Her türlü noksanlıktan yoksun Allah ne yücedir. O ki bu garip kuluna yeryüzünde mübarek kıldığı üç mescidden birisini görmeyi ve Siyonist köpeklere rağmen alnımı secdeye koymayı nasip etti. İnşallah Ramazan ayının son 5 günü ve Bayramın iki günü Rasulullah (sav)’in miraca yükseldiği o kutlu beldede yaşadıklarımı gün gün aktaracağım.

Kudüs gecesi (13 Ağustos 2012)

Allah’a hamd olsun. Yüreğimin ta derinindeki hasret, sevinç ve hüznün bu denli yüksek olacağını düşünmüyordum. Yarın inşallah gasıp Siyonist İsrail tarafından prangalanmış Filistin’de olacağım ve nasip olursa sabah namazında alnımı secdeye Mescid-i Aksa’da koyacağım. Hz. Bilal (r. anh)’in Rasulullah (sav)’in vefatının ardından ilk defa ezan okuduğu, Selahattin Eyyübi’nin alıncaya kadar 25 yıl zarfında hiç gülmediği yere ulaşacak olmak farklı güzel. Ya Rabbim Filistin’e olan ziyaretimi mübarek eyle. Sadece senin rızan için düştüğüm bu yolu, Senin razı olacağın biçimde bitirmem için bu aciz kuluna yardım et. Amin.Kudüs, Kubbetü's Sahra, Mescid-i Aksa

Kudüs’e yolculuk (14 Ağustos 2012)

Allah’a (c.c) hamd ederim ki O, tek başıma çıktığım bu yolda bana her zorluğu kolaylaştırdı. Gecikmeli olarak kalkan uçağa rağmen 01.15 civarı Tel Aviv’e vardık. Hemen arkamda oturan nur yüzlü Müslüman kardeşimin, uçağın içindeki kipalı yüzlerce insana hakikati haykırmak adına okuduğu Kur’an hâlâ kulaklarımda. Bu güzel kardeşim uçakta bulunan sağırlara sanki bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Uçağın tekerleri yere basar basmaz aklımda tek bir endişe vardı. Ya sabah namazına Aksa’ya yetişemezsem? Pasaport kuyruğunda kipalı, dinlerinin emirleri doğrultusunda çalışan memurları görünce o kadar şaşırdım ki… Ey Rabbim, batıl bir dinin mensupları, batıl emirlere bu kadar sahip çıkarken bizler hâlâ neleri tartışıyoruz.

Pasaport onaydaki kadın görevli, adımın Yahudi ismi olarak da kullanılmasından dolayı babamın adını sordu. İstediği cevabı vermeyince “büyükbabanızın adı?” dedi. Nedenini sorduğumda “cevaplamak zorundasınız” dedi. Öyle ya, adaletten yoksun bir diyarda insanlıktan nasibini almamış mahluklarla muhataptım. “Abdullah” dememle “sizi beş dakika bekleme salonuna alabilir miyim?” dedi. Cevap alamayacağımı bile bile “Neden” diye sordum. Sadece “Öyle gerekiyor” denildi. İki farklı sivil güvenlik görevlisinin ayrı ayrı sorularına cevap verdikten sonra bir karton parçasına vurulmuş giriş damgasıyla görevli göründü. Neden bekletildiğimi tekrar sorduğumda verilen cevap sadece “Güvenlik Prosedürleri” oldu. Sonradan öğrendim ki bu 5 dakika beklemeler, bazı Müslümanlarda 7-8 saat kadar da sürebiliyormuş. Bu andan itibaren yönlendirme tabelalarında aradığım tek kelime “çıkış” zira saat gece 2 civarı.

