Bunca köyden meydana gelen bir şehir var mı yeryüzünde. Bunca köy bir araya gelmiş ama bir şehir olamamış. Bir akıl tutulması köyleri de, şehri de yutmuş. Köy olarak kalaydı, kendi içinde şehirleşerek güzelleşseydi, güzelleşerek şehirleşseydi, bağlardan, bahçelerden sümbüller arasından bülbül sesleriyle bir köyden diğerine ya da bir kasabadan öbürüne geçilseydi nasıl güzel olurdu İstanbul.

Hasköy’deyim bir zamandır, ne köy var ortada ne kasaba. Haftanın dört günü vaktimin bir kısmı burada geçiyor. Çocukları okçular tekkesine getiriyorum. Onları beklerken Oblomov gibi tembellik yapacak değilim ya, geziyorum Kasımpaşa’yı Hasköy’ü Okmeydanı’nı. Her gelişimde Kulaksız Mezarlığının ara sokaklarında, çıkmazlarında selvilerin arasında dolaşıyorum. Ölülerle sohbet ediyorum, onlarla konuşuyorum. Hepsi son vaazlarını verip gitmişler, hapsi son mitinglerini yapmışlar ve göçmüşler bu âlemden. Ne çok şey söylüyorlar, ne çok konuşuyorlar. Elimdeki kitabın yüzüne bile bakamadan dönüyorum.