2017’nin başında ABD’de Başkanlık koltuğuna oturduğundan beri tüm dünyada bir Donald Trump fırtınası esiyor desek abartılı olmaz. Geçenlerde, Trump hakkında yapılan haber sayısının ABD başkanları arasında rekor seviyeye ulaştığına dair bir istatistiğe de rastladım ki bu da dediğim durumun basit bir özeti. Esasında, ortaya çıkan bu durum pek de şaşılacak bir mahiyette değil, zira Trump en baştan beri nev-i şahsına münhasır bir fenomen olageldi. Hâliyle şimdilerde de hakkında çok şey yazılıp çiziliyor. Hatta ben bile kendi payıma düşeni yapıp hakkında birden fazla kez yazdım.
Onca yazılan şey bir yana, bu sefer Trump’ı bir bağlantı noktası olarak kullanmak suretiyle pek değinilmemiş olan bir konuyu satırlarıma taşımaya karar verdi. Trump’tan yola çıkarak yazacağım bu yazı, uzun süredir dokunamadığım “Dünyaca Ünlü İslami Kanaat Önderleri” dosyasını da inşallah canlandıracak. Zira hakkında yazacağım kişi, Trump’ın görevi devralma töreninde, Hucurat Sûresi’nin 13. ayeti olan, "Ey insanlar! Şüphesiz ki biz, sizi bir erkek ve bir dişiden (Âdem ile Havvâ'dan) yarattık. Birbirinizi tanımanız için de sizi, milletler ve kabîleler kıldık. Doğrusu Allah katında sizin en üstün olanınız, en takvâlı olanınızdır. Muhakkak ki Allah, Alîm (herşeyi hakkıyla bilen)dir, Habîr (herşeyden haberdâr olan)dır.” ve Rum Sûresi’nin 22. ayeti olan, "O'nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması ve lisanlarınızın ve renklerinizin muhtelif olmasıdır. Muhakkak ki bunda, âlimler için kat‘î deliller vardır." ayetlerini okuyan ISNA (Islamic Society of North America) Başkanı İmam Mohamed Magid (Muhammed Macid) olacak.
İmam Magid, Trump’ın görevi devralma törenine Amerikalı Müslümanları temsilen katılıp Kur’an okumakla kalmamış, aynı zamanda seçtiği ayetler suretiyle verdiği mesajlarla da hem Amerikan basınının hem de uluslararası medyanın gündeminde yer almıştı. Zira okuduğu ayetlerin lafzına bakıldığında dikkati çeken ilk noktalar, çoğulculuğa yapılan vurgu ve ırkçılığa karşı söylemdi. Ayrıca İslam’ın kucaklayıcı, kapsayıcı ve barışçı yönüne işaret eden ayetlerin seçilmesi yoluyla adeta Trump dönemiyle beraber pik yapacak olan retoriğe karşı bir söylem sunma çabası ortaya koyuluyordu. Nitekim Magid’in kendisi de törende seçtiği ayetlerle ilgili soruya:
“Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'i, İslam dininin mesajını aktarma sorumluluğunu taşıdığım hissiyle okudum. İslam, farklılıkları kabul eden ve ayrımcılığa karşı çıkan bir dindir… Seçtiğim iki ayetle Müslümanların Amerika'da hakimiyet kurma gibi bir çabalarının olmadığı gibi üzerlerine baskı kurulmasını da kabul etmediğini ve herhangi bir başka vatandaş gibi eşit saygı görmeyi beklediğini ifade ettim. Başkan dâhil herkese, ırkçılığın tüm dinler tarafından reddedildiği gibi Amerikan değerleri tarafından da reddedildiğini hatırlattım.” diye yanıt veriyordu.
Magid, ayrıca, Trump’ın başkanlığına dair “herkese şans verilmeli, konuşarak problemler çözülebilir” tarzında ılımlı yorumlarda bulunması ve Trump kabinesinin önemli isimleri Jeff Sessions, Rex Tillerson ve Ben Carson ile bir araya gelip faydalı bir görüşme yaptıklarını söylemesiyle de dikkat çekiyordu. Daha da dikkat çeken bir husus ise Başkan Trump’ın Magid’i “radikal İslam’a karşı kararlı bir nefer” olarak takdim etmesiydi.
