Bekas’ın fragmanını ilk izlediğimde heyecanla filmin yayınlanmasını beklemeye koyuldum. Daha evvel bu kadar neşeli ve sevimli bir fragman izlememiştim. Ayrıca film izlemeyi hiç sevmediğim zamanlarda bile çocukların başrolde oldukları filmleri severdim. Çocukların olduğu filmlerin çok ayrı bir tadı olduğunu düşünüyorum zira. Bu sene bahar aylarında vizyona giren ve İsveç-Finlandiya-Irak ortak yapımı olan bu filmde de iki çocuk başrolü paylaşıyor: Dana (Sarwar Fazıl) ve Zana (Zamand Taha).
Dana ve Zana sokaklarda yaşayan, öksüz ve yetim iki kardeştir. Ayakkabı boyacılığı yaparak geçinmeye çalışır, geceleri nereyi gözlerine kestirirlerse orada geçirirler. İnsanlar tarafından hor görülmeye alışmışlardır. Baba diyebilecekleri tek bir insan vardır ki, onu da kaybederler. Bir gün bir film salonunun çatısında buldukları küçücük bir pencereden süpermeni izlerlerler. Ve artık onları hayata bağlayan bir kahraman edinmişlerdir. Bulundukları Kuzey Irak’taki o köyden görünen tepelerin ardında bir Amerika ve orada yaşayan bir süpermen vardır. Eğer o tepeleri aşıp Amerika’ya gidebilirlerse süpermenle tanışıp ondan annelerini geri isteyebileceklerdir. Öyle ya, süpermen herşeye gücü yeten, adı üstünde süper bir kahramandır.
Filmin yönetmeni Karzan Kader, 1990’larda Saddam’ın teröründen kaçıp İsveç’e sığınmış Kürt bir ailenin çocuğu imiş. Çocukluğunda askerlerin açtığı ateşten korunmak için bulundukları binaların bodrumlarında izlediği filmlerin kahramanlarının kendilerini de bir gün kurtaracağını hayal edermiş. Kader bu çocukluk düşlerini senaryolaştırıp, Bekas filmiyle bizi de düşlerine tanık etmek istemiş. Yönetmenin uzun metrajdan evvel kısa film olarak çektiği Bekas, öğrenci oskarı da dâhil birçok ödül almış. 2012 yılında ise uzun metraj hali ile Dubai film festivalinde de ödüle layık görülmüş.
Tek sahip oldukları şey birbirleridir
Filmin bize göre en güzel sahnelerinden biri bilindik bir hikâyedir. Şöyle ki, çocukların akşamları boya sandıklarını emanet ettikleri ve bilhassa Zana’nın bir baba gibi gördüğü âmâ olan Baba Halit, Zana’ya bir ders vermek niyetindedir. Bunun için ondan küçük çubuklar toplayıp getirmesini ister. Zana çubukları Baba Halit’e getirdiğinde o, çubuklardan birini Zana’ya verir ve kırmasını ister. Zana çubuğu kırar. Daha sonra hepsini bir arada verip, bu şekilde kırmasını söyler. Fakat bu defa Zana çubukları kıramaz. “İşte” der Baba Halit, “bir aile beraberse güçlü olur.”
Filmin devamında da bu düşünce hâkimdir ve yani Dana ve Zana iki kişilik birbirine bağlı, sıkı bir aile örneği gösterirler bize. Anneleri, babaları, evleri yoktur onların. Tek sahip oldukları şey birbirleridir. Çoğumuzun çocukluğundan çok farklı bir çocukluk onlarınkisi. Fakat tüm sıkıntılara rağmen nihayetinde onlar çocuktur. Her ne kadar hüznün kucağında olsalar da çocukluklarıyla birlikte neşeleri de var olmaya devam edecektir ve film bunu oldukça başarılı bir şekilde verir.
Bekas başrol oyuncularının sergilediği iyi oyunculukla birlikte hem çok eğlenceli hem de duyguları iyi veren bir film. Fakat bununla beraber bir Amerikan propagandası haline dönüşmekten kurtulamamış. Dana ve Zana Amerika’ya gidebilmek için çıktıkları yolda rastladıkları kola kamyonlarından aşırdıkları kolaları büyük bir keyifle içerler ve yine yolda rastladıkları yaşlı bir köylüye İngilizce cümleler kurdurmaktan büyük bir keyif alırlar. Diğer taraftan, filmde kardeşlerin yaşadıkları köyde Dana ve Zana hor görülürken, Amerika diye bir yer olduğu ve herşeye gücü yeten, yardımsever bir süpermen olgusu vurgulanır. Yönetmen bunu bilinçli mi yapmıştır yoksa tüm bunlar düşleri gibi çocukluğundan kalan izler midir bilemiyoruz. Fakat umalım ki, filmde gördüğümüz gibi Kuzey Irak insanı yetimlerin başını okşamaktan aciz kimseler olmasın.
Zeynep Taşan yazdı