Severim yürümeyi... Telaşa kapılmadan, kalbimin ritmine uyarak yürümek müthiş keyif verir bana. Koparım zamandan. Zihnim kâinatı tavaf eder gelir o anlarda... Düşüncelerim, hayallerim, bazen şiirlerim eşlik ederler yol boyunca. Arz-ı endam ederler hafızamdan geçen film kareleri ile...
Devlet kurup yıkmışlığım bile vardır. Bazen karşılaştığım insanları, hastaların tutumunu, yaşadığım olumlu-olumsuz olayları, çözümsüz kalan bazı sıkıntıları mahkeme salonuna alır, duruşmalarını yaparım. Tâ ki eve arınmış bir zihinle gideyim.
Bazen bir konu özel misafirim olur, söyleşiriz. Enine boyuna, gözden geçiririz bildiklerimizi. Bazen, bilmediklerim de katılır sohbete. Yalnız, öksüz kalmaz misafirim. Biz aşkla şevkle devam ederken neler neler çıkar ortaya...
Bugün de içimdeki meraklı "Mutluluk nedir?" diye başladı söze. Hafta sonu idi. İşten değil, bir ziyaretten dönüyordum. Belli ki kaldığım süreçte iyi vakit geçirmişim, iyi hissetmişim kendimi. Yüzüm, kalbim gülüyordu. Huzurluydum, mutluydum. Bu halet-i ruhiye ile başlayan yürüyüşte soru ya da konu başka ne olabilirdi ki!
Sahi "Nedir mutluluk?" Bir insanı sardığında yaratılışına şükrettiren. Olumsuz ne varsa hayatında alıp götüren. Baktığı, gördüğü her şeyi güzel gösteren... Düşündüm, yol boyunca bir süre. Zihnimi epey zorladım. “Mutlu” diye hissettiğim anları getirdim gözümün önüne. Genelde bu hâli yakalayan biri olarak epey malzeme vardı. Hatta akıl defterime upuzun bir makale bile yazdım. Yol biterken dahi bitmemişti hayali makalem. Gülümsedim hâlime. Fazla takıldım galiba ben bu mutluluk konusuna. Gerçi haksız da değilim. İşim gereği her gün o kadar çok mutsuz insanla karşılaşıyorum ki zihnim konuyu hâliyle önemsedi demek ki!
Bu konu oldukça hassas ve çok su götürür bir mesele. Bendeki birikimlerle olmayacak anlaşılan. Bazen enine boyuna araştırıp başkalarına da sormak lazım değil mi?
Türk Dil Kurumu’na göre: 1. Bütün özlemlere, bütün isteklere eksiksiz bir biçimde ve sürekli olarak erişilmekten duyulan kıvanç durumu.
2. Bir isteği, özlemi yerine geldiğinde duyumsanan sevinç.
İyi demiş de kıymetli kurumumuz birinci maddeye göre asla göremeyiz o günü. Kaç yılım geçti şu dünyada, bütün özlem ve isteklerime kavuştuğumu hatırlamıyorum. İkinci madde de şartı yerine gelirse duyabilecekmişim. Ama benim de diğer insanların da mutluluğu sürekli hissetmeye ihtiyacımız var. Mutsuzluluğun bu kadar yaygın olması boşuna değil demek ki.
İşin uzmanları ne diyor bu konuda acaba? Bir soralım mutluluğu onlardan. Ülkemizin alanında gerçekten çok başarılı hekimlerinden Nevzat Tarhan Hocamız bir formülle anlatmış mutluluğu: "Hayatı; sevgi kabında, saygı ile sabır kaşığıyla karıştırırken içine 4a (aşk+anlam+amaç+arkadaş) katılarak pişirilen lezzettir." Muhteşem bir tarif yapmış kıymetli hocamız. Uygulanırsa eminim yüzde yüz yakalanır mutluluk...
"Mutlulukla mutsuzluk ters orantılıdır" diyor Nevzat Tarhan. "Mutluluk ile mutsuzluk sıcak ile soğuk, karanlık ile aydınlık gibidir. Biri arttığı zaman diğeri otomatik olarak azalır. Bu doğada da böyledir. Sıcaklık arttığı zaman soğukluk, soğukluk arttığı zaman da sıcaklık azalır. Evrende düzenden düzensizliğe, aydınlıktan karanlığa doğru bir denge vardır. Bu davranışlarda da böyledir. İyilik arttıkça da kötülük azalır mesela. Mutluluk için olay daha da güzel çünkü arttığında mutsuzluk kendiliğinden azalır. İnsan kendini mutlu etmeyi başardıkça mutluluk yükselir. O nedenle mutsuzlukla savaşmak yerine kendimizi mutlu etmeye gayret etmeliyiz."
"Mutluluk, içten gelen bir şey midir yoksa onun için çabalamak mı gerekir?" sorusuna: "Mutluluk kendiliğinden olmaz. Bir durum değil bir süreçtir. O nedenle ona yatırım yapılacak, emek verilecek ve onun sonucunda ulaşılacak mutluluğa. Tıpkı bir müzik aleti öğrenir gibi mutluluğun da notalarının öğrenilmesi lazım."
"Mutluluk bulaşıcıdır" diyor ayrıca. "Kişi mutluysa çevresindeki insanlar da mutludur. Tam tersi olarak onların mutsuzluğu da kişiyi etkiler. Mutluluk bireyseldir ama dinamiktir de. Mutluluktan beslenmeyi bilmiyorsak yaşadığımız ortamdaki sorunlar, bizi mutsuz etmeye başlayacaktır. Kişinin bulunduğu toplumdan bağımsız olması mümkün değildir çünkü. Bu noktada doğru tavır almak önemlidir. Olay değildir bizi mutsuz eden aslında, yaşanılan o olaya verilen tepkidir. Başımıza gelen bir olayı nasıl karşıladığımız, olaydan daha önemlidir. Çünkü sonucu bu tutumumuz belirler, olayın ne olduğu değil."
Son olarak da "Mutluluk tercihtir" diyor Nevzat Tarhan. Bugün kendini mutlu hissediyorsa insan bu şıkkı seçip amacına ulaşmada gayret ettiği içindir. Tabi ki mutsuzluk da öyle."
Mutsuzuz toplum olarak. Son yıllarda bu daha da belirginleşti. Yüzler gülümsemiyor bile. Sürekli bir şikâyet hali. Bir suçlu arama psikolojisi. İnsanla bu kadar iç içe olan biri olarak düşündürüyor beni doğrusu. Madem bir tercih, niye mutsuzluğu seçiyoruz ki? Bizi, belki küçücük adamlarla da olsa çevremizi mutlu edecek iken bu gayreti neden gösteremiyoruz? Madem bulaşıcı, hastalık yerine onu bulaştırsak birbirimize olmaz mı?
Daha kaç kez yoluma, yürüyüşlerime eşlik eder bilemiyorum ama bu mutluluk olayını çözeceğim. Söz verdim kendime...
Dr. Emine Savaş