Ömer Tamer Ekinci’nin Hekimoğlu İsmail’in hayatını konu edindiği kitabı Derdini Seven Adam, Işık Yayınları’ndan çıktı. Yakınlarının ağzından Hekimoğlu’nun anlatıldığı kitabın sonunda da kendi dilinden hayat hikâyesi ve başka yerde yayınlanmamış bazı resimleri bulunuyor.
Ömer Tamer Ekinci, Burç FM'deki 'Hekimoğlu İsmail Konuşmaları' isimli röportaj/ sohbet dizisinden derlediği bu kitabını 3 bölümde düzenlemiş. İlk bölümünde onun en yakınları aile fertlerinin dilinden Hekimoğlu’nun hayat hikâyesini okuyoruz. Oğlu, kızı ve gelini bir baba olarak Hekimoğlu’nu anlatırken siz bir yandan ‘iyi bir baba nasıl olur’ düşüncesinin altını dolduruyorsunuz. Çünkü gücü yetse tüm dünyanın derdiyle dertlenecek olan ve gücü yettiği tüm dertlere de koşarak giden Hekimoğlu’nun aile hayatı da tam bir örnek. Her akşam başka program olsa da, maddi sıkıntılar yaşansa da Kur’an’ı kendine rehber edinmiş, hal dilinden anlayan, Allah rızasından başka bir şey bilmeyen adanmışlar için bizim içinden çıkamadığımız meseleler hiçbir taraf kırılmadan, alınmadan hallediliyor.
İkinci bölümde dostlarının dilinden Hekimoğlu İsmail’in nasıl biri olduğu anlatılıyor. Dünürleri Nurettin Ünal ve Ali Acar Bey, yazarlar Şükrü Apuhan, Ahmet Günbay Yıldız, Ahmet Taşgetiren, Dursun Gürlek, Hamdullah Öztürk, Mustafa Necati Özfatura, Vehbi Vakkasoğlu, çalışma arkadaşlarından Mustafa Kılıç, Cezmi Aşuroğlu, Ahmet Vural, Durmuş Göktekin ve Nedim Irmak ve daha birçok isim, uzun yıllardır tanıdıkları Hekimoğlu İsmail’i anlatıyorlar. Hayatlarının dönüm noktasını kendisiyle yaşadıklarını söyledikleri Hekimoğlu için hepsi de bir ağızdan şu özelliklerini sıralıyor: Samimiyet, ihlas, dur durak bilmeden çalışma, din yanında fen bilimlerine merak ve teşvik, asla kalp kırmama, asla ama asla kimseye yük olmama, zoru, imkansızı, korkuyu bilmeden ama ne yaptığını bilerek emek verme ve bu emeği verdiği an unutma ve elbette bunları tabi ki derdini severek yapma… Bunlar Hekimoğlu’nu anlatmada sadece özet kelimeler...
İnsan okurken düşünmeden edemiyor doğrusu, bu görece rahat günlere kolay gelinmemiş. Bugün eksik de olsa İslam’ı bilmeye ve yaşamaya çalışıyor olmamız, birilerinin o zor zamanlarda kendini bir an bile düşünmeden bu şekilde çalışmasından kaynaklanıyor. Allah onlardan razı olsun…
Son bölümde ise bu sefer Hekimoğlu İsmail anlatmış hayatını kısaca. Söylediklerine bakınca bir kere bile ‘ah’, ‘öf’ demiyor. Takipler, haksızlıklar, adaletsizlikler yaşayan bu insan bir kere bile isim zikredip de ‘bize yaptıkları’ diye başlamamış. Çünkü o çoktan kendine yapılanları unutmuş, kendi yapamadıklarına odaklanmış.
Hayatı mücadeleyle geçti
Hekimoğlu İsmail’in kitapta yer verilen hayatına baktığımızda kendisini inancına vakfetmiş birinin hayatının nasıl olduğunu/olması gerektiğini de görebiliyoruz. Hekimoğlu İsmail’in asıl adı Ömer Okçu’dur. Hekimoğlu lakabıyla bilinen ve Ermeniler tarafından şehit edilen dedesi İsmail Efendi’nin ismini alan Ömer Okçu için aslında her şey, küçük yaşlarda memleketi Erzincan'da meydana gelen depremde göçükten kurtulmasıyla başlar. 7 yaşında yaşadığı ve tüm kardeşlerini kaybettiği bu hadise ile hayata bakış açısı değişir. Maddi zorluklar yüzünden astsubay olmaya yani memur olup ailesine bakmaya karar verip Ankara’da Zırhlı Birlikler Okulu’na girer ve 22 yıllık askerlik hayatına başlar.
Bu okuldan mezun olduğu dönem asıl fikrî mücadele hayatının başladığı yıllar olmuştur. İlk okuduğu kitap Ömer Nasuhi Bilmen’in ilmihalidir. Bundan sonra Bediüzzaman’ın hayatından etkilenerek risaleleri okumaya başlar. Fikrî anlamda en önemli yardımcılarından biri de Büyük Doğu dergisidir. Büyüklerin sohbetlerine katılır. Erzurum-Kandilli 6. Zırhlı Tugayı ve ardından Tuzla Uçaksavar Okulu’ndaki 6 aylık kursu bitirdikten sonra Türkiye’de sayılı kişilerin katılabildiği Amerika’daki füze okuluna gitmeye hak kazanır. Burada büyük hadiseler yaşadıktan sonra Türkiye’ye döner, evlenir ve birkaç sene sonra, nüshalarını, o sıralar çok baskın olan evinde bulunmasından çekinerek bahçedeki kuyunun içine sakladığı Minyeli Abdullah’ı yazmaya başlar. Maznun, Düşünceler ve Yapraklar, Bir Millet Uyanıyor, Müslüman ve Para, İlimler ve Yorumlar, Menan Cinleri de ardından yayınlanır. Tabi Hekimoğlu İsmail’in yayınlandıktan itibaren en rağbet gören kitabı Minyeli Abdullah’tır. Çünkü bu kitap yayınlandığı zaman Müslümanın derdinin anlatıldığı tek romandır. Filmi de çekilen bu eser her dönem önemlidir, özellikle de günümüzde Mısır’da yaşananlara da paraleldir.
