Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Kâfirlerin Müslümanları irtidada icbar etmelerinin sebebi onların dünya hayatını ahiret üzerine tercih etmeleridir. Allah Teâlâ kâfir olan kavmi hidayette kılmaz.”[1]
Kâfirlerin, bekası olmayan ve zevale maruz olan dünya hayatını, muhabbetleri sebebiyle ahiret üzerine tercih ederek heva-yı nefsaniyyelerine tâbi olmaları kendilerinin küfür üzerinde ısrarlarına ve başkalarını da küfre icbar etmelerine sebep olmuştur. Binaenaleyh bu suretle kâfirlerin iradelerini küfre sarf etmeleri sebebiyle Allah Teâlâ onları tarik-ı necata ulaştırmaz ve hidayet etmez.
Bu ayet-i celileden müstefad olan hüküm: Dünya hayatına lüzumundan fazla kalben muhabbet etmenin insanın helâkine ve küfrüne mueddi olacağıdır.
İbadetten alıkoyan bağlar dörttür: Dünya, mahlûkat, şeytan ve nefs. Dünyadan sıyrılmak, mahlûkattan ayrılmak, şeytan ve nefs ile muharebe etmek lazımdır.
Hikâye olunur ki: Halife Memûn halka hitap ediyordu. Gözüne bir sinek kondu ve onu eliyle kovdu. Sinek tekrar tekrar geldi, durdu. Hatta Memûn hutbesini kesmek zorunda kaldı. Vaktaki namaz kılındı. Memûn Mutezili fikirlerde Basralıların şeyhi, Ebu Hûzeyl’i çağırttı ve ona: "Allah sineği niçin yarattı?" diye sordu. Ebu Hûzeyl: "Zalimlerin kibir kanatlarını indirmek için." dedi. Memûn da: Doğru söyledin, dedi ve ona hediyelerde bulundu.
Zulmedilen -kâfir bile olsa- zulümden kaçınmak lazımdır. Çünkü mazlumun duasına icabet olunur.
Nûşirevan bir gün avda iken beraberindeki arkadaşlarından ayrıldı ve yolu bir bahçeye vardı. Orada bulunan bir çocuğa, “Bana bir nar verir misin?” dedi. Çocuk da verdi. Sonra Nûşirevan narın tanelerinden bolca su çıkararak susuzluğunu giderdi ve bu hal onun hoşuna gitti. İçinden bu bahçeyi sahibinden alırım diye geçirdi ve tekrar bir nar daha istediğinde bu defa aldığı narın suyu az çıkınca çocuğa bunun sebebini sordu. Çocuk da: “Herhalde melik zulme meyletti.” dedi. Bunun üzerine melik tevbe etti ve tekrar bir başkasını isteyince birinciden daha iyisini buldu. Çocuk bu sefer: “Umulur ki melik tevbe etmiştir.” dedi.
Nûşirevan bu hadiseyle zulümden intibaha geldi ve ismi adaletle bâki kaldı. Nûşirevan öldüğünde tabutuyla memleketin her tarafında dolaştırılırken bir münadi şöyle sesleniyordu: “Kimin bizde hakkı varsa gelsin, alsın.” Üzerinde bir dirhem bile hakkı olan hiçbir kimse bulunamadı.
Mağrurlar kimlerdir?
Denilmiştir ki şu on grup mağrurlardandır:
1- Allah’ın kendisini yarattığını bildiği halde ona ibadet etmeyen,
2- Allah’ın kendisini rızıklandırdığını bildiği halde ona güvenmeyen,
3- Dünyanın geçici olduğunu bildiği halde ona itimad eden,
4- Kabrin kendisinin menzili olduğunu bildiği halde onu mamur etmeyen,
5- Ölümün kendisine ulaşacağını bildiği halde ona hazırlanmayan,
6- Hesaba çekileceğini bilip fakat ona hüccetini hazırlamayan,
7- Varislerinin kendisine düşman olduğunu bildiği halde onlar için mal toplayan,
8- Sıratın kendisini ateşe düşürecek yer olduğunu bilip günahını hafifletmeyen,
9- Cehennemin facirlerin yurdu olduğunu bildiği halde ondan kaçmayan,
10- Cennetin iyilerin yeri olduğunu bildiği halde onun için amel yapmayan.
Küfür dört vecihtir:
1- Küfrü’l-İnkâr: Allah’ı tanımamak ve bunu dille itiraf etmek,
2- Küfrü’l-cühûd: Kalb ile Allah’ı tanımak, fakat ikrar etmemek. Yani bilerek inkâr. İblis’in küfrü gibi. Nitekim Allah Teâlâ: “O bildikleri (Kur’an) onlara gelince onu inkâr ettiler.” buyuruyor.2]
3- Küfrü’l-inad: Kalben inanmak, fakat lisan ile ikrar ve itiraf etmemek. Ebu Talib’in küfrü gibi. Nitekim o, şöyle diyordu: “Şüphesiz ben bildim ki Muhammed’in dinî, dünyada insanların dinlerinin en hayırlısıdır. Kınanmaktan ve ayıplanmaktan korkmasaydım beni o dinin içinde bulurdun.”
4- Küfrü’l-nifak: Dil ile ikrar edip kalb ile itikad etmemektir.
Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Sana insanların en kötüsünün kim olduğunu haber vereyim mi? Yalnız başına yiyen, arkadaşlarından kıskanıp yedirmeyen, yalnız başına sefer eden ve kölesini dövendir. Sana bundan da kötüsünü haber vereyim mi? İnsanları sevmeyen, insanların da sevmediği kimsedir. Sana bundan da kötüsünü haber vereyim mi? Şerrinden korkulan, kendisinden hayır umulmayan kimsedir. Sana bundan da kötüsünü haber vereyim mi? Başkasının dünyası uğruna ahiretini satandır. Sana bundan da kötüsünü haber vereyim mi? Dini kendine siper edinerek dünyayı yiyendir.”
M. Sâmî Ramazanoğlu
Altınoluk dergisi, 158. sayı