Zor zamanlarda davasından milim sapmadı

Vefatının 55’nci yıldönümünde Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’ni hayır ve rahmetle yâd ediyoruz. İbrahim Ethem Gören yazdı..

Zor zamanlarda davasından milim sapmadı

Süleyman Hilmi Tunahan (ks) Hazretleri Osmanlı’nın son ulemalarından biridir. Fatih ve Sahn-ı Semân medreselerinde yetişerek milletin, bir adım öte ümmetin irfanına hizmet babında, ithal devrim ve kumpaslarla dininden, diyanetinden, medeniyetinden uzaklaştırılmak istenen Ümmet-i Muhammed’in selameti için canını, malını, hayatını feda eden bir dava adamıdır, serdengeçti bir din büyüğüdür.

Süleyman Efendi Hazretleri’yle beraber aynı medreselerde okuyan, icazet alan, Anadolu insanının iman ve Kur’an mücadelesine omuz ve destek veren bu toprakların değerli zatları, müstesna insanları, Allah’ın has kulları, Osmanlı’nın son münevver âlimleri fenâ âlemindeki nöbetlerini tamamlayarak 1950’li yıllarda dünyadan elini eteğini çekti, ahret âlemine sırlandı.

Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri vefat edeli 55 yıl olmuş. O, 55 yıl önce böyle bir günde, Eylül ayının on altıncı gününde -biiznillah- vazifesini tamamlamış bir kul olarak son nefesini vermiş, bir Şehbal kuşunun kanadında Karacaahmet Sultan kabristanlığında ebedî âleme göç etmiştir.

İslâm tüm usul ve füruuyla birlikte istenildiği gibi yaşanabilmekte

Süleyman Efendi Hazretleri’nin mücadele ve mücahede içinde olduğu yıllar zor yıllardır. Zulmün kol gezdiği bir dönemdir. Bugün her şey güllük gülistanlık. İslâm tüm usul ve füruuyla birlikte istenildiği gibi yaşanabilmekte, yeni nesillere öğretilebilmekte. Bu noktada kimsenin karşısına ne jandarma, ne de kolcular çıkmakta…

Şimdi müsaadenizle 1920’li yılların Türkiye’sine gidelim…

Her devrim önce kendi insanına kast eder.

Ne demek istediğimi sarahaten anlamak için şapka inkılâbına muhalefet ettiği için asılan İskilipli Atıf Efendi’yi hatırlayınız.

Ne demek istediğimi tam olarak anlayabilmek için idam sehpasında asılmazdan önce “Ben bir hatun kişiyim, şapka ile ne derdim ola ki” diyen Erzurumlu Şalcı Bacı’nın hüzün ve keder rengine büründürülen hayatını okuyunuz.

Ne demek istediğimi yakînen bilmek için zulmen idam edilen Babaeski müftüsü Ali Rza Hocaefendi Hazretleri’nin suçunu (!) araştırınız…

Düşüncelerime ortak olmak için yıllar yılı hafiyelerin, jandarmaların peşinden dolaştığı Ahıskalı Ali Haydar Efendi Hazretleri’nin hayatını okuyunuz. Ali Haydar Efendi, Fatih Çarşamba’da ikamet ettiği yıllarda zülüm ve baskı yüzünden 10 yıl boyunca hanımını ve kız çocuklarını çarşıya çıkaramamıştır. “Neden ki!?” dediğinizi duyar gibiyim… Çünkü o dönemde Fatih’te sokaktaki kadınların üzerinden çarşafları alınmaktadır da ondan…

Ne demek istediğimi anlamak için Abdurahman Sami Niyazi El Uşşaki Hazretleri’nin hayatını okuyunuz.

Ne demek istediğimi anlamak için Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’nin iman, ilim, fazilet ve hakikat mücadelesini verdiği yılları gözlerinizin önüne getiriniz.

Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri işte böyle bir ortamda, “taşların bağlanıp köpeklerin sokağa salındığı”, ezan-ı Muhammedî’nin yasaklandığı, din ve diyanet adına ne kadar mektep, medrese varsa kapılarına kilit vurulduğu, Kur’an-ı Kerim okumanın ve öğretmenin yasak olduğu, “su”dan ve “şapka”dan sebeplerle hatun kişilerin bile idam edildiği bir cumhuriyet, demokrasi atmosferinde çamura düşürülmüş Ümmet-i Muhammed’in evladına dinini, imanını öğretmek için seferberlik ilan etmiş bir serdengeçtidir.

