Çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Cumhur alimlere göre ruh ve nefis aynı şeylerdir. Bazılarına göre ise birbirinden farklı şeylerdir. Allah izin verirse bu konuyu iyice açalım. Nefis ismi, şu şeylere verilir:

Nefis, ruha denir. Cevherî der ki: “Ruh, nefistir.” Arap dilinde ölen biri için “haracet nefsühü” yani canı çıktı denir. Bu manada Ebu Harraş: “Nefis avurdunda iken sağ salim kurtuldu. Kılıç kını ve örtüsünden baş kası kurtulmadı.” der. Kılıcın kını ve örtüsü, nefis ve kandır. Arap dilinde “salet nefsühû” (nefsi, canı aktı) denir. Bir hadiste de şöyle buyurulur: “Akıcı nefsi olmayan bir hayvan, suda ölürse suyu pis etmez.” (Hadiste geçen nefis, cesettir.) Şair de şöyle der: “Temimoğullarının çocuklarını gözü değen kimsenin kanına bulaştırdıklarını haykırıyorum.” Şiirde geçen “tâmûr” lafzı kan; “nefs” lafzı ise göz manasına gelir.

Ben derim ki: Şiirde geçen “nefs” kelimesi gerçekte ruh manasınadır. “Nefis” lafzının göze izafe edilmesi manayı zenginleştirmek içindir. Çünkü nefis, gözü değen kimsenin bakışı vasıtasıyla oluşmaktadır. Kişiye değen şey ise gözü değen kimsenin nefsidir.
Ben derim ki: Kur’an-ı Kerim’de nefs, tamamen zat manasına kullanılmıştır. Mesela: “(Eve girdiğiniz zaman) nefislerinize (sizden olan ev halkına selam verin”[1], “O gün her nefis, kende nefsiyle mücadele ederek gelir”[2] ve: “Her nefis, kazandığı ile rehin alınmıştır.”[3]

Bazı ayetlerde ise yalnızca ruh manasınadır. Mesela: “Ey mutmain olan nefis (ruh)”[4], “Nefislerinizi (ruhlarınızı) çıkarın”[5], “Allah, nefse (ruha), hevasına uymayı yasakladı”[6] ve: “Şüphesiz nefis (ruh) kötülüğü emreder.”[7]
Ruh lafzı ise ne tek başına bedene ne de nefisle beraber bedene isim olarak verilebilir. Allah’ın, Resulüne vahyettiği şeye ruh da denir. Mesela: “Aynı şekilde emrimizle sana ruh (Kur’an, ayetler) vahyettik”[8] buyurulmaktadır.
Diğer peygamber ve resullere gönderilen vahye de ruh denir. Mesela: “Yüce Allah, emrinden olan ruhu (vahyi) kullarından dilediğine indirir ki buluşma gününe karşı onunla insanları uyarsın”[9] ve: “Melekleri, kullarından dilediğine, emrinden olan ruh (vahiy) ile indirir. İnsanları, benden başka ilah yoktur, benden korkun diye uyarırım.”[10] Güzel hayat bununla (vahiyle) sağlandığından dolayı, buna ruh denmiştir. Vahiy gelmeden, hayatın insana hiçbir faydası olmaz. Belki behîmî hayvanın hayatı bu durumda daha hayırlı, neticesi daha güvenli olur.
Bedene hayat vermesi, ruh diye anılmasına neden olmuştur. Tabiatta canlılığı oluşturan rüzgâra da ruh denir. Ruh kelimesinin ikinci harfi “vav” iledir. Çoğulu “ervah”tır. Şair der ki:
“Ruhlar (rüzgârlar) vatanınızdan uzaklaşınca

ciğerlerimde soğuk akıntıları hissederim.”
Ayrıca ruh, rahatlık ve istirahat lafızları da vardır. Canlılığın kaynağı olan nefse de ruh denmiştir. Nefs lafzı ise bir şeyin ya şerefinden, nefisliğinden dolayı kullanılır, yahut da vücuda alınıp verilen teneffüs manasından dolayı kullanılır. Nefs ise uyku halinde bedenden çıkan, uyanınca bedene giren şeydir. Ölüm anında ise nefes bedenden tamamen ayrılır. Toprağa gömüldüğünde bedene tekrar döner. Sorgulandıktan sonra tekrar çıkar. Diriliş gününde ise bedene tekrar döner.