Hayatını hizmete adamış Hekimoğlu İsmail, bir akşamını dahi evinde dinlenmeyle geçirmek istemez. Sohbet bitiminde ‘geç oldu, evimize gidelim’ diyen hizmet arkadaşlarına sokaklardaki meyhaneleri, lokantaları göstererek, ‘onların mesaisi bitmemiş ama’ diyerek tekrar insanların arasına karışma, Kuranî tek söz olsun anlatma gayretine girer. Tüm yurda, yurtdışına çağrıldığı her yere sohbetlere gider, yardıma muhtaç herkese yardım eder. Minyeli Abdullah kitabından bir apartman bedeli olabilecek kadar çok kazandığını ifade eder ama tam bir gariban hayatı yaşar. Çünkü onun felsefesine göre Müslüman çok kazanmalı ama Müslümanca yaşamaya devam etmelidir. Zaten o da tüm kazancını hep ihtiyaç sahiplerine, özellikle de öğrencilere harcar. Tüm bu hayat felsefesini geliştiren ise Nurlar'ın avukatı Bekir Berk'e şoförlük yapmış olmasıdır. Hekimoğlu İsmail yakinen şahit olduğu bu büyük nur talebesinin hayatını hep örnek almıştır.
1984’te Timaş Yayınları’nı kuran Hekimoğlu İsmail, 1992’de ise Zaman gazetesinde yazdığı bir yazıdan dolayı ağır cezada yargılanır, cezaevinde yatar. Bu dönemden sonra da birçok kitabı yayımlanır. 100 soruda Bediüzzaman, Derdimi Seviyorum, Güneşi Arayan Adam, Bir Deliyle Evlendim, Ben Bir Müslümanım Neye Nasıl İnanırım onun sayısı 50’yi aşan eserlerinden bazıları.
2002 yılında bir gün sabah namazı esnasında fenalaşan ve beyninde damar tıkanıklığı oluşan ve akabinde beyin kanaması geçiren Hekimoğlu İsmail, artık sol kolunu ve sol bacağını kullanmakta zorluk çekmektedir. Buna rağmen hâlâ Zaman gazetesinde köşesine devam etmekte, kitaplar yazmakta, seminerlere gitmektedir.
Risaleleri Amerika’ya ilk o götürmüş
Hekimoğlu İsmail’in kendisinin de hiç unutmadığı ve tarihe not düşülen bir hadise de risalelerin Üstad’ın isteğiyle Amerika’ya onun tarafından götürülmesidir. Çünkü öyle bir sevk-i İlahi ile gerçekleşir ki bu olay, sadece Hekimoğlu’nu değil yanındaki arkadaşlarını da şaşırtır:
Amerika füze okuluna gitme hazırlıkları sürerken tüm öğrencilere 15 gün izin verilir. Hekimoğlu İsmail ise bu sefer memleketine değil de Emirdağ’a Üstad’ın elini öpmeye gitmek ister. Zorlu bir yolculuk ve tevafuklardan sonra Üstad’ın sohbetine iştirak edebilir. Bir odada birçok kişiyle bire bir hitap ederek konuşan Üstad, sıra Hekimoğlu’na gelince (belki bir yerden duymuş, belki hissetmiş), ‘sen Amerika’ya gideceksin, oraya risalelerden de götür’ der. Zaman karışık zamanlardır. Yani risaleleri değil yurt dışına çıkarmak, evde dahi bulundurmak gözaltına alınma sebebi iken, üstelik de bunu bir askerin yapması cezayı da ağırlaştıracakken, Hekimoğlu bunu emir telakki eder ve bir valiz kıyafet, bir valiz de kitapla havaalanına gider. İki aramadan geçerken tüm arkadaşlarının gözü önünde kıyafetleri didik didik aranır, kitap valizi ise bir dikkat dağınıklığı ile aranmaz.
Amerika’da kaldığı okuldan kitaplarla çıkamayan ama orada da kitapların muhafazasında zorluk çeken Hekimoğlu İsmail, bir gün kaldığı okuldan kaçarak hazırladığı koliyi hiç bilmediği yollardan tamamen hisle postaneye ulaştırır ve tevafuk eseri bulduğu İslam Merkezi’nin adresine postalar. Yerine ulaşıp ulaşmadığını çok düşünür bu kitapların. 1990 yılında bir seminer için gittiği Amerika’da ilk uğrak yeri o İslam Merkezi olur ve kitapların hâlâ orada olduğunu, insanların faydalandığını görür ve yıllar sonra da olsa içi rahat eder.
Hekimoğlu İsmail için bugün vefa geceleri düzenleniyor, gençler onu hep ziyaret ediyor, sohbetlerine katılıyor. Ona yaptığı hizmetler anımsatıldığında ise, üzülerek ‘sağlığımız yerindeyken keşke daha çok koşturabilseydik’ diyerek aslında bize çok şey anlatıyor, özelikle de sağlığı yerinde olanlara… Allah Ondan ve Onlardan razı olsun.
Zehra Sena Güray yazdı