Şamlı meşhur muhaddis ve fakihlerden allame Muhammed Acâc el-Hatîp, 11 Ekim 2021 tarihinde Rahmet-i Rahman’a kavuştu. İlim ehli arasında tanınmış simalardan birisiydi. 1932 yılında doğmuş ve 40 yıl hadis ve sair ilimleri okutmuştur. Hocaların hocasıdır. Onun ötesinde velut bir yazardı. İlklere imza atmıştır. Bunlardan birisi de Râmhürmüzî'nin ‘el-Muḥaddis̱ü’l-fâṣıl beyne’r-râvî ve’l-vâʿî’ adlı eserini tahkik etmesidir. Fıkıh usulünde İmam Şafii nasıl Kitübu’l Üm kitabıyla tanınmış ise hadis dalında ve terimlerinde veya usulünde de karşımıza Râmhürmüzî çıkmaktadır. Onun bu eserini tahkik etmek ve bastırmak Muhammed Acâc el-Hatîp’e nasip olmuştur. Bu eserini ve sair eserlerini vaktiyle edinmiştim. Vefatı sırasında başucumda duran eserlerinden birisi ise Ebu Hureyre: Raviyetü’l İslâm adlı eseridir. El Hadis-ü Kable’t Tedvin/Tedvin Öncesi Hadis adlı eseri de meşhur eserleri arasındadır. Hadis dalındaki bu eseri Kahire’de iken 1962 yılında master çalışması olarak kaleme almıştır ve tez hocası Şeyh Ali Hasebullah’tır. Kahire yıllarında ara sıra uğradığım El Hüseyniye Kütüphanesi’nde kitap ilgimi çekmiş ve özellikle de duru ve selis ibaresi üzerine eğilmemi sağlamıştı. Konu ilgi çekici olduğu kadar ibare de pürüzsüz ve akıcı idi. Belki de hadis literatürüyle ilgilenmeleri nedeniyle en pürüzsüz ve duru bir biçimde Arapçayı kullanan sınıfların başında muhaddisler gelmektedir. Hadisin bereketiyle muhaddislerin dilleri pürüzsüz, akıcı ve net olmuştur.
Râmhürmüzî île Muhammed Acâc el-Hatîp arasında bir takım ortak özellikleri, beraberlikleri var. Bu da çağına göre hadis müdafaası yani savunmasıdır. Râmhürmüzî kendi çağında hadis münekkitlerine veya inkarcılarına karşı hadisin sahasını aklamak için meşhur eseri el Muhaddis el Fasıl’ı kaleme almıştır. Aynı ilgi Muhammed Acâc el-Hatîp’in ilgili kitabı tahkik etmesine yol açmıştır. Kısaca ilgileri ve onun ötesinde endişeleri ortaktır. Hadis ve ilimlerini savunmak için kollarını sıvamış ve kalemlerini sivriltmişlerdir. Türkiye Diyanet Vakfı'nın yayınladığı İslâm Ansiklopedisinde el-MUHADDİSÜ’l-FÂSIL başlığı altında yayınladığı maddede İbrahim Hatiboğlu bu hususta şunları yazmaktadır: “Tam adı el-Muḥaddis̱ü’l-fâṣıl beyne’r-râvî ve’l-vâʿî’dir. Ashâbü’l-hadîsi kötüleyen bir grupla hadis ehlinin âdâbına riayet etmeden hadis meclisi akdeden bazı şeyhlerin ortaya çıkması üzerine hadis talebelerini bunların etkisinden korumak amacıyla kaleme alınmıştır (Râmhürmüzî, s. 159-162). Mukaddimede öncelikle ashâbü’l-hadîsi tenkit edenlere cevap verilmiş, ehl-i hadîsin değerine dair rivayetler bir araya getirilmiştir. Bu da müellifin bir usul kitabı yazmaktan çok ehl-i hadîse yöneltilen eleştirileri cevaplandırmak istediğini göstermektedir.”
Demek ki her dönemde hadis karşıtı benzeri akımlar vardır.
