Roger Garaudy, kitapları Türkçe’ye tercüme edilmiş önemli aydınlardandır. Seksenlerin ortalarından itibaren kitaplarını okumaya fırsat bulmuş biriyim. Türkiye’deki mevcut akışın dışında yeni bir fikrî mecra yakalamıştık. Ardından diğer kitapları sökün etti. Ama 20. Yüzyıl Biyografisi kitabı bir başka güzeldi. Çünkü o kitapta biz ilk kez Batı felsefesi ile karşılaşıyorduk ve birinci elden Batı felsefesinin neye tekabül ettiğini öğreniyorduk. İlk kez bir biyografik kitabın adeta bir düşünce biyografisi olabileceğini görüyorduk. Felsefeyi bize sevdiriyordu.

Sonra diğer kitaplarda da farklı görüşlerini okuma imkânı bulduk. Bazen kızıyorduk ama bazen de yeni düşünce ufuklarına yelken açıyorduk. Kızıyorduk çünkü mesela Entegrizm kitabında, İmam Humeyni ile Seyyid Kutup’u gerici olarak tanımlayacak kadar ileri gidebiliyordu. Ya da bize göre onlar önemli insanlardı ve önem verdiğimiz başka biri de olsa bunu yapan, onları eleştirmesi bize ağır geliyordu. Ama Garaudy’nin her kitabının zihin dünyamızda fırtınalar kopardığı, önemli tartışmalara neden olduğu su götürmez bir gerçeklikti…

Özgüvenimizi yükseltiyordu

Garaudy ile daha sonra yüz yüze görüşme imkânı ve onu canlı dinleme gibi bir fırsatımız da oldu. Sanki kitap sayfalarından fışkırmış bir bilgeydi. O haliyle de çok sevimliydi. Ama tartışma açacak bakışları olduğu da bilinen bir şeydi.

En çok dikkatimi çeken şey ise onun sürekli bir arayış içinde oluşuydu. Blondel’i usta olarak kabul etmesi ve “hareket” üzerinden Allah’ın sürekli yeni bir yaratış üzere olmasını bağdaştırması önemliydi. Bizim gibi yeni düşünme serüvenine atılan kişilere hareketin ne olduğunun felsefî arka planını veriyordu ve belki de ilk kez kendimize olan özgüvenimizi yükselterek varlık sahasına çıkaracak cesareti veriyordu.

Doğu mistisizmini araştırıyor, ama Batı ile Doğu mistisizmini bir tek kalemde geçecek olan aşkınlık ile içkinliği birbirlerine kurban etmeden, aynı zeminde bunu kavramanın lüzumuna işaret ediyordu. Böylece felsefe ile mistik algının tek başına birer yanlış olduğunu, bilimsel bilginin bir başına hakikat ile bizi buluşturamayacağını öğreniyorduk. Peki, kimden öğreniyorduk? Batı felsefesine katkı sunan Marksist bir teorisyenden! O artık bir Müslüman idi… Ve bize büyük bir güven veriyordu.

Özellikle Garaudy’nin Batı eleştirisi önemliydi. Tıpkı Guenoun gibi o da içerden bir eleştiri olarak kabul edilebilirdi. Ama bu eleştiriler aynı zamanda bize Batı düşüncesi ile daha sağlıklı bir ilişki kurmayı ve bir özgüvene yaslanarak eleştiri yapmayı öğretti.

Düşünce sistemlerinin tümünden istifade edebilme yetisi kazandık

Garaudy, benim gibi düşünce yolunda ilerlemek isteyenlere temel bir şey daha öğretti: Farklı düşünce sistemlerinin varlığı kaçınılmaz olabilir. Bunu oluşturan etmenler farklıdır, ancak her düşünce sistemini tümden reddetme yerine bize düşen, o düşünce sisteminden alabileceğimiz bir şeyin olup olmadığını hesaba katmaktır. Biz, böylece, bir düşünce ile karşı karşıya kaldığımızda o düşüncenin hayat, hakikat ve olgular dünyası ile ilgili ne söylediğine, bize hakikat üzerine bir bakış verip veremeyeceğine bakar olduk. O zaman düşünce arısı gibi iş görmeye başladık ve bir düşünce sistemine bağlı olmaktan ziyade, düşünce sistemlerinin tümünden istifade edebilme yetisi kazandık.