Nefis ile ruh arasındaki fark, zatla ilgili olmayıp yalnızca sıfatlar açısındandır. Kana da nefis denir. Çünkü bedenden kan çıkması sonucu ölüm meydana gelir. Yani kanın çıkması nefsin çıkmasını gerektirir. Hayat ancak kan sayesinde vardır. Nitekim nefis olmadan hayat düşünülemez. Bundan dolayı şair:
“Nefislerimiz (kanlarımız) mızrakların ucundan akar

Mızrakların ucu dışında akacak kanımız yoktur.”
Arap dilinde “fâzat nefsütû, haracet nefsuhû, fârakat nefsühû” yani “nefsi alındı, nefsi çıktı, nefsi ayrıldı” denir. Buna benzer bir kullanım da “harecas ruhuhû ve fârakat” yani “ruhu çıktı, ayrıldı” şeklinde görülmektedir. Feyz, süratli bir şekilde bir anda almaktır. “Efâza” ise ihtiyarıyla, isteği ile vermek manasınadır. “Fâza” lafzı ise zorla almak demektir. Ölüm anında nefsi alan Allah’tır. Biz de O’na nefsimizi seve seve veririz.



 

Bir kısım hadisçiler, fıkıhçılar ve tasavvufçular da diyorlar ki: “Ruh, nefis değildir.”

Mükatil b. Süleyman da: “Bir insanın hayatı, ruhu ve nefsi vardır. Kişi uyuduğu zaman kendisiyle eşyayı kavradığı nefsi çıkar ama bedenden tamamen kopmaz. Bedenden çıkışı, bedene bağlı ışık saçan bir ipin çıkması gibidir. Rüyayı bedeninden ayrılan nefsiyle görür. Bu anda cesette ruh ve hayat bulunmaktadır. Bedeninde bulunan ruhuyla, hayatıyla nefes alıp verir. Vücudunu oynattığı an, derhal nefesi bedenine döner. Yüce Allah o kimsenin ölümünü istemişse bedenden ayrılan bu nefisi tutar.” Devamında diyor ki: “Kişi uyuyunca nefsi yükseklere çıkar. Rüya görürken bedenine döner. Ruhla bilgi alışverişinde bulunurlar. Kişinin rüyasında gördükleri şeyleri bilmesi, hatırlaması bu durumda mümkündür.”

Ebu Abdullah b. Mendeh şöyle der: “Sonra alimler, ruh ve nefsin ne olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazıları nefsin ateşli çamurdan; ruhun ise ruhanî nurdan ibaret olduğunu belirtmiştir.”

Bazıları da: “Ruh, ilahi bir varlıktır. Nefis ise insani bir varlıktır. İnsanlar nefisleriyle denenirler.”[11]

Nakilciler ise: “Ruh nefis, nefis de ruh değildir. Nefsin kıyamı ruha bağlıdır. Nefis, kulun suretidir. Nefis hamuruna, heva, şehvet ve kötülüğe meyil karışmıştır. Âdemoğluna nefsinden daha düşman bir şey yoktur. Nefis dünyadan başkasını istemez. Dünya da yalnızca nefsi arzular. Ruh ise ahireti ister, onu tercih eder. Heva nefse tabidir. Şeytan ise nefse ve hevaya tâbidir. Melek, akıl ve ruhla birliktedir. Yüce Allah ilhamla, tevfikle akıl ve ruhu korur” demişlerdir.
Bazıları da: “Allah’ın emrinde olan ruhların gerçeği ve bilgisi, insanlara gizlidir” der.
Bazıları ise: “Ruhlar, Allah’ın nurundan bir nur hayatından bir hayattır” derler.[12]
Beden ve nefislerin ölümüyle, ruhların da ölüp ölmeyeceği konusunda da farklı görüşler vardır. Bunlar:
- Ruhlar ölmezler, denenmezler.
- Ruhlar, insanlara benzer. Elleri, ayakları, gözleri, kulakları, gözleri ve dilleri vardır.
- Müminde üç ruh bulunur. Münafık ve kâfirde ise tek ruh bulunur. Peygamberler ve sıddîkların beşer ruhu vardır.
- Ruhlar, meleklerden yaratılmış ruhanî varlıklardır. Bedenden ayrılınca tekrar melekûta döner.