Dışarı çıkarken en çok konuşulan iki dil olan Arapça ve İbraniceyi hiç bilmediğim halde Aksa’ya nasıl gideceğimi de derin derin düşünüyorum. Kapıdan çıkar çıkmaz uzun entarisi, güzel sakalı ile bir Müslüman yanımdan geçti. Verdiğim selamın ardından meramımı anlattım. İlk cümlesi Allahu Ekber oldu ve ardına ekledi. “Seni bu gece evimde misafir edeyim, yarın Aksa’ya seni bırakırım.” Lakin gönlümdeki heyecanı, Aksa’yı bir an önce görüp alnımı secdeye yapıştırmaktan başka bir şekilde dizginleyebileceğimi sanmıyorum. Dolmuş tarzı bir araçla 15 avroya yaptığım anlaşmanın ardından yaklaşık 1-1,5 saat süren yolculuğum başladı. Tel Aviv ile Kudüs arasında ne kadar Yahudi yerleşkesi varsa hepsine girdik. Üzülerek gördüm ki Yahudi yerleşkeleri çok lüks, Müslüman Arap yerleşkeleri ise yıkık dökük. Koca duvarların olduğu bir yerde araç durdu ve şoför, yarı İbranice yarı İngilizce gördüğüm duvarın Aksa olduğunu söyledi. Bizdeki düşüncenin aksine oradakiler Sultan Süleyman tarafından yaptırılan surların arasında bulunan tüm alanı Mescid-i Aksa olarak görüyor.

Kudüs, Kubbetü's Sahra, Mescid-i Aksaİndikten sonra uzunca bir süre itikafı geçireceğim Kıble Mescidi’nin yerini anlayabilmek ve tarif alabilmek için uğraştım. En sonunda eski bir kapıdan girerek eski Kudüs sokaklarında ilerliyorum. Yaklaşık 10-15 dk. ilerlemenin ardından işte bütün ihtişamıyla, altından kubbesiyle parıl parıl parlayan Kubbetüs Sahra. Hemen secdeye varmak istiyorum ancak kalabalık beni bu isteğimden alıkoyuyor. Zira secde edebileceğim kadar boşluk alan bulabilmek pek mümkün değil.

Kubbetüs Sahra’ya girme mücadelesi

Hızlı adımlarla sapsarı rengiyle beni çeken Sahra’ya doğru ilerliyorum. Girişte bir görevli “dur” diyor. “Ben de Müslümanım, Türkiye’den itikaf için buraya geldim” desem de nafile; bir türlü ikna edemiyorum. En sonunda kardeş bana laf anlatamayacağını anlıyor ki benim gibi çat pat İngilizce bilen başka bir görevliye sesleniyor. Bu kardeşin söyledikleri hâlâ beni tebessüm ettiriyor. “Bu gece Kadir gecesi olduğundan burası hanımlara ait.” “Anladım” diyerek Kıble Mescidi’nin tarifini alıp yola düşüyorum. İşte orası yemyeşil kubbesi ve ihtişamıyla Kıble Mescidi. Sabah namazına dakikalar kala varmış olmanın sevinciyle ve öte yandan bütün gecenin yorgunluğunu sırtımdaki çantalarla daha da hissederek sabah namazını beklemeye başlıyorum. Allah’ım nasıl bir kalabalık var böyle. Mescid-i Aksa’nın yalnız olmadığına yakinen şahitlik ederek sabah namazına başlıyoruz. Subhanallah, ikinci rek’atta edilen Kunut duası beni benden alıyor. Elhamdulillah, Elhamdulillah, Elhamdulillah…

Namazın ardından edilen dualar ve yer bulma çabalarım başlıyor. Yer bulmak ne mümkün, mahşer yeri gibi içerisi. İki Müslümanın arasına -biraz zorlama da olsa- yatıyorum. Gözlerim Aksa’nın tavanında, içimden geçiriyorum: “Bekle bizi Ey Mübarek Aksa senin için geleceğiz.”