“Muslim ban” diye anılan malum yasakla başlayan süreçle beraber taraflar ne kadar iyimserdir, onu elbette bilemiyoruz…
Bir kanaat önderi olarak İmam Magid
Sudan doğumlu olan Magid’in ABD’ye geliş yılı 1987. ABD’ye ayak basmasını takiben çeşitli dini eğitim kurumlarında eğitim alan, görevler yapan Magid’in ISNA Başkanlığı dışında -hatta kendisinin ISNA’da öne çıkan bir role sahip olmasına kaynaklık eden, öne çıkan etiketi, Virginia eyaletinde yer alan ADAMS Center’ın (All Dulles Area Muslim Society) direktörü olması. ADAMS’ı faaliyetlerini genişletmek suretiyle ABD’deki İslami kuruluşlar arasında önemli bir konuma getiren Magid, farklı dinlerin mensupları arasındaki etkileşimi ve anlayışı geliştirmeyi hedefleyen Fairfax Faith Communities in Action oluşumunun başkanlığını ve aşırıcılıkla mücadeleye odaklanan bir düşünce kuruluşu olan Muflehun’ın da başkan yardımcılığını yürütmektedir.
Anlaşılacağı üzere, son derece aktif bir şahsiyet oluşundan ötürü ISNA başkanlığına yükselmesine şaşılamayacak olan Magid, şu ana kadar “Before You Tie the Knot: Guide for Couples”, “Reflections on the Qur’an” ve “Change from Within” isimli üç adet kitap da kaleme almıştır. Hatta yazarlık serüveni sadece kitaplarla sınırlı kalmayıp Amerikan basınının en saygın yayınları arasında yer alan Washington Post, Huffington Post, Time ve Wall Street Journal’da yazılar da kaleme almıştır. Bendeniz, kendisinin sadece Huffington Post’taki yazılarını okumuş biri olarak yazımın sonunda bir tanesinden alıntılar yapacağım. Lakin genel olarak İslam’ın barışçıl yanına, Müslüman dünyadaki azınlıkların haklarına, Amerika’daki siyahilerin haklarına (Bu noktada not etmek gerekir ki Martin Luther King’e yaptığı bol atıflardan anlaşıldığı kadarıyla kendisi King’i bir nevi idol olarak görüyor) ve diğer dinlerin mensuplarıyla karşılıklı anlayış geliştirme meselesine yönelik yazılar yazıyor desem isabetli bir genelleme olur. Nitekim yukarıda saydığım kuruluşlar bağlamında yaptığı faaliyetler de genel olarak bu alanlara odaklanıyor. Belki de bunlara ek olarak not düşebileceğimiz bir husus, faaliyetlerinde aile meselesine de eğiliyor olmasıdır (kitaplarından birinin adına bakıldığında da bu rahatlıkla görülebilir). Nitekim kendisinin büyük katkıda bulunduğu ve aile içi huzura odaklanan “The Peaceful Families Project” (Huzurlu Aileler Projesi), ABD’de ses getiren projelerden biri olmuştu.
Magid’e yönelik hücumlar
ABD medyasını ve basınını, ayrıca ABD menşeili bazı sosyal medya mecralarını takip edenler iyi bilir ki ABD’de İslami oluşumların her türlüsüne cephe alan, bu duruşlarıyla İslamofobiyi körükleyen, radikal söylemler üretip bunları siyasi gücünü tahkim etmek için kullanan ve hatta bu uğurda sayısız komplo teorisi üreten birçok odak mevcut. Elbette halkın geniş kesimlerinde de bu retoriğin ve duruşun karşılık bulduğunu görebiliyoruz.