Muhyî Üstad…

Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri muhyî bir üstaddır. “Dava muzaffer olsun da varsın bizim yerimiz caminin pabuçluğu olsun” diyebilen mütevazı bir Hakk eridir.

Dava” ve “davalar” şükür ki, çok şükür ki son devrin mazlum din adamlarının, üstadlarının uzun yıllar hummalı çalışmaları ve Allah’ın nusretiyle muzaffer olmuştur. Köprülerin altından çok sular akmış, güçlü neşterler küfür uzuvlarını, alametlerini İslâm ümmetinin üzerine/başına geçirilen deli gömleğinden, paçavralardan lif lif temizleyip atmış; Ümmet’in İslam’ın hakikatlerine, özüne, künhüne ulaşmasının önündeki bariyerler kaldırılmıştır.

Hatırlarsınız, Türkiye’nin maddi yoksunluk ve yoksulluk dönemleri “70 cent'e muhtaç olmak”la telif edilirdi. Üzerinden talihsiz pek çok devir ve dönem geçen ülkemizin manevi yoksunluk ve yoksulluk dönemleri ise “cenazeleri kaldıracak imamların bulunamaması”yla izah edilirdi…

Kur’an-ı Kerim’i öğrenme seferberliği

Süleyman Efendi Hazretleri işte böyle bir dönemde kalenin yıkıldığı yerden inşa ediliyor olması şuuruyla tüm Türkiye çapında Kur’an-ı Kerim okuma ve okutma seferberliğini başlatmıştır.

Dersiam maaşıyla açtığı Kur’an mekteplerinde, İstanbul’un hayırhah zenginlerinin vakfettiği mekânlarda, cami meşrutalarında, tabutluklarda, son cemaat yerlerinde çocuklara ve elinin ulaştığı hemen herkese Kur’an-ı Kerim’i ve Kur’an-ı Kerim’e müteallik ilimleri öğretme gayretinde bulunmuştur. Mezkûr mahaller polisler ve jandarmalar tarafından basılıp dağıtılınca “nezaret”ten çıkar çıkmaz tekrar hizmetlere râm olmuş; kâh kompartıman kiralayarak talebelerine Haydarpaşa-Adapazarı tren seferlerinde Kur’an okumuş, kâh çiftlik tutarak sureta ziraatçılık yaparken İslamî ilimleri öğretmiş, kâh Çatalca ovasına, kâh Istıranca dağlarına ilim ve irfan meclisleri kurmuştur.

Her yer irfan mektebi ve Kur’an Kursu

Süleyman Efendi Hazretleri ilim, irfan ve iman mücadelesinde tabiri caizse kelle koltukta talebe okutmuştur. Kendisini Istıranca dağının tepesinde ders halkasında bulan jandarma komutanına söylediği “Evlat tazı olsaymışsın ovada tavşan bırakmazmışsın” sözü hâlâ sevenlerinin kulaklarında yankı bulmaktadır…

Süleyman Efendi Hazretleri, Kur’an-ı Kerim öğretme seferberliği yaptığı yıllarda defalarca mahpus damlarına düşmüş, Medrese-i Yusufiye’de bulunduğu dönemlerde tutuklu ve hükümlülere dinin ve diyanetin emir ve yasaklarını anlatmıştır. Hâsılı her yer onun için mektep ve Kur’an kursu olmuştur.

Mazlumun yanında, zalimin karşısında…

O, Efendimiz (sav) gibi mütemadiyen mazlumun yanında, zalimin karşısında olmuştur. Fransızların Cezayir zulmüne tepkisiz kalmamış, kürsüden, minberden haykırmış, zulmü ve zalimi lanetlemiş, mazluma dua etmiş, yardım göndermiştir. Her vesileyle minberlerden, rahlelerden zalimin zulmünü eleştirmiş, şahit olduğu kötülüğe diliyle mani olmaya gayret etmiştir.

Efendimiz (sav) “Âlimler enbiyaların varisleridir” buyurmuşlar. Bu bağlamda “Peygamber varisi” olan Süleyman Hilmi Tunahan (ks) ömrü boyunca Ehl-i Sünnet vel Cemaat akidesi üzere bulunmuş, hizmetlerini hüvesi hüvesine, milimi milimine Rasulullah’ın sünneti uyarınca şekillendirmiştir.