Gözlerini Kudüs’e açmak (16 Ağustos 2012)

Gözlerimi, emanet bedenlerini Rabb’larının rızasıyla yerlerde geçiren binlerce Müslüman’ın arasında açmak ne güzel. Allah’a hamd olsun ki en sonunda bu sevinçle Aksa’yı keşfe başlıyorum. Burak Mescidi’ne şükür için vardığımda kulağım Aksa’yı omurgalı bir şekilde anlatan rehber bir kardeşe kilitleniyor. Tanışma faslının ardından Aksa’nın hududları içerisindeki gezilerine ortak oluyorum. Aksa’yı bir tur rehberinin bu kadar güzel anlatabileceği aklıma gelecek en son şey olurdu. Bu kardeş Filistin’den, onurlu direnişçilerin açlık grevlerinden, İsrail zulmünden, Kudüs’ün her Müslümanın gündemi olması gerektiğinden ve uzun uzun İsrail zulmünden bahsetti. Hamdolsun, bu kadar bilinçli Müslümanların Filistin’in özgürlük mücadelesini anlatması ne kadar takdire şayan.

Bu kardeşin aktardığı önemli bilgilerden bir tanesi ise Mescid-i Aksa’da Kıble Mescidi ile Kubbetüs Sahra arasında bulunan Mervan Mescidi’ni Yahudilerin ele geçirmek için yaptıkları oyunlar. Müslümanlar tarafından uzun zaman kullanılmayan Mervan Mescidi Yahudilerin kazdığı tünellerle kaybedilme noktasına gelmiş.  O dönemde verilen “Mervan Mescidi bizim elimizde kalana kadar Kıble Mescidi ve Kubbetüs Sahra’da namaz kılmak haramdır” fetvasının ardından Müslümanlar elleriyle Mervan Mescidi’ni düzenlemiş ve Yahudilerin eline geçmesinden kurtarmış. Yahudiler kazdıkları tünellere soktukları çocuklarına Mervan Mescidi’ne dayadıkları merdivenleri göstererek, “biz buraya kadar getirdik, buradan sonrası size ait” diyorlarmış.Kudüs, Kubbetü's Sahra, Mescid-i Aksa

Ufak gezinin ardından ihtiyaç gidermek için çıktığım yolda yolumu kaybetmemin ardından kendimi Kudüs’ün eski sokaklarında buluyorum. Kapıdaki İsrail askerleri Müslüman olup olmadığımı soruyor. “Evet” cevabına beni şok eden soru geliyor: “Fatiha’yı oku.” O an nutkum tutuldu. İsrail askeri bizim olan mescidin kapısından girebilmem için bana “Fatiha’yı” okutturuyor. Tatmin olmuş olacak ki daha 3 ayet bitmeden “tamam girebilirsin” diyor. Düşünceli ancak bir o kadar da kendime kızarak yavaş adımlarla Aksa’ya tekrar giriyorum. Bir namazın ardından tanıştığım ve Güney Afrika’dan 200 kişi ile itikafa geldiklerini öğrendiğim Muhammed kardeşimle tekrar karşılaşıyorum ve kardeşim teklifini yineliyor. “Gel bizimle birlikte kal” milliyet duygusunun bu denli düşünülmediği yerde olmak ne güzel.

İftar vakti

İftara dakikalar kala Aksa’nın bahçesine hazırlıklar yapılıyor. Orada öğreniyorum ki iftar akşam namazının ardından yapılıyor. Namazı eda ettikten sonra çıkıyorum bahçeye ancak iftarlık kalmamış. Son kalan üç yemekten birisini yemek, onlarca Müslüman arasında en arkada olmama rağmen bana nasip oluyor. Kaldığım süre boyunca iftarlıklarımız biraz tavuk ve pilav, üç tane hurma ve sudan oluştu. Ellerle pilav yemenin lezzetini anlatamam ancak sadece çok farklı ve leziz bir deneyim olduğunu söylemem gerekir.

