Kastamonu doğal güzellikleri, tarihi ve manevi birikimi ile uzun süredir ilgimi çeken, ziyaret etmeyi çok istediğim bir şehirdi. Nihayet geçtiğimiz Haziran ayında bu güzel beldeyi görmek nasip oldu. Kastamonu her şeyden önce sivil mimari mirasıyla ülkemizin en iyi korunmuş şehirlerinden biri. Yeni yerleşimler şehir merkezinin kuzeyinde konumlanmış. Tarihi merkez büyük ölçüde korunarak günümüze gelmeyi başarmış. Bu özelliği ile Mardin ve Edirne ile birlikte gönlümde yer eden üç şehirden biri oluyor.
Yolumuzun üzerinde yer alan Tosya’ya uğrayıp Abdurrahman Paşa Cami ve civarındaki şehir dokusunu gördükten ve Ilgaz Dağları’nın mis gibi havasıyla nefeslendikten sonra bir ikindi vakti şehre vasıl olduk. Dere boyunca uzanan ağaçlı yoldan ilerleyerek konakları, çeşmesi ve mescidi ile yaşayan tipik bir Kastamonu sokağında yer alan otelimiz Ballık Konak’a yerleştik. Konağın balkonundan gördüğümüz şehir manzarası doğru yerde olduğumuzu hissettiriyordu. Genişçe bir vadiye kurulmuş, kale etrafında gelişmiş tipik bir Türk şehri yemyeşil tepelere doğru tırmanan konakları, yer yer ışıldayan kubbeleri ve minareleriyle karşımızda duruyordu. Kısa bir soluklanmanın ardından şirin mahalle mescitleri, mor salkımlar, kırmızı asma gülleri ile tatlı sürprizler sunan konaklarla dolu sokaklardan geçerek çarşıya indik. Kastamonu’da gönlümüze taht kuran ilk mekân; etrafında uçuşan mütevekkil güvercinleri ve ikindi güneşi vurmuş güzelliği ile Nasrullah Kadı Camii’nin çifte şadırvanı oldu. 16. yüzyıl başında inşa edilmiş olan Nasrullah Kadı Camii çok kubbeli ulu camiler plan tipinde ruhaniyetli bir cami. İstiklal Marşımız’ın ilk kez okunduğu mekân olması sebebiyle de özel bir tarihi öneme sahip. Kastamonu’nun kalbi, caminin çevresindeki meydanda atıyor. Orada kaldığımız iki gün boyunca yolumuz bu meydana sıklıkla düştü. İkindileri cıvıl cıvıl insanla dolu halini, sabah erken saatlerdeki dinginliğini, gecenin şalına sessizce bürünüşünü ayrı ayrı sevdik. Çifte şadırvanlarından kana kana su içtik. Halk arasındaki söylenceye göre, şadırvandan 7 kez su içersek Kastamonu’ya tekrar yolumuzun düşeceğini umut ettik. Meydanı çevreleyen medrese, bedesten, hamam ve hanlar bu şehrin yüzlerce yıllık bir ilim, kültür ve ticaret merkezi oluşunun somut delilleri olarak ayaktalar. Hemen meydanın yanı başında yer alan Nasrullah Kadı Köprüsü de(kanbur köprü) Kastamonu’nun simgelerinden biri. Ne yazık ki zaman içinde köprünün bir bölümü yok olmuş ve simetrisi bozulmuş. Yine de yüzlerce yıllık bir görmüş geçirmişlikle Kara Çanak Deresi üzerinde yaralı bir mücevher edasıyla ışıldıyor. Karşı yakada pek az Anadolu şehrinde emsali rastlanmayacak ölçüde, oldukça büyük bir Cumhuriyet Meydanı yer alıyor. Etrafını Osmanlı son dönem eseri görkemli vilayet binası ve bazı resmi yapıların çevrelediği meydanın ortasını Şerife Bacı Anıtı süslüyor. Kastomonu Milli Mücadele sırasında silah ve mühimmatın Anadolu’ya geçmesinde hayati bir rol üstlenmiş. İnebolu Limanı silah ve mühimmatın Anadolu’ya çıkarıldığı nokta olmuş ve İnebolu’dan Ankara’ya kadar kahraman halkın insanüstü gayretleriyle taşınmış. Şerife Bacı Anadolu’nun fedakâr analarının bu mücadeledeki yerinin sembol isimlerinden biri olmuş ve adına yaptırılan bu anıtla ebedileşmiş. Günü Pembe Han’ın geleneksel Kastamonu yemekleri sunan lokantasında sonlandırıyoruz. Banduma, tirit, etliekmek, Devrekani Mantısı ile ev yapımı baklavalar deneyip beğendiğimiz lezzetler oluyor.