Amerikalı, Avrupalı ya da Uzak Doğulu herhangi birisinin Müslüman olduğunu duyunca genelde büyük bir ilgiyle okuruz hikayeyi. Bizi o anda gururlandıran ve harika bir Müslümanmışız gibi bir hisse büründüren şey; “Bak! İşte benim dinime geçmiş!” düşüncesiyle gelen bir yanılgıdır çoğu zaman. Oysa hikayeye böyle bakmak bizi bize yücelttiren birşey. Övündüğümüz kendimiz mi, İslam dünyası mı, Allah mı sorularını beraberinde getiren bir hal. Nihayetinde birisinin Müslüman olmasından kendine pay biçerek övünülecek, gururlanacak dedirtecek bir şey yok aslında, olmamalı da.

Hidayet hikayeleri diye tanımlanan bu tarz hikayelere yaklaşımımızda aslolan; dünyanın herhangi bir yerinde birilerinin iman yolculuklarındaki değişimine şahitlik ederken Müslümanlığa dair ezberlerimizi bozabilmek, Kur’an’la olan bağımızı tekrardan örebilmek için mi yazıyor ve okuyoruz sorusunu kendimize sorarak bir vicdan muhasebesi yapmaktır. 

Bloomington’ın Suriyeli, Mısırlı, Malezyalı, Suudlu, Amerikalı ve bir çok coğrafyadan Müslümanların buluştuğu İslam Merkezi'nde (Islamic Center of Bloomington) tanıştığım ve görüştüğüm Amerikalı arkadaşların hikayesine tanıklık etme isteğimi bu niyetle gerçekleştirdim. Onların gözünden Kur’an’la ilk karşılaşmayı, ilk namaz ve oruçtaki hissiyatı; benim göremediğim, hissedemediğim, dokunamadığım bir yönünü gerçekten hakikatiyle yaşamış bu değişime şahitlik ederek yakalayabilirim miyim düşüncesiyle onların hikayelerinin peşinden gitmeyi denedim.

Kur’an’la ilk temasları, ilk oruç ve namazlarındaki yaşadıkları hissiyatı, müslüman olmalarındaki en etkili sebebi merakla sorduğumda, aldığım cevaplar Müslüman olarak doğup yetişen bir kimsenin verebildiği türden cevaplar olmadığı için, hikayelerini paylaşmak istedim.

Matt, Indiana Üniversitesi'nde İslam Araştırmaları, John ise Din Araştırmaları bölümünde. İşte onların hikayelerinin izleri.

Eminim ki bu soruyu pek çok kere işitmişsinizdir, ama gerçekten merak ettiğim ve farklı bir bakış açısını öğrenmek istediğim için soruyorum. Müslüman olmanızı tetikleyen unsurlar neydi? Karar alma süreciniz nasıldı, bizimle paylaşır mısınız?

John: Çok erken yaşlardan beri Tanrı’ya inanmayan biri olarak geçti gençliğim. Bu durum dini bir okula gidiyor oluşum, ailevi sorunlar ve zorluklardan kaynaklanıyordu. Dini öğretileri kesinlikle reddetmemin nedeni; dinin merkezinde iyi insan olma ve gösteriş için değil ihtiyaçları olduğu için başkalarına yardım etme gibi öğretiler değil. En azından kişisel tecrübemle şahit olduğum bağnazlıklar. 

Aslında İslam’ın Amerika’ya gelişi 15. yüzyıla dayansa da özellikle köle ticaretleriyle artan bir Müslüman nüfus sözkonusu. Nesiller boyu aktarılan İslami kültür nihayetinde yeni dini hareketlerle farklı bir forma kavuştu. Moorish Science Temple and Nation of Islam gibi. Her ne kadar farklı bir İslam yorumuna sahip olsa da bu hareketlere dahil olan özellikle Amerikalı Siyahiler, ya Sünni ya da Şii İslam geleneğine yöneldiler. Mevcut hareketlerin popülerleşmesinin kültür, müzik, edebiyat ve film alanına da yansımaları oldu. Benim hikayemin şekillenmesi de tam bu noktada başlar.