Aksa’da ilk teravih

Yavaş ve tane tane okunan ayetlerin ardından Aksa’da ilk teravih namazı için niyetleniyorum. Yaklaşık 10 bin kişi ile saf tutmanın vermiş olduğu mutlulukla namazı sonlandırıyoruz. Sadece Kunut dualarının okunması bile, bizim Türkiye’de kıldığımız teravih namazlarının süresine eşit desem ne kadar güzel bir ortam ile namazı sonlandırmış olduğumuzu sanırım anlatmış olurum. Namazın ardından daha önce davet edildiğim Güney Afrikalı kardeşlerimin yanına Mervan Mescidi’ne gittim. Mervan Mescidi diğer mescidlere göre hem daha serin hem de 200 kişi ile bir gölgede kalındığı için daha güvenli. Zira çok nadir olmakla birlikte maalesef Aksa’da da zaman zaman hırsızlık olayları görülüyor.

Gece birkaç saat uykunun ardından sahura kardeşlerim tarafından kaldırıldım. Bu sıcak tavırlar beni “ancak inananlar kardeştir” ayetini hamd ile bir kez daha tasdiklememe vesile oldu.

Kudüs’üm, cananım (17 Ağustos 2012)

Bugün günlerden Cuma. Ramazan ayının son Cuması hamd olsun Aksa’da Cuma namazı kılmak da nasip olacak. Geldiğim günden beri irtibat kurmaya çalıştığım bir abim vardı. Filistin’e gitmeden önce kendisi ile e-posta yoluyla yazışmıştık ancak Aksa’da birbirimize bir türlü kavuşamamıştık. Zira birbirimizi daha önce hiç görmemiştik.  Abdest için yola düşmüşken uzun sakalı ve vakarlı duruşuyla iki Müslüman yanımdan geçti. Türkçe konuşmaları dikkatimi çekti ancak selam noktasında bir süre tereddüt ettikten sonra arkalarından koşarak selam ettim. Üç gündür aradığım abimin karşımda olduğunu gördüğümde ise Rabbime bir kez daha hamd ettim.

Kudüs, Kubbetü's Sahra, Mescid-i AksaHakkıyla kılınan Cuma namazının ardından geç de olsa bulduğum abimle birlikte Kıble Mescidi’nin içerisinde Filistinli kardeşlerimizle ümmetin durumu üzerine uzun uzadıya bir sohbete dalıyoruz. (Filistinli diyorum ancak aslında hepsi resmiyette Ürdün vatandaşı ve üzerlerinde Ürdün kimliği var.) Güzel abimin yardımları ile konuşulanların birçoğuna vakıf oluyorum. Aksa’da bir iftar vakti daha yaklaşırken ilk günlerde üzerimdeki çekingenlik ve acemilikten eser olmadığını anlıyor, bir yere gitmek için yolları değil, aklımdaki haritayı takip ediyorum.

Subhanallah, vitr namazında edilen Kunut duaları bugün 30-40 dk. arasında sürüyor. Duaya “Amin” sesleriyle destek veren Müslümanlar, Aksa’nın özgürlüğünü tüm Kudüs’e duyuruyorlar. Teravih namazının ardından Mescid-i Aksa içerisinde Müslümanlar hep bir ağızdan marşlar söylüyor, dışarıda zalim Beşar Esed, tam Kubbletüs Sahra’nın önünde lanetleniyor.

Batı Şeria / El-Halil (18 Ağustos 2012)

Hamd olsun Allah’a bugün Ramazan ayının son günü Akşam namazına itikaftan çıkacağız lakin sabah namazından itibaren Aksa’da ciddi bir boşalma oldu. Ramazan bayramında Batı Şeria’ya girememe endişesi, Mustafa Abi ile bizi öğlen namazı ardından Şeria’ya çekti. Tüm dünyadan gizlenen gerçek yüzler daha da netleşti. Zira İsrail, turist olarak ülkeye gelenleri Filistin halkının yaşadığı yerlere Yahudi yerleşkelerinden sokarak, şehirlerin etrafında bulunan koca duvarları gizliyor. Kontrol noktasına doğru giderken etrafı tamamıyla sıkı örülmüş kalın demirlerle kapalı bir yoldan yürüyoruz. Dönemeçli yollardan geçerek kontrol noktasına geliyoruz. Yaklaşık yarım saat beklemenin ardından Batı Şeria sokaklarına kendimizi atıyoruz. Kontrol noktası ile şehir merkezinin arası oldukça uzak; bu mesafeyi taksi dolmuşla gitmek durumundayız.Kudüs, Kubbetü's Sahra, Mescid-i Aksa