Muhammed Acâc el-Hatîp’in yaşadığı 20 ve 21’inci yüzyılda da hadis karşıtı kimi akımlar boy göstermiştir. Bunlardan bir kısmı Goldziher gibi müsteşrik ve oryantalistlerden oluşmaktadır. Diğer kısmı ise aynı alanda varlık gösteren ve onlarla ortak olan kripto Şiiler’dir. Bunlardan birisi Mahmut Ebu Reyye’dir. Asli olarak mı Şii yoksa teşeyyü ederek mi Şii olduğu bilinmemektedir. Lakin Ezher’e kaydı, intisabına rağmen ikmal edememesi onun Sünni bir gelenekten geldiğini lakin zamanla teşeyyü ettiğini gösteriyor. Muhammed Acâc el-Hatîp’in ifadesiyle raviyetü’y İslâm olan yani İslâm’ın ravisi olan koca çınarı yıkmak istemiştir. Ebu Hureyre hadis rivayeti alanında müksirun tabir edilen ve anılan sahabelerin başında gelmektedir. Ebu Hureyre’yi yıktığınızda hadisi de yıkabilirsiniz. Bundan dolayı sataşmalar ve saldırlar diğer ravilerin değil Ebu Hureyre üzerine yoğunlaşmış ve odaklanmıştır. Mahmut Ebu Reyye’nin Ebu Hureyre ile ilgili eserleri özellikle de ‘Şeyhü’l Müdire Ebu Hureyre’ gibi eserleri İslâm dünyasında hadis aleyhtarı akisler uyandırmıştır. Şiiler ve modernistler bu kitaba dört elle sarılmışlardır. Bu akisleri ve izleri kimi zaman Humeyni’nin El Hükümet el İslâmiyye gibi kitaplarında kimi zaman da Yaşar Nuri Öztürk’ün tutum ve davranış ve yaklaşımlarında görebiliyoruz.
Hadis müdafaası konusuna Şam Üniversitesi Şeriat Fakültesi hocalarından olan Mustafa Sıbai ve benzerleri kanalıyla ilgi duymuş olmalı. Son devrin Şam ulemasından Nureddin Itır ve Mustafa Sıbai gibi hadisin dirayetiyle ilgilenmiştir. Mustafa Sıbai’nin eşsiz eseri olan ‘Es Sünne ve Mekanetuha Fi’t Teşrii’l İslâmi/Sünnet ve İslâm Yasamasındaki Yeri’ kitabında işlenen konular aynı zamanda bire bir Muhammed Acâc el-Hatîp’in eserlerinde de işlenmektedir. Sözgelimi kitaplarından birisi de Mustafa Sıbai’nin eseriyle neredeyse aynı adı paylaşmaktadır. Es Sünne ve Hicciyyetuha ve Mekanetuha mine’t Teşrii Ve’l Kur’an el Kerim ve Def’u Bazi’şşübehat anha. Sünnet ve Huccet oluşu ve Yasamada ve Kur’an’daki Yeri ve bazı şüphelerin reddi. Araştırmalarından birisi de 1962 yılında Risale Dergisi’nde yayınlanan Ebu Hureyre’yi savunma kapsamında kaleme aldığı ‘Er Reddu Ala Ebi Reyye fi Zulumatihi’ başlıklı makalesidir. Karanlıklarında ve sapkınlıklarında Ebu Reyye’ye cevap/ret anlamına gelmektedir. Ebu Reyye Ezher Lisesi’nden mezun olmayı başaramamış birisidir. Lakin şöhret basamaklarını Sünnet ve Ebu Hureyre eleştirileriyle yakalamıştır. Hızlı bir şekilde de tırmanmıştır. Şiiler ve modernistler heykelini dikseler yeridir.
