Ülkemizde kültür sanat organizasyonlarının az olmasından her zaman şikâyetçiyizdir. Var olan organizasyonlara da (sergilere, söyleşilere, konferanslara, sempozyumlara…) talep genellikle düşüktür. Bundan da şikâyetçiyizdir. Bazen şikâyetçi olmanın yanı sıra elimizden geldiğince çözümler üretmeye çalışırız. Ancak bu çabalar da genellikle yetersiz kalır. Hal böyleyken memlekettin en ücra köşesinden en merkezî yerine kadar her nerede olursa olsun yapılan tüm kültürel organizasyonlar bizi oldukça sevindiriyor.
Hayır. Sakın sizlere sevindirici bir haber vereceğimizi zannetmeyiniz. Aslında vereceğimiz haberin bir kısmı iyi olmakla beraber, bir kısmı düşündürücü ve bizi farklı konulara yönlendiriyor.
Fakültelerin resmi görevli garsonları sakilik yapıyor
Geçtiğimiz pazartesi günü, 26.11.12 tarihinde Osmanlı zamanında Sanayi-yi Nefise adıyla kurulan ve günümüzde “Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi” adıyla sanat ve bilim faaliyetlerini sürdüren üniversitede “Bedri Rahmi Eyüboğlu”nun adının verildiği bir sergi salonu açıldı. Bu iyi haberdi. Hayırlı olsun diyelim.
Ancak açılıştaki ritüeller, mesela verilen kokteyl bize farklı şeyler düşündürttü. Yine bir Mimar Sinan Üniversitesi klişesi gerçekleşti. Şarap şişelerini sayamadık bile. Yanlış anlaşılmasın. Maksadımız alkol meselesini deşmek değil. Kalıplaşmış bir kültürü sorgulamak istiyoruz.
Ülkenin en büyük sanat okulunun bütün sempozyumlarında, konferanslarında, sergilerinde fakültelerin resmi görevli garsonları sakilik yapıyor, birileri “sanat” üretiyor, diğer bir gurup ise “İsa’nın kanı” benzetmeleriyle şarap içiyor. Bu arada sergi salonunun açılışı için hazırlanan resim sergisinin adını zikretmeyi dahi hayasızlık olarak adlandırdığımızı belirtmeliyiz. Yunan mitolojisinde meşhur Bereket Tanrısı olarak bilinen “Priapos”yı resmedip üzerine “Maşallah” yazmak gibi bir densizliği sanat kisvesiyle insanlara sunmaya çalışanların zihniyetini yansıtan bir sergiden söz etmek bizi anlayış sınırlarının sınırlarında dolaştırıyor.
Amacımız kimseyi kışkırtmak değil ancak hassasiyetlerimize de birazcık saygı duyulmasını bekliyoruz. Edebi dikkate almazlığın lüzumunu araştırmaya kalkışmasınlar. Galiba bu söz buraya tam oturacak. Biraz yüksek sesle hep beraber söylüyoruz: “EDEP YAHU”
Bütün bu yaşananlar aklımızın bir köşesinde kalan bir imajı, tekrar tekrar hatırlatıyor bize. Sanattan konuşacaksa şayet; fular takılacak, pipo tüttürülecek, şarap içilecek.
Aslında iyi de oluyor bu durum. Öyle ki neredeyse sanat ile uğraşmanın ön şartının şarap içmek olduğunu söyleyebilecek bir kitle ile karşı karşıya geldiğimizde, üç yıl evveline kadar kimlerin türbanlı kadınları üniversitelere sokmadığını da hatırlamış oluyoruz.
Velhasıl bütün bunları söylerken, iğneyi başkasına, çuvaldızı kendimize batırmamız gerektiğinin de farkındayız. Hiç kimse kusurumuza bakmasın. Dost acı söyler. Tanzimat’tan bu yana Batılı bir kafaya sahip, burjuva özentisi bir gurup, kültür hayatımızda iktidar. Bu durumu bugün de birçok çaba gösterilmesine rağmen maalesef pek değiştirebilmiş sayılmayız. Bir Müslüman’ın bir günü bir gününe eşitse zarardadır anlayışını şiar edinerek bunları söylüyoruz.
Muhafazakâr iktidar, solcu bakan
Asıl olarak şunu söylemek istiyoruz. Yaptığı faaliyetleri beğenen ya da beğenmeyenler olabilir. Herkese saygımız sonsuz. Ancak kim ne derse desin iktidarda kendini dindar olarak tanımlayan bir parti var. Cumhurbaşkanının dünya görüşü ortada. Memlekette her makam ve mevkide muhafazakâr da olsa dindarların etkin bir nüfuzu söz konusu.
Ancak kültür ve sanat dünyasında durum pek de böyle değil. Sözlerimiz buradan hız alarak, mevcut turizm ve kültür bakanının geldiği siyasi köke kadar gidebilir. İşin özü şu ki bir sanat okulunda bir tek etkinlik dahi koyulamıyor. Bırakın etkinlik koymayı, yapılan edepsizliklere de sanat adı veriliyor. Umarım sanat hususundaki komplekslerimiz başımıza olmadık işler getirmez.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde okuyan Müslümanca duyarlılık sahibi arkadaşlarımızın olduğunu biliyoruz. En kısa zamanda onlardan etkinlik haberleri duymak istiyoruz. Hem Mimar Sinan'da, o çok matah bir şey diye bize sundukları demokrasi denen şeyden var mıymış, onu görme imkânı da olur.
Her şeyin haddince ve edebince olmasını dileyerek selam ediyoruz.
Selim Sina Berk yazdı