Dünü dürüp koyduk, mazinin sandığına. Yarınlar için umudumuz, hayallerimiz ve planlarımız. İnsanoğlu elde olanın kıymetini elinden çıkmadan anlayamıyor. Sonra dün için hayıflanmalar, umudu yarına bırakmalar. Zaman; dün bugün ve yarın. Dün dünde kaldı, yarın sadece bir umuttan ibaret. Ninelerimizin sandığı gibi mazi sandığımız, geçmişin acı tatlı hatıralarının kokusunu taşır. Nineler öldüğünde geride kalanlar sandığını açarlar kuşağına sarılı anahtarla. Sandığında eskilerin kefenleri olurdu kar beyaz. Son yıkanışlarında kullanılacak sabunları, lifleri, buhurları, yıkayanların önlük olarak kullanacakları peştamal dahil bir bohça. Kendi elleriyle hazırlarlardı, tıpkı genç bir kızın çeyiz bohçası gibi. Sandığın en dibine en son ulaşılacak mûtenâ bir köşesine bir bohça yapıp koyarlardı. O yüzden sandıklar biraz lavanta, biraz sabun, biraz buhur, biraz da ölüm kokardı. Bir de son yolculuklarında emeği geçenlerin emeklerine karşılık körlük kefenlik dedikleri bir miktar paraları olurdu. Öyle maaşlı filan değillerdi, ne biriktirebilirlerse o kadar. İnsanımızın ölüme bakışı, ölümü karşılayışı böyleydi. Bir uzun yola çıkacaklarmış gibi yol hazırlığı yaparlardı. Şimdilerde bu tür ihtiyaçları belediyeler karşılıyor, insanlara sadece ölmek kalıyor. Dolayısıyla sandıklardan öyle uzun yol bohçaları filan çıkmıyor. Yine de Anadolu’da bu hazırlığı yapan güngörmüş, acılarla kavrulmuş insanlar var elbette. Sandık, bana bu çağrışımları yapıyor. Hoş, sandık da kalmadı zaten, yerini gardroplar aldı. Eski güzelim sandıklar tavan aralarında farelere mekân oldu ya da tavukların kuluçka yatakları. Eskiden ne kıymetliydiler. Sandık olmadan gelin çıkmazdı baba evinden. Hele biri sandık üzerine oturunca düğün sahibinin içine otururdu.

Sandığın tarihi eski Mısır’a kadar uzanmaktadır. Taşınabilir depolama ünitesi olan sandık, Avrupa’da özellikle Ortaçağ’da ve Rönesans’ta (12. yüzyıl -16. yüzyıl) değerli dokumaların, örme eşyaların, takıların ve çeyizin saklanması amacıyla kullanılmıştır. Eşyalarını kolay taşınabilir kılma, toplama ve saklama pratiği Türklerin göçerevlilikten getirdikleri alışkanlıklarındandır. Göçerevliler, eşyalarını hafif, kolay toplanır ve taşınır bohçalarda, hurçlarda, sandıklarda saklamışlardır. Yerleşik düzendeki Türkler de değerli eşya, giysi, dokuma ürünlerini ve çeyizlerini bohçaya sararlardı. Çeyiz, eski Türk evlerindeki gömme dolapların içine yerleştirilirdi. Sandığın Türklerde yaygın kullanımı, Batılı yaşam biçiminin yerleşmeye başladığı 19. yüzyıla denk gelmektedir. Sandık kolayca benimsenmiş ve hatta gömme dolap geleneğine rağmen, zengin evlerde ayrıca sandık odaları tasarlanmıştır. Türklerin çeyiz geleneğinde statü simgesi olan sandık, kullanım şekli ve süslemeleri açısından geleneksel Türk mobilya biçimlerinin aktarılmasına ilham kaynağı olmuştur. ODÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi Cilt: 1 Sayı: 1 Yıl: 2010