Yalçın Turgut Balaban 40. sanat yılını kutladı. Cümleyi bir kez daha okuduğunuzda uzun uzun düşünmeniz gerekiyor.
![]() |
(+) |
Kimdir Yalçın Turgut Balaban ve kırk yıl boyunca neden bir sanatla iştigal etmiş ve genç nesiller onu tanıyor mu?
İtiraf edelim, biz de tanımayabilirdik günlük gazetelerde ve dergilerde çizmeseydi. Sondan başlayıp eskilere doğru gidelim. Yalçın Turgut’un çizgilerini takip edebilmek için Pazartesi günleri Yeni Akit gazetesine bakmanız gerekiyor. Sekiz karede gündemi özetliyor ve çizgi diliyle konuşuyor. İmzası çok karizmatiktir ve imzasından ona neden ‘artist’ denildiğini dahi anlayabilirsiniz. Aldığı eğitim, ülkemize biçilen role çok uygun gibidir. Batılı bir çizgiyle bütünleşip bir Semih Balcıoğlu, Turhan Selçuk ya da Bedri Koraman olabilirdi. Çok tanınır, günümüzde üç ciltte toplanan kallavi Türkiye Mizah Tarihi’nin sayfaları arasında bile boy gösterebilirdi.
![]() |
![]() |
![]() |
Resimleri büyütmek için üzerini tıklayın |
Yalçın Turgut’un sessizliğini karikatürleri bozardı
Oysa o, Necip Fazıl Kısakürek’i tanımış, adeta onun evladı gibi olmuştu. Necip Fazıl, Yalçın Turgut’tan bahsederken ‘kanımdan değil canımdan evladım’ der. Canından evladı onun zor zamanlarında hep yanında olur. Üstadın vefatına kadar dergilerin kapaklarında görürüz çizgilerini Yalçın Turgut’un. Büyük Doğu’da çizmiştir uzun yıllar. Bir zamanlar dindar kesimin takip edebildiği iki gazete vardı. İkisinden de aşina olabilirdiniz okuduğunuzda o gazeteleri.
Millî Gazete ve Yeni Devir sonrasında daha çok dergilerde de süren bir çizgi soluğu olur. Çocuk dergilerinden de hatırlayanınız olur elbet. Ama çok kısa bir süre haftalık mizah dergisini tek başına çıkardı desem? Filit adlı mizah dergisi sessiz sedasız yayınlanmıştı. Evet, şaşırdınız değil mi? Yalçın Turgut’un mu cesareti diyelim yoksa Mustafa Karahasanoğlu’nun tutmayacağını bildiği bir dergiye yatırımı mı? Bilemem ama ikisi de bir teşekkürü hak ediyorlar. Dava sancısını çizgi diliyle de çeken bu iki insan Altunizade Kültür Merkezi’ndeki Yalçın Turgut gecesinde bir araya geldiler. Öğrendik ki birbirlerine çok tatlı çileler çektirmişler ve çektirmeye de devam ediyorlar. Sanatçıların zor insanlar olduğu söylenir ama değil mi?
Yalçın Turgut’un bir başka yönünü de hayal meyal hatırlayanlarınız vardır mutlaka. Zeynepler Ölmesin diye bir filmde oynamıştır. Mesut Uçakan’ın yönettiği filmi dikkatle izlerseniz Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, M. Akif İnan gibi değerli insanların çalıştığı Yeni Devir’in koridorlarındaki tatlı telaşı görebilmeniz mümkün olabilir. Agâh Hün’le oynadığı filmde Yalçın Turgut, adeta ‘sana gelen sende dirilsin’ düsturunu hatırlatır bize.
![]() |
(+) |
Yalçın Turgut’la ilgili düzenlenen gecede Avukat Mehmet Ali Bulut, Muzaffer Doğan ve Ekrem Kızıltaş’tan dinledik Yalçın Turgut’u. Elbet, Kızıltaş hatıralarına daha çok ağırlık verseydi mutlu olurduk. Bir gazetede en uzun süre genel yayın yönetmenliği yapan (siz Ertuğrul Özkök sanıyordunuz değil mi? Üç yıl daha dayanabilseydi haklı olabilirdiniz!) Kızıltaş, inançlı insanlardan oluşan bir camianın neredeyse ‘tek başvuru kaynağı’dır uzun yıllar gazetecilikte. O yüzden Yalçın Turgut’u ondan dinlemeliydik elbet. Dikkatli dinleyenler için filmde aldığı kısa rolden bahsetti ama. Bir zamanlar Cüneyt Arkın’ın bir filmi de Millî Gazete ve Yeni Devir’de çekilmişti. O zaman rol alsaydı belki minik minik sinema tarihine farkı katkılar olmaz mıydı diye de düşünürüm ben.
Cafcaf'çılar Yalçın Turgut ile sohbet etse ya
![]() |
![]() |
Resimleri büyütmek için üzerini tıklayın |
Yalçın Turgut’un çizgileri ilk baktığınızda hemen ayrışabilir başka çizgilerden. Sessizdir aslında Turgut. Çok ortalarda değildir. Şu çok kanallı medya döneminde bile ne gençlerin dikkatini çekebilmiştir ne de kurumların. Tevazu gerçekten yanlış anlaşılan bir şey midir anlamak isterim. Şöyle Yazarlar Birliği’nde etrafını alan meraklı gençlere çizgi üzerine konuşsa, henüz aylıktan bizi ‘üç ay bekle’ye sevkeden Cafcaf’taki arkadaşlarla birlikte tatlı sert konuşsak Yalçın Turgut’la, televizyonlar iki satır sohbet için çağırsa da öğrensek bu kırk yılın neleri kapsadığını.
Geceye katılamamıştı Hasan Aksay. Yağmurlu bir gündü ama gelmemesinde yağmurun bir payı yoktu. Aslında o ağır bir ameliyat geçirmişti. Ama sevincini mutlaka dinlememiz gerekiyordu. Telefonla bizi selamladı Hasan Aksay ve 40 yılın mutluluğuna o da katıldı. Yalçın Turgut’un kadim dostu naif insan Aksay’ın zarif teşekküründen anlıyorum ki, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, özellikle de Hüseyin Öztürk’ün ‘vefa’ toplantıları öncelikle anılan insanlara değil bizim kendimize gösterdiğimiz vefamızdı.
Gönül aynamızdan izliyorduk sahneyi. Sahne de bize gönlünü veriyordu. Yalçın Turgut, farklı sanat dallarında kalem oynatmış bir isim doğrusu. Evet, çizgiyle öne çıkardık belki ama yağlıboya tablo yaptığını öğrendik o gece. Dediğine göre, sinemayı da karikatürü de şiiri de, tiyatroyu da bir amaç için yapmıştı Yalçın Turgut. O amaç neydi? Ya da hâlâ tüm sıkıntılara rağmen sanatını icra edenlerin amacı ne olabilir. Üstad Necip Fazıl, ‘sanat Allah’ı aramaktır’ demişti. Peki günümüzde sanat neyi arıyor?
Bünyamin Yılmaz haber verdi
yalçın turgut denince akla ilk gelen isimler: salih mirzabeyoğlu, cevat ülger... sonradan yukarıda bahsedilenler gelir :)))