İlk on gününü rahmet, ikinci on gününü mağfiret ve üçüncü on gününü cehennem azabından azâd olarak idrak ettiğimiz Ramazan-ı Şerif ayının bu sene de sonuna yaklaşıyoruz. Allah (c.c.) bu Ramazan-ı Şerif'in de ilk on gününde inşallah tüm kullarına rahmetiyle muamelede bulunmuştur. İkinci on günü için ise Rabbül Âlemin’in duacısıyız ki; bizler hakkında yargılayıp hüküm verdikten sonra hakkımızdaki infâzdan vazgeçmiş olsun. Ramazan-ı Şerif'in hürmetine Allah’ın (c.c.) mağfiretinden payımızı almış olalım. Böylece inşallah cehennem azabından da azâd olmuş olalım...

İzmir'in kendisi bu durumdan razı mı?

İslam Peygamberi Hazreti Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) buyurduğu üzere bir hali yaşıyoruz tüm İslam âlemi olarak; Ramazan-ı Şerif’in gidişinin mahzunluğu üzerimizde. Ramazan-ı Şerif ayı yaklaşırken nasıl heyecan ile onu karşıladıysak, şimdi gidişi için mahzunuz. Ancak Ramazan-ı Şerif için heyecanlanan ve mahzun olan yalnızca bizler değiliz. Bizlerin can verdiği şehirlerimiz de aynı heyecan ile Ramazan-ı Şerif’i karşılar ve gidişine mahsun olurlar.

İnsanlar kendilerince nasıl bir hal ile Ramazan-ı Şerif’i karşılayıp, ağırlayıp onu uğurluyorlarsa, şehirlerimiz de Ramazan-ı Şerif'i öylece karşılayıp ağırlayıp uğurluyor. Türkiye'nin nice güzide şehirleri içinde İzmir'in Ramazan-ı Şerif ile olan imtihanı ise başkaca. Dikkat buyurun, imtihanı dedim, ev sahipliği değil..! İzmir genelinde Ramazan-ı Şerif'e ait birçok geleneğimizin icra edildiğini görmek güç. Ancak yine de Ramazan-ı Şerif gelince yoksul ve kimsesizlere akşam yemeğini vermek üzere kurulan çadırları var İzmir'in. Cami sayısı göz önüne alındığında ezan sesi duyulmayan birçok meydanı var, lüks villalarıyla çevrilmiş tepeleri var. İftar vakti geldiğinde atılan iftar topu, altmış yaş üstü eski toprak analarımızı korkutuyor diye belediyelere şikayetlerin yağdığı bir şehir İzmir. İnsanların kendini arıyorken Ramazan’ı kaybettikleri bir şehir. Ramazan davulcuları mani okumayı çoktan bıraktılar burada. Artık koşturarak çalıyorlar davullarını. Hatta motora binip ‘düm be de düm, düm be de düm’ ritmini dahi duymadığımız davulcularımız var gecenin o sakinliği içinde dağılıp giden. Onların suçu mu..? Ramazan davulu uykuları böldüğü için çalınmasının istenmediği bir şehir İzmir. Vaktiyle sabah ezanının uykularını böldüğünü söyleyerek şikayetlerin yağdığı bu şehirde, bu görüp yazdıklarımı lütfen çok görmeyin..!

İkamet ettiğim Menderes’te çok şükür her gece yatsı öncesi salâ okunuyor hâlâ, ancak İzmir genelinde bu salâyı duymanız pek mümkün değil. Artık Ramazan salâsı da verilmiyor. Ezanı duyduğumuza şükrediyoruz. İzmir’in kendisi bundan razı mı, bilemiyorum..! Ramazan-ı Şerif boyunca bulunduğum Menderes, İzmir'in sahil kesimi olan Özdere, Gümüldür ve Ürkmez'e bağlantı ilçesi olduğu için; tüm pazar günleri deniz dönüşünde kilometrelerce uzayan deniz trafiği kuyruğundan ötürü iftara yetişemediğimiz bir şehir İzmir. İzmir'de ramazan... Birkaç Avm’sinde, neredeyse tüm insanlar yiyip içerlerken, çocukları avutmak için oynatılan karagöz-hacivat oyununu, çocuklarına eski bir ramazan geleneği diye tanıtıyor İzmirliler. Çocuklar soruyor, peki Ramazan nedir anne..?

