21 Mart Pazartesi günü Rize’de Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde “İslam’ın Kurucu Nesli: Sahabe Kimliğinin Oluşumu” başlıklı bir konferans düzenlendi. Konferans İlahiyat Fakültesi’nin ilk dekanı olması hasebiyle Rize’de ilahiyat fakültesinin hem maddi hem manevi olarak temellerini atan, belki de kuruluşun tüm sıkıntılarını yaşayan Prof. Dr. Sadık Kemal Sandıkçı tarafından verildi. Konferansı veren hocanın isminin konferans salonuna verilmiş olması da Rizelilerin kadirşinaslığının bir nişanesi olsa gerek.
Konferans, konu başlığından da anlaşılacağı üzere sahabe kimliğinin oluşumunu temel olarak almıştı. Ben salona ulaştığımda on dakika kadar olmuştu konferans başlayalı. Sadık Kemal Sandıkçı hoca ‘sahabe kimliğini oluşturan ayetleri anlatacağını’ söylüyordu. Program boyunca Kur’an’dan örneklerle sahabenin kimliğinin nasıl şekillendiği ile ilgili ayetlere dikkatimizi çekti Kemal Sandıkçı hoca. Sahabenin öncelikle peygambere karşı bir eğitime tâbi tutulduğunu, bunun ses tonlarına varıncaya kadar detaylandırıldığını, Hucurat suresinde bunu görebileceğimizi söyledi.
‘Empati’ mi kuralım yoksa ‘isar’ nedir anlamaya mı çalışalım?
Sahabenin eğitilmesi, onların ilahi bir terbiyeye sahip olduklarıyla ilgili Ahzab suresi 53. ayeti işaret eden konuşmacı, örneklerine Tahrim Suresi 3-5. ayetleri işaret ederek sürdürdü. Peygamber hanımları özelinde yapılan bir uyarıyı dikkatlere sundu. Daha sonra Hazreti Ebu Bekir’in de Nur suresi 22. ayetle uyarıldığını ifade eden Kemal sandıkçı hoca, İnsan suresi 8-9. ayeti anlatırken sahabelerin ahlakıyla ilgili olarak artık unutulan bir kavramdan bahsetti. İsâr kavramına işaret eden konuşmacı, günümüzde ancak ‘empati’nin bilinebileceğini, modern insanın başkasını anlamaya çalışmasına rağmen İnsan suresi bağlamında sahabelerin isâr gibi bir değere sahip olduklarını, bunun da kişinin kardeşini kendi nefsine tercih etmesi demek olduğunu söyledi.
Mücadele Suresi 22. ayetin ifadesiyle “Allah’ın onların kalplerine imanı nakşettiği kişilerin” sahabeler olduğunu söyleyen Kemal Sandıkçı, sahabelerden örneklerle İslam söz konusu olduğunda akrabalık, anne, baba, kardeş olmanın bile göz ardı edildiği bir durumun anlaşılmaya çalışılmasının konuyu anlamayı kolaylaştıracağını söyledi. Kemal Sandıkçı hoca, Fatır 33, Tevbe 100, Al-i İmran 110 gibi sahabenin durumundan bahseden, onların kimlik inşalarıyla ilgili ayetleri sıralarken vurguları, söylemeye çalıştıkları derdini, sıkıntısını ortaya koyuyordu bence. Konferansın sonunda söylediği bir cümle meramını özetler nitelikteydi adeta: “Sahabeyi kutsallaştırmamalı; aynı zamanda onları sıradanlaştırmamalı da.”
Söylenmemiş bir şey kalmış mı acaba? Neyi tartışıyoruz? Safımızda kimler var?
Kemal Sandıkçı hocanın söylemeye çalıştığı şey aslında birçok yerde ve zeminde tartışılan şeylerin rengiyle ilgili ipuçları barındırıyor. Bence bir tarafta sahabeyi göklere çıkartan, “onlara erişemeyiz, onlar gibi olamayız” deyip ufuk daralmasıyla yaşanılan zamanın ufkunu karartanlar, bir taraftan da yaşanılan zaman için geniş ufuk çizeyim derken kantarın topuzunu kaçırıp bazı şeylerden kolayca vazgeçenler bulunuyor. Anlatmaya çalıştığım şeyleri güncel dini tartışmaların bir adım ötesini merak eden herkesin çok iyi anladığını zannediyorum. Tüm tartışmalar zannımca bu eksende olup bitiyor. Bunun içinde tarihselcilik, akıl, nakil, hadis, ayet, ilk nesil, başka kültürler, eziklik psikolojisi, rahatlık, suya sabuna dokunmama, irade, sorumluluk, cihat, ilim, irfan, kelam, tarih, siyer, Kur’an gibi birçok bileşen, birçok tartışma alanı bulunuyor. Ben belki de biraz kolaya kaçıp, duygusal davranarak sözü şöyle bağlayayım: Hayat bir imtihan ve yeni bir şey yok. Safını iyi belirle, kalbine sahip çık ve safları sık tut. Bir şair “Aynalara bakmaya vakit bulamadık/ dönüp dönüp birbirimize bakmalardan” diyordu. Başkalarına bakmalardan vazgeçip aynalara bakmak her zaman iyidir. Vesselam.
Nerden başladık nerde bitirdik? Sadık Kemal Sandıkçı hoca konferans bitiminde soru almadı. Konferans plaket takdimiyle bitti.
Halil Arslan, aldığı notları paylaştı