Süleyman Çobanoğlu ile yeniden vücut kazanan “hece”, Abdülhalik Aker ile siretini koruyarak farklı bir surette boy gösterdi. Evet, heceyi çok iyi tanıyoruz. Abdülhalik Aker bize, tanıdığımızı daha da özümseyecek şekilde hissetmemiz için ne gerekiyorsa onu verdi. O “şehrin şarklısı”. O Diyarbakırlı, genç bir şair. 2012 yılından beri şiir ile kâinata ses salıyor. İlk kitabı “Şehrin Şarklısı” Ketebe Yayınları’ndan Mart 2020’de çıktı ve biz derin bir nefes aldık. Derin bir nefes aldık çünkü modern çağda hece kendisiyle aramıza derin bir set kurmayı çok seviyordu. Şair, o seti yıkarak çağladı.
Nedir bana şair için yazı yazma ihtiyacı hissettiren (üstelik hepimiz bir virüsün derdine düşmüşken)? Heceye olan hasretimi dindirmesi mi? Katil Amerikan ordusunun katillerine korku salan Juba’ya şiir yazması mı? “Rabbini en temiz bir çocuğun kalbinin seveceği” gerçeğinin farkında olması mı? Yoksa Kürt şairin Kürtçe şiirlerini okuyamıyor olmamın verdiği üzüntü mü, yani böyle mi avutuyorum kendimi? Yoksa Türkçeye şiiri tattırması mı? Şair, “her mısrada buram buram rayihasıyla Türkçenin” bütün lezzetlerini canhıraş bir hüzünle yerleştirdi göğsüme, ondan mı?