Bu hususta İslâm’da siyaset olmadığını ileri sürerek şöhret avcılığı yapan Ali Abdurrazık’a benzetilmiştir. Ali Abdurrazık, ‘El İslâm ve Usulu’l Hükm/ İslâm ve Yönetim Biçimi’ adlı eserinde İslâm’ın dünyevi bir din olmadığını ve uhrevi esaslar üzerine kaim olduğunu savunmuştur. Mahmut Ebu Reyye ise ‘Adva ala Sünneti’l Muhammediyye/Muhammedi Sünnet Üzerine Yansımalar’ kitabıyla birlikte sünnet konusu etrafında şüpheler irat etmiştir. Ardından ‘Şeyhü’l Müdire Ebu Hureyre’ adlı eserini kaleme almıştır. Bu kitabıyla da yine Ebu Hureyre’ye kara çalmış ve tezyif etmiştir. Genel kültür itibarıyla kendi kendini yetiştirmiş birisidir. Bununla birlikte teşeyyü emareleri göstermiş ve bu zeminden Sünni hadis külliyatını ve onun dayanağı olan Ebu Hureyre’yi hedef almıştır. Hadis müdafaasında öne çıkan Mustafa Sıbai ile Muhibbiddin Hatip’e saldırmış ve Hatip’i ‘ehli beyt düşmanı cahil nasibi’ addetmiştir.
Mustafa Sıbai, Es Sünne kitabında Mahmut Ebu Reyye’nin kimi tezlerine temas etmiştir. Bunlardan birkaçı şöyledir:
1-Tek kişi tarafından rivayet edilen ahad hadisler zan ifade eder.
2- Sahabelerin arasına katılması noktasındaki niyetini (karnını doyurmak) açık etmiştir.
3- Peygamberimize yalan isnat etme konusunda kendisine icazet vermiştir.
4- Ka’b el Ahbar’dan edindiği bilgileri yani İsrailiyatı, Hazreti Peygambere isnat etmiştir.
5- Ona göre bazı sahabeler Ebu Hureyre’yi yalancılıkla suçlamıştır!
6- Hazreti Ömer bu yüzden Ebu Hureyre’yi değneğiyle dövmüş ve bazen de tehdit etmiştir.
7- Hazreti Ömer, Ebu Hureyre’yi başka ülkelere ve bilhassa maymunlar yurduna sürmekle tehdit etmiştir.
9-Tarihçiler Ebu Hureyre’nin şakacı ve gayri ciddi biri olduğunda ittifak etmiştir.
10- Cahiliyet döneminde ve İslâm’da insanlar Ebu Hureyre’nin isminde olduğu gibi başka kimsenin ismi üzerinde ihtilaf etmemiştir.
11- Hazreti Ömer, Kabu’l Ahbar’dan Peygamberden hadis rivayet etmekten kaçınmasını istemiştir.
12- Ebu Hureyre’yi, Haş(e)viyenin piri olarak tanımlamıştır.
13- Ehli kitaptan iki binek kitap devşirmiştir (ona göre rivayetlerin kaynağı bu olmalıdır).
14- Ümmi idi, okuma yazma bilmezdi.
15- Adil sultandan görev almak caiz olduğu gibi zalim sultandan da görev almak caizdir dediğini savunuyor (1).
Ebu Hureyre Emevi şiası mıydı?
Mahmut Ebu Reyye’nin temel tezlerinden birisi Ebu Hureyre’nin Emeviler namına hadis uydurmasıdır. Halbuki Suyuti’nin el Hasais el Kübra gibi kitaplarda bunun tersi tezler vardır. İki kap bilgi edinmesi rivayetinde olduğu gibi bu kaplardan birisi Emevilerle ve onların kötü yönetimleriyle alakalıdır. Nitekim damadı Said ibni’l Müseyyib de Emeviler’den son derece uzak durmuştur. Kendisi ve çevresi itibarıyla Ebu Hureyre Emeviler’den uzakta durmaktadır.
Muhammed Acâc el-Hatîp, Raviyetü’l İslâm adlı eserinde Mahmut Ebu Reyye gibilerinin zannettiği gibi Ebu Hureyre’nin Hazreti Ali ve ehlinden nefret ettiği yönündeki mütalaaların doğru olmadığını ortaya koymaktadır. Muaviye ile Ebu Hureyre arasındaki bağ ve ilişkilerin zaman zaman gölgelendiğini ve Muaviye’nin Mervan İbni’l Hakem’i Ebu Hureyre’ye tercih ettiğini söylemektedir. Ebu Hureyre uhdesinde olan mahrem bilginin Mervanilere ait olduğunu ifade etmiştir. Aksine Ebu Hureyre Allah’tan kendisini 60 ve 61 hicri yılına çıkarmamasını niyaz etmiştir. Bunun nedeni Yezid’in tahta geçmesini ve Kerbela kıyımını görmemek ve gölgesinde yaşamamaktır.
