-Mikail abi ayağının tozu ile 2019’dan geldin yediğin içtiğin senin olsun bize gördüklerini anlatır mısın?
-Bol bol kazık yedim, bir daha buralara gelmeyeceğim diye ant içtim. Gördüğün gibi yediğim içtiğim de bende gizli kalmadı. Yediğim içtiğimin benim olmasını istemiyorum, çok istiyorsanız alın sizin olsun. Gördüklerime gelince, herkes çok şey söyledi, ama çok az şey anlattı. Dinleyen çoktu, lakin anlayanı pek görmedim. Salonlar iyiydi hoştu, fakat boştu. Bir ara öyle yalvardım ki Allah’a salonlara dolu yağsın diye.
-Yağdı mı peki salona dolu?
-Tam yağıyordu ki müdahale etti birileri; “öyle yağma yok!” dediler. Sahicilik ve nezaket gibi şeyler yağmalanmıştı ne de olsa.
-Mikail abi, insanların kitaplarla arasını gözlemleyebildin mi?
-O kadar ayan beyandı ki vaziyet, özel bir gayrete gerek yoktu. Göz önündeydi çünkü her şey. Ana kitaptan kopalıdan, yani kutsalla ilişkiyi keseliden beri insanların kitaplara yaklaşımı da değişti. Tüccarlar çarşıda pazarda okunmuş kitaplar satıyorlardı. Yazılmış kaderler üzerine zar atanları gördüm. Okumanın kitapla bir ilişkisi olsa da anlamak ve kavramakla bir ilişkisi yoktu. Gördüklerimin çoğu bestseller ya da longseller’di. O kadar çok satılmaktan bitap düşmüştü ki kitaplar bir de okuyarak onlara sıkıntı vermek istemiyordu kimse.
-Melek gibi bir insansın sen Mikail abi, çarpıklıkları öyle güzel anlatıyorsun ki insan onları o halleriyle koruma altına almak, evinde beslemek istiyor. Peki abi eleştiri ne durumdaydı 2019’da.