İslam hakkında duyduğum şeyler genelde hip-hop müziği, edebiyat ve kısmen de filmler üzerindendi. Zihnime yerleşen İslam tohumu böyle şekillendi. Aynı zamanda Malcom X’in hayat hikayesini ve otobiyografisini okumam; onun kişiliği ve davasına sempati duymama neden oldu. Lise çağlarımda annemle beraber bir Doğu Afrika gezisi yapmıştık ve çoğunluğu Müslüman olan bir toplumda İslam’ı tanımıştım. Aslında İslam’ın özellikle 11 Eylül sonrasında medyada sunulduğu gibi bir din olmadığını bilsem de, içeriği hakkında bir bilgim yoktu. İslam hakkında okuduklarımsa daha ziyade bir antropolojik bakış açısıyla kendimi bilgilendirmek içindi. Sonra farkettim ki Müslümanların sahip olduğu dini esasların bir kısmı benim pratik hayatımda da vardı. Örneğin; içki içmemek, domuz eti yememek, cinsel arzularının peşinde koşmamak, adalet, kardeşlik gibi… Sanırım en zor olan şey imandı.

İslam’la ilgilendiğimi bilen liseden Müslüman bir arkadaşım, okulun da tatil olduğu bir Cuma gününde beraber camiye gitmeyi teklif etti bana ve kabul ettim. Bugün camideki imamın ne söylediğini tam hatırlamasam da asla unutamadığım şey orada oturup ağladığımdı. Oraya geleceğimden haberi varmışçasına zihnimdeki her soruya cevap vermekteydi. Bütün zihin dünyamın sarsıldığını hissettim. Bildiğim ve inandığım şeylerde yanılmaktan korktuğum bir gurura sahip olduğum düşünülürse, bu benim hayatımın çok zor bir dönemiydi.

Beni tetikleyen besmele oldu 

Matt: Bana İslam’ı seçmemde neyin etkili olduğunu sorarken ‘tetikleme’ kelimesini kullandığınız için memnun oldum. Tetikleme bir durumdan diğerine ani bir geçişi ifade eder. Açıkçası daha önce İslam hakkında hiçbir şey bilmezdim. İlk karşılaşmam da hakikati aradığım bir zamana denk gelir. O zamanlar İslam hakkında özellikle hoşuma giden bir yön de yoktu. Hatta Müslümanların İsa’yı Tanrı’nın oğlu olarak kabul etmediklerini öğrenince şok olmuştum. Bu nedenle Müslümanların inandıklarının yanlış olduğunu ve İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğuna inanmaları gerektiğini onlara anlatabilmek için İslam’la ilgili daha fazla bilgi edinmeye başladım. Gönlümü İslam’a doğru bir değişime tetikleyen unsur ise ne bu araştırmalarım, ne de dinlediğim tartışmalar değildi. Beni tetikleyen ilk kez duyduğum “Besmele” olmuştur. İslam hakkındaki bir sohbeti dinlemek üzere açmıştım. Derse güzel bir besmele ile başlanmıştı ve kalbimin derinliklerine yerleşmişti. İşittiğim bu kelimeleri ta ki güzelce telaffuz edinceye kadar tekrarlayıp durdum. O gün boyunca besmeleyi okuyarak dolaştım durdum. Sonucunda İslam’ı sevdiğime ve bu dine intisab etmeyi istediğime kanaat getirdim. Bugünden kendi tecrübeme baktığımda Allah’ın zikrinin entellektüel çabadan daha üstün olduğunu düşünüyorum.

Peki bize ilk namazınızı, ilk orucunuzu ve ilk Ramazan tecrübenizi anlatabilir misiniz? Sizin için ne ifade etmişti? 