O dönemde Ebu Hureyre’ye yüklenenler arasında gerçek manada Şii olan Abdulhüseyin Şerafeddin vardır. Kendisi Lübnan asıllıdır ve İrfan Dergisi’ni çıkarmaktadır. Mustafa Sıbai ile de yazışmakta ve dostluk köprüleri kurmaktadır. Esasında Mustafa Sıbai, Abdulhüseyin Şerafeddin ile tanışana kadar mezhepler arası yakınlaşma taraftardır. Lakin yüz yüze geldikten sonra ve Ebu Hureyre ile ilgili kitabını da edindikten sonra kanaati değişmiştir ve yollarını ayırır. Mustafa Sıbai, Abdulhüseyin Şerafeddin ile tanışmasının ardından Muhibbiddin Hatip’in yaklaşımını benimser. Şiilerin hem mezheplerin yakınlaşmasından dem vurduklarını ve hem de medar-ı ihtilaf konuları kaşıdıklarını görür. Mustafa Sıbai bu konuyu es Sünne adlı kitabına da taşır Orada da işler.
Muhammed Acâc el-Hatîp, Raviyetü’l İslâm adlı eserinde konuyu etrafıyla ela alır. Abdulhüseyin Şerafeddin de Mahmut Ebu Reyye gibi Ebu Hureyre’yi hedef tahtası yapmış ve Ebu Hureyre namıyla bir kitap kaleme almıştır. Kendisi İmamiyye mezhebindendir.M uhammed Acâc el-Hatîp kitap üzerine bir not düşer ve şöyle yazar: İmamiyye veya On iki İmamcı Şiiler Ebu Hureyre’yi hedef alırlar ve onun üzerinden Sünni hadis külliyatını çürütmek isterler(2). Hatip, Abdulhüseyin Şerafeddin’in kitabının iftira ve karalamalarla dolu olduğunu ve ilk okuduğunda gözlerine inanamadığını ifade etmektedir. Ebu Hureyre kitabıyla Abdulhaseyin Şerafeddin’in, hocası Mahmut Ebu Reyye’nin çığırını tamamladığını ve ikmal ettiğini ifade etmektedir. Abdulhüseyin Şerafeddin’in kaleme almış olduğu Ebu Hureyre kitabının Adva ala Sünneti’l Muhammidiye kitabının tetimmesi ve tekmilesi olduğunu kaydeder. Hatta boynuzun kulağı geçtiğini de söylemektedir.
Bitirirken; hadis ve Ebu Hureyre konusunda üç kesimin aleyhtar tutumu dikkat çekmektedir. Şiiler genel olarak Sünni külliyatı karalamak için hadis konusunun zayıf karnı addettikleri Ebu Hureyre’ye yüklenmektedirler. Emevilerle ehli hadis ve pirleri olan Ebu Hureyre arasında mahrem bir ilişki olduğunu varsayıyorlar. Bunun üzerinden Sünni hadis külliyatını itibardan düşürmek istiyorlar. Bunun dışında Ebu Hureyre’yi Kabu’l Ahbar ve İsrailiyat ile bağlantılı göstermek istiyorlar. Şia’nın bu savletleri inandırıcı olmaktan çok uzak.