Batı Şeria merkezi, hayallerimin ötesinde çok fazlaca lüks bir yer. Türkiyeli olduğumuzu öğrenen hemen herkes Kurtlar Vadisi dizisinin karakterlerini soruyorlar. Sokakların her tarafı Türk bayraklarıyla dolu. Bu denli sevdiklerini görmek ilginç geliyor. Batı Şeria sokaklarını emin adımlarla aşındırırken Pazar aralarından El-Halil’e varıyoruz. İnşallah niyetimiz Hz. İbrahim’in kabrinin de bulunduğu mescidde alnımızı secdeye vurabilmek. Mescid içerisinde gördüğüm bir delik dikkatimi çekiyor. Öğreniyorum ki bir Yahudi, Müslümanlar namaz kılarken hepsini tarıyor ve 29 Müslüman orada şehid oluyor. Yahudiler bu olayın ardından Mescid’i ikiye bölmüşler ve diğer kısmına Müslümanların girmesine yılda bir gün, Kadir gecesinde izin veriyorlar.

İftarı Aksa’da yapabilmek için dönüş yoluna geçiyoruz. Dönerken kontrol noktasında daha fazla bekletiliyoruz. Hamd olsun gecikmeli de olsa son iftar için Aksa’dayız. Müslümanların yüzündeki o tebessüm, “seneye bir daha görüşelim” temennileri yüreğime hüzün çökertiyor. Yatsı namazının hemen ardından Raid Salah ile görüşmek için yola düşüyoruz. Ancak döndüğümüzde Aksa’nın kapıları kapalı olduğundan geceyi eski Kudüs evlerinden birisinde misafir olarak geçiriyorum.

Bayramımız mübarek olsun (19 Ağustos 2012)

Sabah namazı için Aksa’ya doğru yürürken Kudüs sokakları tekbirlerle sallanıyor. Yavaş adımlarla Aksa’ya giriyorum. Mescid-i Aksa o kadar kalabalık ki en güzel kıyafetleriyle namaz vaktine gelen Müslümanlar renk cümbüşü içerisinde. Bayram namazının ardından Müslümanlar birbirleri ile kucaklaşıyor. Namazın ardından bir süre Müslümanlarla hasbihal ediyoruz, ardından Ağlama Duvarı gezim başlıyor. Mescid-i Aksa’ya girerken yaşadığımız zorluğun hiçbirini yaşamadan içeri giriyoruz.

Önümüzde Burak Mescidi’nin hemen arkasından başlayan upuzun bir duvar. Belli bir yerine kadar kafasında kipa olmayanların girişi serbest ancak bir yerden sonra kafayı mutlaka örtmek gerekiyor. Yahudilerin çok genç yaşta evlenmiş olmaları ve çok çocuklu olmaları beni şaşırtıyor. Buradan çıkınca yola yalnız devam ediyorum, bu seferki istikametim Ortodoksların ziyaret ettiklerinde hacı oldukları Kıyamet Kilisesi. Bu kadar büyük bir yer düşünmemiştim. Bu kadar soğuk bir bina ve yerleşke. Rabbim imanımızı koru. Burada Hz. İsa’nın kabri olarak kabul edilen yere hacı olmak için gelen Hristiyanlar secde ederek dakikalarca ağlıyorlar. İçeride hemen hemen her köşe başında İsrail askeri duruyor. Zaten girişte kocaman bir tabelada, “bu alan içerisindeki güvenliğiniz İsrail tarafından sağlanmaktadır” yazıyor. Hristiyanlar için güven verici olsa da benim için oldukça güvensizlik veren bir cümle. Günün geri kalanında vakit namazlarını Aksa’da kılmaya devam ediyoruz.