John: İlk Ramazan tecrübem oldukça zordu aslında. Bloomington’da geçirdiğim ilk üniversite yılımdı ve şehirdeki Müslümanları tanımıyordum. Kendi başıma oruç tutuyordum, gerçi tam olarak nasıl oruç tutulduğunu bildiğim de söylenemezdi. İslam hakkında bildiklerimin çoğu kitaplardan, berbat bir bilgi kaynağı olsa da internetten ve özellikle New York Üniversitesi İslam Merkezi’nin ders serilerindendi. Bu ders kayıtları bana çok yardımcı oldu, zira dersin hocası benim gibi değişim ve dönüşüm süreçlerinden geçen Amerikalı Müslümanları gözeterek konuşuyordu. Bloomington’daki ikinci senemde ise nihayet camiye gitme tevazusunu gösterebilmiştim! Şükür ki dil kursuna gelmiş olan ve İngilizce pratiği yapmak isteyen Türk öğrencileriyle tanıştım. Beni evlerine davet ettiler, sohbetlerimiz oldu. Hayatımda yeni ve muhtemelen en iyi sayfanın açıldığı dönem diyebilirim. Onlardan sadece din hakkında değil, insanlık adına nasıl daha iyi birisi olur onu öğrendim ve hala öğrenmekteyim.

Ramazan ayının bana ne ifade ettiğine gelince... Her ne kadar klişe bir cevap gibi gelse de, kendimden uzaklaşıp Allah’ın gücünü ve O’na ne kadar muhtaç olduğumuzu hatırlama vesilesi olarak görüyorum. Her ne kadar ilk kıldığım namazı hatırlamasam da aklımda kalan özellikle ilk dönemlerde namazda okumam gerekenlerin Arapça ve İngilizce telaffuzunu bir kağıda çıktı alıp okuduğumdu. Başlangıçta sinir bozucu gelse de özellikle okulda bir yıl aldığım Arapça dersi işimi çok kolaylaştırdı.

Sabahları bodruma inip namaz kılıyordum

Matt: İlk kez namaz kıldığımda ailemin yanında yaşıyordum. İslam’ı kabul ettiğimi henüz onlara söylememiştim. Sabahları erkenden kalkıp bodrum katına sessizce inip namaz kılıyordum. Bu durum iki hafta devam ettikten sonra babama Müslüman oluğumu söyledim. Her ne kadar kararımdan dolayı hayal kırıklığı yaşamasa da daha önceden paylaşmamı beklediğini söylemişti. Şimdiyse İslam’ı seviyor, hatta iki kere Cuma günü camiye gelip namaza bile katılmış durumda.

İlk Ramazan’ım zor geçmişti aslında. Havanın çok sıcak olduğu bir dönemde işim gereği tüm gün dışarıda olmam gerekiyordu. Ama elhamdülillah orucumu tutmayı başarabilmiştim. Oruç hakkında öğrendiğim en önemli şey, oruç sayesinde tüm dikkatimi kendime verip, kendimi daha berrak bir şekilde müşahede edebilme imkanına kavuşmam ve bu sayede kötü huylarımı keşfedip, Allah’tan af dileyebilmem oldu. Benim için Ramazan; bir soluklanma ve Allah’ın tazelenmemiz için yeni bir şansı bize bahşettiği zaman demek.

Sosyal yönden, camia ya da topluluk cihetinden Ramazan’ın aileniz, arkadaşlarınız hatta gayri müslimler için nasıl bir değeri var sizce?

John: Kendi zaviyemden Ramazan’ın sosyal yönünün değişik yansımaları var. Pek çok arkadaşımla her akşam camide buluşmak, beraber iftar açmak ve sohbet etmek çok kıymetli. Ama bundan daha da önemlisi, diğer zamanlarda tanışıp kaynaşma fırsatı bulamadığımız insanlarla tanışma imkanı. Bir üniversite şehri olmamız hasebiyle caminin cemaati de sürekli değişen ve yenilenen bir özelliğe sahip. Bunun farklı kültürleri ve anlayışları tanımak için çok önemli bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Yalnız pratikte gözlemlediğim bir sorunu da belirtmem gerekiyor. Camiye çok farklı milletlerden ve kültürden insanlar gelse de genellikle kendi tanıdıklarıyla vakit geçirmeyi tercih ediyorlar. Bunun bir neticesi olarak birlikte hareket eden bir topluluk ve caminin ihtiyaçlarına karşı organize bir gönüllü faaliyet ortaya çıkamıyor malesef. Elbette dil sorunu, farklı olana karşı çekingenlik gibi sebepler de var. Ama Hucurat Suresinde Allah’ın belirttiği “Sizi farklı milletler halinde yarattık ki birbirinizi tanıyabilesiniz” düsturunu farketmeyip çok önemli bir imkanı heba ediyorlar.