İşte bu tip odaklar, ABD’deki en “ılımlı” Müslüman figürlere dahi birçok ithamda bulunmaktan kaçınmazken, elbette, Magid gibi bir figüre karşı da her zaman teyakkuz hâlinde bulunmakta (bkz. https://counterjihadreport.com/tag/imam-mohamed-magid/).
Özellikle de Magid’in Barack Obama’nın başkanlığı döneminde devletin işbirliğine gittiği, danıştığı birine dönüşmesinin akabinde büyük rahatsızlık duyan bu tip odaklar internet mecraları üzerinden hücumlarını arttırdılar. İnternette basit bir taramayla Magid’in başında bulunduğu ADAMS’ın bağışlarını irdeleyen ve kendince 11 Eylül ile bağlantılar kuran, ADAMS etkinliklerine gelen konuşmacılar arasında “radikal İslamcılar” bulan, ADAMS’ı Hamas ile ilişkilendiren (malum, Hamas terör listelerinde) ve özetle Magid’i bir nevi “ABD yönetimine sızan lobici” olarak resmeden birçok yazıya rastlamanız mümkün. Nitekim Magid’in, Obama yönetimini bazı Müslüman ülkelerden gelen kimselere uygulanan yüksek güvenlik önlemlerinin kaldırılmasına ikna eden “lobicilerden” olması, Obama’ya saldırmak için de kullanılan bir argüman. Bu argümanı kullananlar, sanıyorum ki Trump’ın “Müslüman yasağı” sonrasında mutluluğa ermişlerdir.
ABD’de en öne çıkan Müslüman kanaat önderleri arasında
Magid’in Trump’ın töreninde yer alması ve Trump’ın kendisini takdim ediş biçimi gösteriyor ki yukarıda belirttiğimiz odakların saldırıları henüz yeterli olamamış. Nitekim bu çabalar, Magid’in 2009 yılında, bir haham ile beraber “Washington’da Yılın İnsanı” ve 2005’te “İnsan Hakları Ödülü”nü almasına da engel olamamıştı.
Günün sonunda, İmam Magid’in, ABD’de en öne çıkan Müslüman kanaat önderleri arasında yer aldığını ve genel olarak sisteme angaje olduğu için kolay kolay kenara atılamayacağını da gözlemleyebiliyoruz. Elbette mevcut ABD siyasetinin içerisinde bulunduğu savrulmalar (Müslüman Kardeşler’in terörist ilân edilmesine yönelik yasa teklifi gibi) neticesinde süreç nereye evrilir, kesin bir şey söylemek güç.
Yazıyı, Magid’in bir yazısından kesitlerle bitirelim:
“11 Eylül 2001’deki trajik hadise, şüphe yok ki ABD’deki Müslüman toplumu derinden etkiledi. Amerika’daki Müslümanlara karşı bir tavır kesinkes hissedilmeye başlandı, ADAMS Center türlü vandallıklarla karşılaştı, mensuplarımız taciz ve tehdit edildi.
O dönemlerde yükselen korku, öfke ve şüphe dalgasına rağmen Amerika’nın gerçek ruhu karanlıkta parlamaya devam etti. Başka inanç gruplarından dostlarımız, ADAMS ile omuz omuza durdu ve Müslümanları savundu…
…Ayrıca, 11 Eylül sonrasında görüştüğüm bireyler, 11 Eylül öncesinde İslam ve Müslümanlar hakkında bir malumât sahibi olmamış yahut herhangi bir Müslümanla tanışmamışlardı. Onlara İslam’ın ne olduğunu, Müslümanların nelere inandığını ve Amerika’nın sadık ve özverili vatandaşları olarak rollerini açıklayınca kafalarındaki soruların art niyetten değil, hakiki bir meraktan kaynaklandığını fark ettim…
… Biliyorum ki Amerika her daim engellerin ve zorlukların üstesinden geldi ve zor zamanlarda dirayetli oldu…
… Bizler de Dr. Martin Luther King’in dediği gibi, ‘Üstesinden gelmek zorundayız.’”
Deniz Baran