Af yolunu tutmuştur

Yazımızı, A’raf Suresi’nin 199’uncu ayet-i kerimesine değinerek nihayete erdirelim: “(Ey Habîbim!) Af (ve kolaylık) yolunu tut; iyiliği emret ve câhillerden yüz çevir!”

Bu emir, Rasulullah (sav) Efendimizin şahsında tüm Müslümanlara yönelmiştir. Her Müslüman kolaylık yolunu tutup iyiliği emretmeli, cahiller güruhundan yüz çevirmelidir.

Süleyman Efendi Hazretleri de af yolunu tutmuştur. Kur’an kursundan kovduğu, attığı talebesi yoktur. Evladı mertebesinde gördüğü öğrencilerine mütemadiyen şefkat nazarıyla yaklaşmıştır. İki hafta önce Sondevir’deki köşemde “Gerçeğe hu” başlıklı yazımda bu meyanda aşağıdaki satırları kaleme almıştım:

Bir zaman, evliyaullahın büyüklerinden Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’ne sual ederler: 'Efendim, ahir zamanda hata edenler, yanlış yollara girenler, ayağı kayanlar, şaşıranlar oluyor. Böylesi kardeşlerimizin durumu nice olur?' Efendi Hazretleri, Settâr olan Allah’ın rahmetinin gadabını geçtiğine işaret ederek soruya yine bir soru cümlesiyle cevap verir: 'Dağda koyunlarını otlatan çoban günün sonunda ağılına dönerken yaramazlık yaparak ayağını kıran kuzuyu kurda kuşa yem olarak mı bırakır, yoksa yarasını sarıp okşayıp kuzuyu kucağına alarak ovaya mı götürür?'”

Süleyman Efendi Hazretleri iyiliği emretmiş, kötülükten nehyetmiştir. Hayatını küfürle mücadeleye adayarak, çamura düşmüş Ümmet-i Muhammed’in evladını oradan kurtarmak için malıyla, canıyla, ilmiyle hayatı boyunca mücadele etmiştir. Zalimin karşısında dik durarak onlardan yüz çevirmiş, zalimle, kâfirle dostluk kurmamıştır.

Karanlığa kızıp oturmak yerine ışık yakmayı tercih eden Süleyman Hilmi Tunahan (ks) Hazretleri’ni vefatının 55’inci sene-i devriyesinde hayır ve minnetle yâd ediyorum. Ruhu şad olsun, makamı âli olsun. (Âmin.)

 

İbrahim Ethem Gören yazdı

YORUM EKLE
YORUMLAR
Osman Aygun
Osman Aygun - 9 yıl Önce

Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri muhyî bir üstaddır. “Dava muzaffer olsun da varsın bizim yerimiz caminin pabuçluğu olsun” diyebilen mütevazı bir Hakk eridir.Bugun bu haleti ruhiye ve hizmet aşkına muhtacız.İçimizdeki iman ruhunu çanlandiran mana büyüklerine çok şey borçluyuz.Rabbim şefaatlarına nail eylesin biz günahkar kullarını..

Halit Pas
Halit Pas - 9 yıl Önce

Rabbim şefaatlerine nail eylesin inşallah.Efendi hazretlerine layık evlat olmayı cümle kardeşlerimize nasip eylesin.Dağdaki yaramazlık yapan koyunlar misali olan bizim gibi kardeşlerimize de inşallah efendimiz kol kanat gersin.Efendi hazretlerinin yolunu takip eden ilayi kelimetullah yolunda hizmet eden tüm kardeşlerimize güç kuvvet,gayret versin.Bugün herşey güllük gülistanlık ise bunda efendi hazretleri ve Anadolu erenlerinin gayreti büyüktür.Rabbim cümlesinden razı olsun.

Sedat KILIÇ
Sedat KILIÇ - 9 yıl Önce

Ebu'l-Faruk Süleyman Hilmi Tunahan (K.S.) Efendi hazretlerinin hayatını çok güzel ve anlaşılır şekilde ifade etmişsiniz.Kaleminize, yüreğinize sağlık.Öğrenmek isteyenler için rehber olmuş yazınız.Süleyman Efendi akli ve nakli ilimlerini ihraz etmiş(elde eden,kazanan) bir zaattır.Tefsir ve Hadis şubelerinden birinci dereceyle mezun olmuş.Aynı zaman da giriş imtihanını birincilikle kazandığı Hukuk Fakültesinden de mezun olmuştur.Allah sevenlerini ve bütün mü'minleri şefaatlerine nail kılsın.Amin

banner36