İkinci kısımda ise oryantalistler yer alıyor. Genel olarak oryantalistler İslâm’a kara çalmak için hadis külliyatını köksüz ve temelsiz göstermeye çalışıyorlar. Özellikle de Yahudi oryantalistlerle Şii reddiyeciler veya muterizler arasında zımni bir ittifak var. Şam’ın ve Kudüs’ün fazileti konusunda Emevilerin Ebu Hureyre’den hadis ısmarladıklarını savunurlar ve Abdullah İbni Zübeyr’in Hicaz hakimiyeti nedeniyle Emeviler halkın dikkatini Şam bölgesine kaydırmak isterler. Bunun için de Şam’ın fazileti için hadislere ihtiyaçları vardı. Bu ihtiyaç da onlara göre uydurularak giderilir. Bu kesimlere göre Emevilerin istediklerini Ebu Hureyre gibi sahabeler ve Zühri gibi tabiin ileri gelenleri temin ederler. Bu argüman günümüzde Yahudilere de lazım olmuştur. Yahudilerin de Arz-ı Mev’ud’a dönebilmeleri ve orada tutunabilmeleri için Müslümanların bölgeye olan ilgilerini soğutmak ve kesmek iktiza ediyordu. Bunun için de Emevilerin zıddını yapmalar gerekiyordu. Bu vesile ile hem Emevileri hem de ilgili hadisleri karalama ihtiyacı duydular. Bunun için Şam’ın pozisyonunu Haremeyn’in kutsallığından ayırmak ve uzak tutmak gerekiyordu. Bilhassa Yahudi oryantalistler ve onların Müslüman çömezleri Mescid-i Aksa’nın Kudüs’te değil de Mekke ile Taif arasında Ci’rane Vadisi’nde olduğunu ve burada vaktiyle savaş ganimetlerinin dağıtıldığını ileri sürmeye başladılar. Burası savaş ganimetlerinin dağıtıldığı yer olsa da diğer bilgiler temelsiz.
Netice itibarıyla Zühri’nin Emeviler namına hadis uydurduğunu söyleyen Ignaz Goldziher ile Abdulhüseyin Şerafeddin arasında bir fark yoktur. Birbirini tamamlamaktadır. İkisinin şahsında Emevilere ve Şam’a karşı karşı Şii-Yahudi ittifakı sağlanmıştır! Bu hususta Şiiler Yahudi oryantalistlere ön açmıştır.
Emeviler mi Şam için hadis uydurdular yoksa Şiiler mi mekân ve türbe uyduruyorlar? Siyasi yayılmacılıklarını uydurdukları türbe ve yeni kutsallar üzerine bina ediyorlar.
Ebu Hureyre’ye kafayı takan üçüncü sınıf ise modernistlerdir. Günümüzde Fecrü’’l İslâm ve Duha’l İslâm ve Zuhrü’l İslâm silsilesini yazan Ahmet Emin Ebu Hureyre hakkında benzeri isnatlarda bulunmuştur.
Hadis savunmasında ilk ve kilit isimlerden birisi olan İbni Kuteybe, ‘Tevilu Muhtelifi’l Hadis’ adlı meşhur eserinde Nazzam ve İskafi gibi felsefecilerin de vaktiyle Ebu Hureyre’ye yüklendiklerini zikreder. Bu çığırı ilk açan gerçekte onlardır (3).
Nesillerin ilim nöbeti
Konuyla ilgili bir hadis meramımıza tam tercüman olmaktadır ve şöyledir: “Bu ilmi, sonraki nesillerden önceki nesillerin dengi olanlar alıp aktaracak ve onu cahillerin yorumlarından, bâtıl ehlinin sahiplenmesinden, istismarından ve haddi aşanların saptırmalarından koruyacaktır.” (4).
Bu hadis hak ile batıl arasındaki mücadelenin her nesilde yeniden yaşanacağını ve ilk kareye döneceğini yani başlayacağını ve nesilden nesle geçeceğini ifade etmektedir. Kimi muhaddisler bu hadisin zayıf olduğunu söyleseler de tarihi vaka bu hadisin doğruluğunu ispatlar niteliktedir. Demek ki her nesil kendi mücadelesini verir. Râmhürmüzî'den Muhammed Acâc el-Hatîp’e kadar da hep böyle olmuştur. Bundan sonra da olmaya devam edecektir.
Kaynak:
1- https://shamela.ws/book/37638/638
2-Ebu Hureyre: Raviyetü’l İslâm, Mektebetü Vehbe, Kahire,S: 160
Diline sağlık hocam