Matt: Yedi yıldır Müslümanım ve yaşadığım şehirde çok küçük bir Müslüman topluluğu var, ki bunların çoğu öğrenci. Dolayısı ile sürekli gelenlerin ve gidenlerin olduğu bir değişim söz konusu. Müslümanlar olarak bu ülkede gitgide gelişiyoruz ve kendine has bir Amerikalı Müslüman kimliği teşekkül ediyor. Bu süreç elbette zaman alacak ancak maalesef bazı yeni Müslüman olan arkadaşlarımın uygun bir destek bulamadıkları için namazı ve orucu terketmeye başladığını gördükçe üzülüyorum.

Bazen Müslüman olarak doğup öyle bir ortamda yetişen kimseler olarak Kur’an’ın değerini tam olarak anlayamadığımız düşünülünce, Kur’an’ın sizin tecrübenize, kişisel hayatınıza ve sosyal bağlarınıza ne tür bir etkide bulunduğunu bilmek isteriz. İlk kez Kur’an okuduğunuzda ne hissettiniz?

John: İlk Kur’an okuma tecrübem garipti. Çünkü kimsenin yardımı olmadan tek başıma İngilizce’sinden okumaya çalışıyordum. Sanırım benim gibi yeni Müslüman olmuş pek çok kimse kendi başlarına Kur’an okuduklarında ayetlerin arka planına sahip olmadıkları için gerçekten Allah’ın neyi, ne zaman söylediğini ve maksadını anlamakta zorlanıyorlar.

Allah beni affetsin ancak Kur’an hakkındaki bilgim olması gerektiği kadar derin değil. Bazı ayetleri belki bir veya iki defa okumuşluğum var. Bazı ayetler de var ki günlük hayatımda karşılaştıklarımla hep onları hatırlıyorum. Kur’an’ın Arapça olarak okunduğunu işittiğimde gönlümde tarif edilemez bir his oluşuyor. Nasıl ki birine aşık olduğunuzda duyduğunuz hissi başkalarına tarif etmek çok zordur, benim de Kur’an’ı dinlerken hissettiklerimi tarif etmek bir o kadar zor.

Matt: Benim için Kur’an Allah’a yaklaşmanın anahtarı, Peygamber Efendimiz (a.s.) de Kur’an’a yaklaşmanın anahtarı. Kur’an’ı ilk defa okuduğum zamanlar sadece manasını değil aslını da okumak istediğim için İngilizce harflere çevirilmiş telaffuzu takip ediyordum. Sonrasında üniversitede Arapça dersi almaya karar verdim ve üç hafta içinde okumayı öğrendim. Kur’an’ı her ne kadar anlamasam da Arapça okumak benim için çok kuvvetli bir tesire sahip. Çünkü Allah’ın kelamını dile getirmek, o kelimelerin telaffuzuyla ortaya çıkan ses titreşimleri gibi gönlümü titretiyor, zihnimde yer ediyor. Kur’an benim için dünyada eşi ve benzeri bulunamayacak bir mükemmellik ifade ediyor. Onu telaffuz ettiğimde Efendim ve Önderim Hz. Muhammed’e inen ve O’nun dilinden dökülen kelimelerin bana kadar değişmeden gelmesini büyük bir lütuf olarak görüyorum. Kur’an sonsuz okyanuslar gibi derin anlamlarıyla kendi egolarını feda edip Allah karşısında tevazu ile yaklaşanları bekliyor. Hayatım Kur’an ile öyle değişti ki, onu okumadan geçirdiğim her günü kayıp olarak görüyorum.

Hatice A. Hatipoğlu konuştu