bu iş hanından toplanan paralar da Köprülü Mehmed Paşa’nın hayır işlerine gelir sağladıkları için önemliydi. Levhaya gelirsek; bir hayli fersude durumda olan harflerinin çözümü şöyledir: “1070 tarihinde sadr-ı esbak merhum Köprülü Mehmed Paşa ihya-kerdesi olan bu bina-i cesim 1312 senesinde zelzeleden harap olmuş iken 1321 tarihinde Odabaşı Mustafa Efendi marifetiyle tecdiden tamir edilmiştir.

Bârekâllahu teâlâ."

8- Karaköy sahilindeki Rıhtım Caddesi’nde, Üsküdar iskelesi önünde yükselen, dışında tabela görünmeyen bir binanın tepesinde şu yazıyor: “Türkiye Cumhuriyeti İstanbul Ticaret-i Bahriye Müdüriyeti.”

Herhâlde 1923’ten sonra kurulmuş müessesenin bu çini levhasının 1928’deki harf inkılabından önce asıldığı anlaşılıyor. Detaylı bilgiye erişemediysem de bazı TBMM zabıtlarından ve adından günümüzdeki Deniz Ticareti Genel Müdürlüğü’nün o zamanki ismi olduğu anlaşılıyor.

9- Sultan II. Mahmud tarafından 1832’de Arnavutköy sahiline inşa ettirilen Tevfikiye Camii’nin saçak altında eski olduğu görülen bir “yâ Hâfız” levhası var. Kuşların kirletmesinden korumak için üzerine sivri çıkıntıları olan bir şerit çekilmiş. Eskilerin evlerin ve iş yerlerinin dışında sıklıkla rastlandığını anlattığı bu yazı, Allah’ın Esmaü’l-Hüsna’sından “koruyup kollayan” anlamında bir ismi olduğu içindir ki yapılan binanın onun koruyup kollamasına emanet edildiği anlamında bir işarettir.

10- Günümüzde yoğun olarak kullanılmaya devam eden Suriye Pasajı da iş hanı olarak tespit edilebilir. Solunda Latin harfleri ve rakamlarıyla da yazılan adı eski alfabemizle “Suriye Çarşısı” olarak nakşedilmiş ve h. 1326, yani solda da görülebileceği gibi 1908 yapım tarihini taşıyor. Bu da altından geçip gözümüzden kaçırabildiğimiz tarihlerimizden biri.

Sadullah Yıldız