Sami Efendi Hazretleri’nin kendi sesinden Hazreti Ebu Bekir hakkındaki sohbeti
Hz. Ebu Bekir’in adı Abdullah, künyesi Ebu Bekir’dir. Lakabı Sıddîk ve Atîk’dir. Babasının adı Osman, künyesi Ebu Kuhâfe’dir. Anasının adı Selmâ Ümmül-hayr’dır. Babası ve anası tarafından nesebi “Mürre”de Hz. Peygamber (s.a.) ile birleşir. Babası Ebu Kuhâfe, Mekke-i Mükerreme’nin fethinden sonra Hz. Ebu Bekir’in delaletiyle İslâm olmuştur. Ve 92 yaşında babası Hz. Ebu Bekir’den (r.a.) sonra vefat etmiştir.
Ebu Bekir (r.a.) Kureyş’tendir. Teymî’dir. Cahiliyette ismi Abdül’l-Kâbe idi. Müslüman olunca Hz. Peygamber (s.a.) ona Abdullah ismini vermiştir. Hz. Peygamberi (s.a.) ilk tasdik edenlerden olduğu gibi Mirâc’da dahi müşriklerin inkârlarına rağmen hiç tereddüt etmeden derhal tasdik ettiğinden bu nâma hak kazanmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Kimi İslâm’a davet etti isem ilk lâhzada bir tereddüt geçirmiştir yalnız Ebu Bekir (r.a.) müstesnadır. O hemen tasdik etmiştir.”
Cehennem ateşinden azad olunmuş bulunduğu Hz. Peygamber tarafından kendisine müjdelenmiştir. Bu itibarla da ATîK lakabını taşır. Hz. Peygamberin (s.a.) doğumundan iki sene sonra dünyaya gelmiştir. Müşriklerin bütün kinleri zayıf ve biçare Müslümanları döverek onlara hatır hayale gelmedik işkenceler yaptıkları malumdur. Mevki sahibi itibarlı Müslümanlara bir şey yapamadıklarından hamisiz gördükleri, zavallılara işkence ederlerdi. Bir gün Bilal-i Habeşi’yi efendisi yakıcı güneşin altında, kızgın kumların üstüne yatırmış, göğsüne kocaman bir taş koymuş, onu o işkence altında ölüm ile baş başa bırakmıştı. Hz. Ebu Bekir (r.a.), Bilal-i Habeşi (r.a.) yüreği sızlamış derhal satın alarak azad etmiştir. Âmir İbni Füheyre’yi de işkence altında satın alıp azad etmiştir. Lübeyne, Züneyre, Nehdiye ve Ümm-i Abisî gibi kadınları da büyük bir meblağ mukabilinde sahiplerinden satın alarak işkenceden kurtararak azad etmiştir. Ebu Bekir (r.a.) İslam mefkûresinde canını, malını vakfetmiş ve her gazada bulunmuş, en nazik anlarda vücudunu siper ederek Hz. Peygamberi (s.a.) canından ziyade korumuştur.
Bir defa müşrikler, Sallallahu Aleyhi ve Sellemi Kâbe’de yakalamışlar, dövmeye başlamışlar, Hz. Ebu Bekir (r.a.) imdadına yetişmiş ve mütecavizlerin yüzlerine bağırmış: “Rabbim Allah’tır dediği için bir insana bu yapılır mı?” diye çıkışmış, müşrikleri de oradan savmış idi.
Bir gün Peygamberimiz (s.a.) Harem-i Şerifte namaz kılar iken müşriklerden Ukbe b. Muayt; Resul-i Ekrem Efendimiz üzerine mülevvesat attığı ve bir kere da abasını boynuna dolayarak boğmak istemişti. Bu tehlikeli vaziyette Hz. Ebu Bekir (r.a.) hemen yetişerek kurtarmıştı.
Rasulullah (s.a.) hazır bulunanlara hitaben: “Emreyleyiniz Ebu Bekir’e (r.a.) insanlara ve cemaate namaz kıldırsın.” buyurdular. Yani böylece emrimi Ebu Bekir’e (r.a.) tebliğ ediniz demektir. Sonra Hz. Âişe (r.anha) bu emr-i risaletpenâhiyi hemen tebliğ etmeyip: “Ya Resulullah (s.a.) pederim Ebu Bekir (r.a.) rakîku’l-kalb bir âdemdir. Mihraba makamınıza geçtik de belki teessüründen namazın edasına veya işittirmesine muktedir olamaz. İmameti için Hz. Ömer’e (r.a.) emir buyurulursa olmaz mı?” gibi beyan-ı mütalâada bulunduysa da Resul-i Ekrem (s.a.) üç defa kelam ve emrini tekid ve tekrar buyurdu. Hz. Âişe (r.anha) dahi üç defa böylece itizar ve mütalâalarını arz eyledi.
Üçüncüsünde: Resul-i Ekrem (s.a.) Hazretleri: “Böyle itirazdan vazgeçiniz. Hakka ki nisa taifesi değil mi? Hz. Yusuf’un (a.s.) sahibelerisiniz. Muzmarın, hakikatın hilafına izhar etmekte bir nevi Züleyha’ya benzersiniz. Haydi emrediniz. Ebu Bekir’e namaz kıldırsın.” buyurdu.
böylece Ebu Bekir Sıddîk’a tebliğden sonra emre imtisalen Hz. Ebu Bekir mihraba geçip namaza şürû’ eyledi.
YORUM EKLE