 

Ben derim ki: “Öldürülen, Allah’ın yanında tutulan ruh tek bir ruhtur yani nefistir.”
Yüce Allah’ın veli kullarını desteklemek için verdiği ruh ise ayrı bir ruhtur. Bu hususta: “İşte onlar var ya, kalblerine imanı yazmış; bir ruh ile onları teyit etmiştir.”[13] buyurulmaktadır. Hz. İsa’nın (a.s.) teyit edilen ruhu da başka bir ruhtur. Nitekim: “Hani Allah: ‘Ey Meryemoğlu İsa sana ve annene verdiğim nimetimi hatırla. Hani seni Rûhu’l-Kudüsle (Cebrail’le) desteklemiştim.”[14] Yine, Allah Teâlâ’nın dilediği bazı kullarına verdiği ruh da bedende bulunan ruhtan farklıdır.
Bundan başka bedende bulunan kuvvetlere de ruh ismi verilir. Mesela: “Bakanın ruhu, dünyanın ruhu, koklayanın ruhu.” Bu tür ruhlar, bedene emanettirler. Bedenin ölmesiyle ölürler. Bu, bedenin ölmesiyle ölmeyen, bedenin yıpranmasıyla yıpranmayan ruh değildir. Ruhun daha özel manası, Allah’ı bulmaya yöneltmek kuvvesidir. Ruhun bu şekilde ruha nispet edilmesi, ruhun bedene nispet edilmesi gibidir. Söz konusu ruh, bu ruhu kaybedince, ruhunu yitiren bedene döner. Allah’ın veli ve itaatkâr kullarını desteklediği ruh bu ruhtur. Bundan dolayı insanlar arasında: “Filancada ruh vardır, filancada ruh yoktur” denir. Yani o ahmaktır,[15] o içi boş kalmıştır.
İlmin ruhu vardır. İhsanın ruhu vardır. İhlasın ruhu vardır. Sevginin, tevbenin ruhu vardır. Tevekkülün, doğruluşun ruhu vardır. İnsanlar bu hususlarda birbirinden oldukça farklıdırlar. Bazılarında bu tür ruhlar ağır basar, kişi ruhanî olur. Bazıları ise söz konusu ruhları tamamen veya çoğunlukla kaybeder, arza bağlı hayvanlar seviyesine düşerler. Yardım ancak Allah’tandır.
 

DİPNOTLAR:

[1]  Nur Suresi, 61

[2] Nahl Suresi, 111

[3] Müddessir Suresi, 38

[4] Fecr Suresi, 27

[5] Enam Suresi, 93

[6] Naziat Suresi, 40

[7] Yusuf Suresi, 53

[8] Şûra Suresi, 52

[9] Gafir Suresi, 15

[10] Nahl Suresi, 2

[11] Lâhutî, Lâhûta nispet edilmektedir. Bu lafız, Hristiyan istilahından alınmıştır. İlahiyat ilmi demektir. İslam'da kelam ilmini karşılar. Nâsût ise insana nispet edilmiştir.

[12] Bu ibare, açık şirke, bozuk inanca götürebilir. Çünkü Allah'ın bölünüp parçalanabileceğini ifade etmektedir. Böyle bir manası yoksa kevn ve kâinat kim oluyor?

[13] Mücadele Suresi, 22

[14] Maide Suresi, 110

[15] İçi boş kamışa verilen isimdir. Ayrıca kül ve deve yavrusu derisine de bu isim verilir. Bu derinin içerisine saman doldurulur. Anne devenin süt vermesi için önüne yem olarak konur. Ben derim ki Burada geçen deri, inek derisidir. Bilgi için bkz el-Kâmûs.