Eğitim tarihimize baktığımızda eğitim sisteminin temel kurumunu medreselerin oluşturduğunu görüyoruz. Osmanlı Devleti’nde sıbyan mektepleri, medreseler, Yeniçeri Ocağı, Enderun Mektebi, tekkeler, zaviyeler ve loncalar eğitim kurumları arasında sayılmaktaydı. Özellikle Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde medrese eğitimi ve öğretimi zirve dönemini yaşadı.
Medreseler, yetiştirdiği müderris, kadı, müftü ve bilginlerle, ilmiye sınıfının kaynağını sağlayan kurum olarak çalışmıştır. Medreselerde, tefsir, hadis, fıkıh, kelam gibi dînî ilimler dışında matematik, tıp, astronomi, tarih, coğrafya, felsefe ve kimya gibi bilimlerde okutulmuştur. İlk kadın hekimlerden olan Cerrahe Saliha Hanım’ın yetiştiği ortam ve okuduğu okulların gelişmesinde büyük rolü vardır.
Henüz Avrupa’da kadın bir cerrah yokken Osmanlı’da ilk kadın cerrah olarak yetişen Saliha Hanım, hangi okullarda eğitim görmüş ve nasıl yetişmiştir?
Edirne Darüşşifası
Osmanlı, eğitime çok önem verdiği için bu alanda çeşitli kurumlar yaptırmıştır. Eğitime oldukça fazla önem veren ve yaptırdığı darüşşifa ile dönemine damga vuran padişahlardan biri II. Beyazıd’dır. Kendisi çok halim-selim, dindar, hoşgörülü bir padişahtı. Babası Fatih Sultan Mehmet ilme ilgi duyduğu için oğlu Şehzade Beyazıd’a iyi bir eğitim vermişti. Ona devrin en meşhur âlimlerinden ders okutturmuş, bütün İslâm ilimlerini en iyi şekilde öğrenmesini sağlamıştı. Sultan II. Beyazıd, dindar bir kimse olduğu için kendisine Bayezid-i Velî de denilmiştir.
Beyazıd şairleri saraya toplar, onlarla sohbet ederdi. Merhametli bir padişah olan Sultan II. Beyazıd, sık sık fakirlere sadaka dağıtırdı. Bu kişiliğinin tezahürü Sultan II. Beyazıd’ın kendi hükümdarlığı döneminde Edirne’de yaptırdığı külliyede karşımıza çıkmaktadır. Bu külliye, darüşşifa ve tıp medresesi olarak kullanılmıştır. Avrupa o dönemde akıl hastalarını içlerine şeytan girmiş diye yakarken Osmanlı su, müzik, koku ve meşguliyetle tedavi ediyordu. Hastane mimarisi dünya çapında ilk örneklerden kabul edilmiş ve Batı ancak iki yüzyıl sonra bu tarz yapıları inşa edebilmişti.
Edirne’deki bu külliye, çiçek hastalığına karşı geliştirilen ilk doğal bağışıklama yöntemini Avrupa’ya duyurması ve modern çiçek aşısının keşfine katkıda bulunması bakımından tıp tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu külliyenin adının dünya ya duyurulmasına sebep olan isimlerden biri Lady Mary Montagu’dur. Lady Mary, İstanbul başta olmak üzere eski payitahtlardan ve önemli merkezlerden biri olan Edirne’yi gezmiş ve sonrasında Türklerin çiçek hastalığının aşısını bulduğunu öğrenmiştir. Bunun üzerine 1710 yılında Edirne’den Birleşik Krallığa bir mektup göndermiş, mektubunda “Osmanlılar çiçek hastalığını aşı yöntemi ile bertaraf etmiştir.” diyerek durumu Batı’ya bildirmiştir. Lady, mektup sonrası aşının formülünü alarak Londra’ya gitmiş ve aşıyı kabul ettirmiştir. Darüşşifa, günümüzde “Sağlık Müzesi” olarak kullanılmaktadır.
Bir cerrahe yetişiyor
Devrin en modern tıp yöntemlerinin uygulandığı Sultan II. Beyazıd Külliyesi’nde, halka şifa dağıtmaya çalışan kadın hekimlerde bulunmaktaydı. Devrin en modern tıp yöntemlerinin uygulandığı Sultan II. Beyazıd külliyesinde görev alan Küpeli Saliha Hanım da tıp alanında en önemli isimlerden birisiydi.
Üsküdarlı doktor bir ailenin kızı olan Saliha Hanım, çocukluk ve gençlik yıllarını yine Üsküdar semtinde geçirmiştir. Eşi Deniz bin Gazi ile de burada tanışmış ve evlenmiştir. Bu evlilikten Mehmet isimli bir evlatları olmuştur. Mehmet de annesi ve babası gibi bir cerrah olmayı seçmiştir.