Biz, kendi algımız üzerinden, dinin müntesibi yerine sahibi gibi davranıyoruz

Garaudy eleştirilerine baktığımız zaman insafa sığmayan bir yaklaşımla da karşılaşabiliyoruz. Onun önceden sol bir gelenekten gelmesi ve bu yüzden bir aşağılık kompleksi gereği ona fazladan bir değer verildiği savı var. Bu, İsmet Özel için de dillendirilebilen bir durum… Bu noktada iki yanlış yapılıyor. Bir; yazarın kendisi sanki Müslüman olmakla suç işlemiş gibi, iki; sanki bütün Müslümanlar aşağılık kompleksine sahip de dışarıdan gelen herkesi bağrına basıyor gibi kabul ediliyor.

Hâlbuki durum böyle değil. İsmet Özel’in Kırk Hadis kitabına aldığı bir hadis-i şerif var: (anlam itibarı ile) ‘Cahiliye döneminde kıymetli olan, İslam ile müşerref olduğunda dahi kıymetlidir…’ Yukarıda ismi geçen zatlar önce kıymetli idiler, sonra da bu kıymetlerini artırdılar. Meseleye bu açıdan bakılmalıdır.

Ayrıca Garaudy’nin elbette ki yetiştiği bir muhit ve edindiği bir algı söz konusu ve hiç kimsenin, sahip olduğu algıdan bağımsız bir anlamaya sahip olamayacağı gibi; o da kendi edindiği algı üzerinden dini anlamaya çabalamıştır. Esas soru şu: Acaba bizim algımız ne kadar sahabenin algısı ile örtüşüyor? Ki biz, kendi algımız üzerinden, dinin müntesibi yerine sahibi gibi davranıyoruz. O yüzden bir insan, âlim veya aydını eleştirirken hakkaniyet ölçüsünden şaşmamalı ki başkaları da bizi eleştirdiği zaman elinde doğru bir ölçü olsun.

Düşünceleri gençlerimizin okuma aşkına ve farklı bakışı öğrenmelerine katkı sunabilir

Ben kendi adıma Garaudy’den istifade ettiğimi düşünüyorum. Bazı görüşlerine katılmasam da bu, onun benim nezdimdeki değerini düşürmez! Zaten hakikat âlemine göçtü ve hesabını da Rabbine verecek. Ama içtihadî yaklaşımlarından dolayı bir kötüleme ile karşılaşması doğru olmasa gerek. Halen düşünceleri gençlerimizin okuma aşkına ve farklı bakışı öğrenmelerine katkı sunabilir. Bir açıklama biçimi olarak düşünceleri değerlendirilir ve her âlim, aydın ve entelektüel gibi bize vizyon kazandıracak görüşleri alınır, diğerleri ise terk edilir.

Komplo teorileri bağlamında, Garaudy için, Amerika ve hem de İsrail zulmünü ortaya koyan ve onların çöküşünü haber veren biri olmasına rağmen onların namına çalıştığını dillendirmek büyük bir hatadır. Eğer karşılığı yoksa ahirette hesaba çekilecek bir durum oluşturur. Bu bir insanı zan altında bırakmaktır ve “Zandan kaçının, zannın çoğu günahtır” diyen bir dinin müntesibine yakışmaz! Kişilerin gizli niyetlerini okumak ise sadece zandan ibarettir. Çünkü bunu tam olarak ispat edebilecek bir karine asla ele geçirilemez bir durumdur. O zaman bu konularda Müslüman ahlakına sahip çıkmak gerekir.

Ama okumadığımız her kitap bizi eksik bırakır

Bu vesile ile Müslümanlara ve Müslüman gençlere güvenmeyi eksene almalıyız. Onları koruma güdüsü ile Müslüman ahlakına yakışmayan işlere girişmemeliyiz. Sırf koruma güdüsüyle, olmayan bir şey ya da bize uymayan bazı görüşleri reddetme uğruna başka seçenekler arama hakkına sahip değiliz.

Ben Garaudy okumalarına devam edeceğim. Gençlere de tavsiye ederim bu okumaları… Çünkü okuduğumuz her şeye iman etmeyeceğimizi onlar da biliyorlar. Ama okumadığımız her kitap bizi eksik bırakır. Bu da bir başka temel gerçekliktir. O yüzden arı misali biz bütün kitaplardan bal almalıyız ve -Müslüman olsun ya da olmasın- hakikat, gerçeklik, yaşam ve din üzerine kıymetli söz söyleyecek her sese kulak kesilmeliyiz. Ama temel prensibimiz; alacağımız görüş ve düşüncenin, öncelikli olarak Kur’an-Sünnet ve tarihsel uygulamaların mantığına ters olmamasıdır.

Allah rahmet eylesin ve mekânını cennet kılsın… Âmin…

Abdülaziz Tantik yazdı