Lut GölüLut Gölü (20 Ağustos 2012)

Öğlen saatlerinde yola koyulmamız ile birlikte çok kısa bir mesafe olmasına rağmen 4 saat sürecek Lut Gölü maceramız başladı. Yolumuz kısa ancak gideceğimiz yer çok ters olduğundan uzun süre araç bekledik; sonrasında bir toplu ulaşım aracının gelmemesi üzerine otostop yapmaya başladık. İşin asıl garibi ise bir Yahudinin Müslüman olduğumuzu bile bile bizi aracına alarak yolun belirli bir kısmını götürmesi oldu. Yeniden durakta beklemeye başladık, bu sefer hemen yanımızda bir askeri cip durdu. İsrail askeri ya da polisi gelerek bize selam verdi ve ardından Mavi Marmara ile alakalı uzun bir sohbet başladı. Mavi Marmara’daki şehidlerimizi, bu zalimce olayı benimsemiş birisiyle tartışarak ilginç bir 20 dakika geçirdim.

Deniz seviyesi, deniz seviyesinin altı ve uzun hurma bahçelerini geçtikten sonra en sonunda bölgenin deyimiyle Ölü Deniz, bizim deyimimizle Lut Gölüne varıyoruz. O kadar da büyük bir yer değil. Hemen karşısı Ürdün olan bir yer. Bu gölde boğulmanın imkânsız olduğu sözleri geliyor ve girerek deniyoruz. Sonuçta benim gibi ağır bir adam bile hiç çaba sarfetmeden suyun üstünde kalıyor. Fazla zaman kaybetmeden dönüş yoluna geçiyoruz. Dönerken yaklaşık 1 saatte Kudüs’teyiz zira bu sefer otobüsü fazla beklemedik.

Dönüş (21 Ağustos 2012)

Yatsı namazının ardına Tel Aviv’e doğru yolculuğum başlıyor. Taksilerin 200 şekel istemesi üzerine kaçak bir dolmuş ile anlaşıyorum. 40 şekel vererek yola çıkıyorum. Araç içi ışıklandırma söndürülüyor, ardından bütün perdeler çekiliyor. Yolculuk olabildiğince hızlı bir şekilde İsraillilere yakalanmadan bitirilmeli. Otoban kenarında inerek havaalanı bağlantısına yürüyorum, geçen taksiler beni almamakta ısrarlı, en sonunda bir taksi durdu ve pazarlık sonunda 40 şekele anlaştık.Kudüs, Kubbetü's Sahra, Mescid-i Aksa

Kontrol çileleri

Havaalanı ilk girişinde durdurularak taksiciye yolcuyu nereden aldığı soruldu. Pasaport isteği, “nereden geldiniz”, “taksiye neden otobandan bindiniz” vb. soruların ardından içeri giriyorum. Artık asıl çile olan kontrol noktaları başlıyor. Burada uzun uzun anlatmayacağım ancak 3 saat süren güvenlik soruşturmasında çantalarım 4 defa arandı ve özel bir bölgede soruşturmaya çekildim. İsrail güvenlik görevlileri bu sure zarfında nerede kaldığıma dair bir kanıt olmadığını iletiyorlar. Ben de Müslüman olduğumu ve Aksa’da kaldığımı söylüyorum. Tatmin olmamış olacaklar ki telefonumun içindeki bütün fotoğraflar alındı ve resmen sabır denemesi yapıldı. En sonunda uçağa geçebildim ancak Siyanist görevlilerin Müslümanların bir daha gelmemesi için yaptıkları karşısında “Rabbim güç ver, seneye tekrar bu topraklarda tüm bu zulüme rağmen alnımızı secdeye koyalım” duası döküldü mahzun dudaklarımdan.

Son olarak Filistin’de halkın birçoğunun bu davayı yürütmek için ellerinden geleni yaptıklarına, hatta canlarını ortaya koyduklarına şahit oldum. Rabbim şahitliğimizi rızası doğrultusunda anlatmayı ve yaşamayı nasip etsin. Bütün yanlışlar bize, doğrular ise Allah’a aittir. Fi’emanillah..

 

Harun Arpacı yazdı