1600’lü yıllarda henüz dünyada kadın cerrah bulunmazken Küpeli Saliha Hanım, babasının da bir cerrah olmasının verdiği etkiyle Edirne Darüşşifası’nda tıp eğitimi almıştır. Yine aynı şifahanede aldığı eğitimle doktorluğa başlamış fakat ona tarihte ilk kadın cerrah olma unvanını sağlayan cerrahlığı, eşi Deniz bin Gazi’den öğrendiğini söylemiştir. Dönemin en önemli erkek cerrahlarından olan Deniz bin Gazi, anestezi ve ameliyatlar konusunda Küpeli Saliha Hanım’a destek olmuştur. Onun hemen hemen girdiği her ameliyatı izlemesine ve görerek öğrenmesine müsaade vermiştir. Saliha Hanım’ın,1620 yılında eşini kaybettikten sonra tek başına cerrahlık yaptığı bilinmektedir.
Orta Çağ Avrupası skolastik düşüncenin etkisinde kalarak bilime sırtını dönmüşken Küpeli Saliha Hanım, mahrem denilebilecek rahatsızlıkları kadın-erkek, zengin-fakir ya da ırk ayırt etmeksizin tedavi etmiştir. Zamanla adını duyuran Saliha Hanım, o kadar meşhur bir cerrahe olmuştur ki zamanın erkek cerrahlarından üç misli fazla kazanç elde etmiştir.
Açık rıza metni
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Şeriyye Mahkemesi’nde ameliyat olacak hastalar için doktorun teşhisi sonrası mahkemeye giderek en az iki şahit huzurunda kadıyla görüşüp “rıza senedi” adında bir belge düzenlenmekteydi. Hasta, tedavi sonrası sakat kalır veya yaşamını yitirirse akrabalarının kan ve diyet davası açmaması için hastaya şahitler huzurunda senet imzalatılırdı. Günümüzde de kullanılan bu uygulamayı Cerrahe Küpeli Saliha Hanım tarihte bir ilke imza atarak tıp dünyasına tanıtmıştır. Tıp hukuku için devrim niteliğindeki bu olay Deniz bin Gazi ile başlamış Cerrahe Küpeli Saliha Hanım’la devam etmiştir.
Rumeli vilayeti Virçe köyü sakinlerinden İstemad’ın verdiği rıza senedini örnek olarak inceleyebiliriz:
“Uzun zamandır fıtık zahmetine müptelayım. Şiddetle tedaviye ihtiyacım olduğundan Saliha Hatun’u tedavimi yapması için 800 akçeye kiraladım. 500 akçesini peşin olarak teslim edip 300 akçesi zimmetimde adı geçen hatuna borcumdur. Adı geçen hatunun tedavisi sonrası ölürsem, varislerim ve diğer kişiler Saliha Hatun’u kan pahası ve diyet bahanesiyle rencide edip dava eylemesinler. Dava ederlerse de dikkate alınmasın. İstemad’ın bu ikrarı Saliha Hatun da tasdik ettiğinden yazılıp ellerine verildi.”
Saliha Hatun ameliyatlarının çoğunu 1622-1624 yılları arasında yapmıştır. Planlı ameliyat ücretinin 300 akçe, acil operasyonlarını ise 3000 akçeye yapıldığı bilinmektedir. Saliha Hatun’a ait 21 rıza senedinin çoğu kasık fıtığı ameliyatları hakkında ve hastalarının tamamı; Rumeli’den, İstanbul’un değişik mahallelerinden, Sakız Adası, Bursa-İnegöl, Trabzon-Talip Köyü, Beyşehir, Arapgir kasabası ve Erzurum’dan aldığı ve acil hastaları arasında Mehmed Beşe ile Ali Beşe adlarında iki yeniçeri bulunduğu söylenmiştir. Cerrahe Saliha Hanım, eşinden öğrendiği bu bilgilerle hastalarının ameliyatlarını başarıyla gerçekleştirebilmiştir.
Hem İslâm dininde hem de Türk gelenek ve göreneklerinde kadına saygı hâkimdir. Diğer kültürlere nazaran özellikle kadınlara verilen hak ve özgürlükler dikkatimizi çekmektedir. Kadınlar erkeklerle beraber savaşa katılmış, ata binmiş, hükümdar savaşta iken eşi vekâleten tahta geçmiştir. Bu gibi örnekler kadınların sosyal hayatta ne kadar aktif rol aldığını bizlere göstermektedir. Tarihimizde kadınlar sosyal hayatta var olduğu gibi eğitim alanında da kendini geliştirmiş ve öncü isimler arasında yerlerini almışlardır.
Kübra Nur Kapçık
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi • TARİH