Ama ölü köpeğin dişleri ne de güzel

"Hiç bir kinim yok fakat elem duyuyorum" ulumasını yapan Aliya'nın dediğiyle yazıyorum. Ne dedikodu bu, ne yalan, ne şikayet... Yalnızca resmin içinden biri olarak yazıyorum. Kırılganlığım kaybedilen bir saygı geleneğinden. Kaybedilen bir saygı geleneği nedir diyeceksiniz? Evvelce diyor büyüklerim, oruç tutmayanların oruç tutanlara saygısı vardı. Mesela Ramazan geldiği vakit neredeyse tüm meyhaneler ve barlar kepenkleri indirirlerdi. Artık kepenkleri indiren meyhaneler ve barlar parmakla gösterilecek kadar az. Parmakla meyhane ve bar gösterir olduk ya da... Tüm bunlara rağmen İzmir'in o nazlı güzelliğini niyetlendikleri oruçlarıyla seyreden Müslümanları da var İzmir’in.

Bunun yanısıra yalnızca fakirlerin karnını doyurmak için kurulan iftar çadırını kaldırarak, ilçenin en güzel yeşil alanında tüm halkın davetli olduğu iftar yemeği veren belediyelerimiz var. Menderes bunlardan biri olduğu için bu güzelliği yazmadan geçemedim. İftar vakti kalabalıklaşan Kızlarağası’nın koşturmacası ayrıca tatlı. Müteahhitlerin henüz beton yığınına çevirmedikleri bahçeli sokaklarda, komşuların beraberce yaptıkları nice tatlı iftarlar var. Bunaltıcı yaz sıcakları altında Ramazan-ı Şerif’i, serin serin, dinlenerek geçirmek isteyen nice güzel Müslümanlarımız, yazlıklarına Ramazan-ı Şerif’in tadını çıkarmak için de gidiyorlar çok şükür. Ramazan-ı Şerif tüm güzelliğiyle geliyor, geçiyor... O güzeli görenler görüyor, göremeyenlerin ise güzellik diye gördükleri dünyanın cilvesi onları bir güzel eyliyor.

Tüm gördüğümüz manzaraya rağmen güzeli görmek ve güzeli göstermek bizim yapmamız gereken. Çünkü, bir gün Hz. Peygamber ashabıyla beraber yürürken yol kenarında bir köpek ölüsüne denk gelirler. Sahabelerden bazıları manzara karşısında "Bu leş ne kadar da pis kokuyor" demekten kendilerini alamazlar. Bu durum karşısında Allah Rasûlünün tepkisi ise hayli farklı olmuştur. "Ama bakın ölü köpeğin dişleri ne de güzel..!" diyen bir Peygamberin ümmetiyiz. Yine de kişi olarak kadrini bilemediğimiz bu güzel aya, layıkıyla kadrinin bilinmediği bir şehirden umutla bakıyorum. Nihai olarak Niyaz-i Mısri Hazretleri’nin o enfes şiiriyle bitirelim.


Yine firkât nârına yandı cihân,

Hasretâ gitti mübârek ramzân,

Nûr ie bulmuştu âlem yeni can,

Firkâtâ gitti mübârek ramazân.

 

İndi Kur’ân sende ey nûru güzel,

Leyle-i kadrinde ey kadri güzel,

Gitti ey tehlil-ü tekbri güzel,

Elvedâ gitti mübârek ramazân.

 

Gâhı tesbih-ü senâ vü zikr ile,

Gâhı tahmid-ü düâ vü şükr ile,

Can bulurdu mürde diller nûr ile,

Hasretâ gitti mübârek ramazân.

 

Bu ay içre bağlânur dedi Resûl,

Cin-ü şeytân etmeye aslâ füzûl,

Hep düâlar bunda olurdu kabûl,

Fikâtâ gitti mübârek ramazân.

 

Cem olup Hakka münâcât edelim,

Nûr-i Kur’ân ile doğru gidelim,

Bilmedik kadrini Niyâzî nidelim,

Dirigâ gitti mübârek ramazân


Bu güzel şiiri alttaki videoda Hafız Murat Taştekin’den dinleyebilirsiniz. Belki kadrini bilmediğimiz Ramazan gidiyor diye üzülenlerimiz olacaktır.


 

Metin Erol gördüklerini yazdı