Yiğit bir derya adamı: Kılıç Ali Paşa

"Kılıç Ali Paşa on beş yıl donanma-yı hümâyûn başında bulunmuş; Barbaros Hayreddin Paşa’nın talebesi olan bu kaptan-ı derya, İnebahtı’da hezimete uğrayan donanmanın kısa zamanda yeniden inşasında olağanüstü gayretle çalışmıştır." Mustafa Müftüoğlu'nun yazısı.

Yiğit bir derya adamı: Kılıç Ali Paşa

Denizcilik tarihimizin unutulmayacak isimlerinden biri olan Kılıç Ali Paşa’nın asıl adı “Uluç Ali” olup kendisine “Kılıç” lakabı, devrin padi­şahı Sarı Selim tarafından verilmiştir.

Takriben 1500-1507 yılları arasında doğan Uluç Ali Paşa’nın babası “Aydınlı Ali” diye tanınan bir denizci, annesi ise Perçim Hatun’dur.

Barbaros Hayreddin Paşa’nın yanında denizciliğe başlayan, Turgut Reis ve emsali gibi ünlü denizcilerle arkadaşlık edip derya ahvalini mü­kemmelen öğrenen Uluç Ali Paşa, Malta Adası’nın muhasarasına ka­tılmış, Turgut Reis’in şehadetini müteakip Trablusgarp valiliği yapmış, yirmi parçalık bir filo başında Kıbrıs Seferi’ne iştirak etmiş, bu arada Ce­zayir valisi olmuş ve bu unvanla 1571 yılının kış aylarını İstanbul’da geçi­rip baharda denize açılarak o yılın 7 Ekim Pazar günkü meşhur İnebahtı Savaşı’nda sağ cenahı kumanda etmiştir.

İnebahtı Savaşı’na dek “Uluç Ali” diye anılan yiğit derya adamı, İne­bahtı’daki korkunç hezimetimizi değerli tecrübesiyle önlemek için çok çalışmışsa da derya ahvalini bilmeyen sefer serdarını ikna edememiş ve mağlûbiyetimizle neticelenen bu savaş sonunda donanma-yı hümâyûn­dan kurtarabildikleriyle İstanbul’a döndüğünde, devrin padişahı II. Se­lim’in iltifatına nail olup derya kaptanlığına getirilmiş, adı da bu tarihten itibaren padişahın fermanıyla “Kılıç Ali” olmuştur.

Kılıç Ali Paşa on beş yıl donanma-yı hümâyûn başında bulunmuş; Barbaros Hayreddin Paşa’nın talebesi olan bu kaptan-ı derya, İnebahtı’da hezimete uğrayan donanmanın kısa zamanda yeniden inşasında olağa­nüstü gayretle çalışmıştır. Bu münasebetle bir gerçek üzerinde durmak gerekir... Derler ki: Donanma-yı hümâyûnun yeniden inşası sırasında Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa, devrin Vezir-i A’zamı Sokollu Mehmed Paşa’ya, güya vaktin darlığından, malzeme yokluğundan şikâyet edermiş ve Sokollu, kaptan-ı deryanın bu şikâyetine şu cevabı verir imiş:

“Bu devlet öyle bir devlettir ki murad edilirse cümle donanmanın lengerlerin gümüşten, serenlerin ibrişimden, yelkenlerin atlastan etmek­te güçlük çekmez!”

Dikkat buyurunuz, bu söz bir ecnebiye veya devlet umurundan ha­beri olmayan bir kimseye değil, ömrü denizde geçen, nice savaşların yanı sıra mülkî hizmette de bulunan ve o yıllarda yaşı yetmişe yaklaşan, bahu­sus Devlet-i Âliyye’nin derya kaptanı olan bir kimseye, Osmanoğlu’nun dünya üzerinde tek “İmparator” olduğu bir devirde söylenmektedir. San­ki Kılıç Ali Paşa’nın donanma inşasından, tersane ahvalinden ve devletin malî imkânlarından haberi yokmuş gibi!

Sokullu Mehmed Paşa adlı “cüce”yi mutlaka “dev” gösterebilmek için en az Sokullu’nun vezâret-i uzmâ makamını işgal ettiği kadar fasılasız derya kaptanlığı yapan, hem de nice başarı ile bu hizmette bulunan yiğit derya adamı Kılıç Ali Paşa’yı yukarıdaki sözlere muhatap göstermek, kı­saca ve esefle kaydedelim, bir kelimeyle ayıptır!

Kılıç Ali Paşa, başta devrin padişahı Sultan II. Selim olmak üzere bütün ilgililerin hizmetiyle ihya olunan donanma-yı hümâyûn başında ve Avrupalı’nın şaşkın bakışları arasında 1572 yılının 13 Haziran Cuma günü Akdeniz Seferi’ne çıkarak Osmanlı donanmasını mahvettiklerini sananları defalarca dize getirmiş, Tunus’u fethetmiş, II. Selim’in vefatı üzerine derya kaptanlığını III. Murad devrinde de sürdürmüş ve 27 Ha­ziran 1587 Pazar günü takriben seksen yaşında ölmüştür.

Muteber kaynakların ittifakla kaydettiklerine göre Kılıç Ali Paşa’nın vefatıyla denizcilik tarihimizin bir faslı kapanmış ve Kılıç Ali Paşa, Bar­baros’un yetiştirdiği son büyük denizci olmuştur.

Denizciliğinin yanı sıra cömertliğiyle de şöhret bulan Kılıç Ali Paşa, kapısını çalan her fukaranın ihtiyacını giderdiği gibi pek çok hayır ese­ri de bırakmıştır. İstanbul’un Tophane semtindeki meşhur Kılıç Ali Paşa Camii ve külliyesi o yiğit derya adamının hayratındandır.

Mimar Sinan’ın eseri olan külliye cami, medrese, hamam, sebil ve tür­beden ibarettir. Eskiye ait ne varsa cümlesinin kaderine terk edildiği Millî Şef devrinde büyük tahribat gören bu külliye 1950’den sonraki devrede tamir edilmiş olup günümüzde olanca haşmetiyle ayaktadır. Ancak Mi­mar Sinan eseri hamam satılmıştır. Medreseler dispanser olarak kullanıl­maktadır. Sebil ve türbe ise kapalıdır!

Kılıç Ali Paşa Camii ve Külliyesi 1580’de sahilde yapılmış iken za­manla deniz doldurulmuş ve Mimar Sinan’ın bu değerli eseri bugün içeride kalmıştır. Temennimiz, bazı kilise kalıntılarına gösterilen yakın alakanın Kılıç Ali Paşa Külliyesi’nden esirgenmemesi ve denizcilik tarihi­mizin mühim siması Kılıç Ali Paşa’nın türbesinin ziyarete açılarak büyük denizcimizin gençlerimize tanıtılıp unutulmamasıdır.

                                                                                                                 

Kaynak: Yalan Söyleyen Tarih Utansın, sayfa:201-203

YORUM EKLE