Saçma sapan bir bayramdı ‘27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı’… 1960 yılında ihtilal yapanlar güya millete hürriyet getirmişler ve bunu da bir anayasa ile pekiştirmişlermiş gibi, ihtilal yaptıkları günü bayram ilan etmişlerdi. Ama biz öğrenciler bir biçimde ‘bayram’ olmasından öte okulun tatil olmasından kaynaklı menfaatçi bir kabulle bu bayramı da içselleştirmiş, yanında getirdiği tatil dolayısıyla da kabul etmiştik. Yine bir 27 Mayıs günü okullar tatilken tatilin sevinci kursağımızda kalmıştı. Efsane Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak, kurulan bir pusu sonucunda şehit edilmişti o gün. 27 Mayıs 1980’i gösteriyordu tarih.
Ertesi gün okula gittiğimizde okulun ülkücü teşkilatı bütün sınıfları bahçeye toplamış, Gün Sazak’ın öldürülüşünü protesto etmek maksadıyla dersleri tadil etmek istemişlerdi. İdarenin araya girmesi sonucunda tam olarak böyle bir şey olmamışsa da ülkücü gençler gözyaşları içinde söyleyeceklerini söylemiş, şehit edilen MHP’li bakanın acısı bütün okulu sarıp sarmalamıştı o gün. O gün bütün okul ülkücü olmamışsa bile, Gün Sazak’ı odağına alacak biçimde bu memleket çocuklarını anlamıştı.
Ağıdı yakılmamış Anadolu çocuklarının ağabeyi
Sevgili Selçuk Küpçük’ün geçtiğimiz aylarda yayınlanan Mitopolitik Söylemden Ağıdı Yazılmamış Çocuklara: Yüzleşmenin Kişisel Tarihi’nde de söylediği gibi ‘Ağıdı Yakılmamış Çocuklar’ın sevdikleri bir büyük insan için yakmış oldukları bir ağıt gibiydi bu girişim.
Günlerce gazete manşetlerinden düşmeyen bir haber olmuştu Gün Sazak’ın şehadeti. O kadar ki, çok daha önceden ve sonradan onu savunamayacağı düşünülen Abdi İpekçi ve Uğur Mumcu gibi solun güçlü kalemleri bile onun bakanlığını, çalışmalarını ve şahsiyetini övmüş ve hakkını vermişlerdi. Söz gelimi Milliyet gazetesinde çok sonraları yazmış olduğu bir yazıda Abdi İpekçi; 2. Milliyetçi Cephe Hükümeti'nin yıkılıp yerine CHP'nin hükümet olmasıyla gerçekleşen iktidar dönemini eleştirirken, meşhur Güneş Motel toplantısıyla adı gündeme gelen ve bu toplantıdan sonra geçtiği CHP’den Gümrük ve Tekel bakanı olan Tuncay Mataracı’yla Gün Sazak’ı kıyaslayarak, Tuncay Mataracı döneminde artan kaçakçılık ve diğer gümrük sahtecilikleri dolayısıyla Gün Sazak’ı ve dönemini överken, Mataracı döneminde ayyuka çıkan rüşvet ve suistimallerin dökümünü vererek Tuncay Mataracı’yı ve onun iş ve eylemlerini yerden yere vurmaya başlamıştı.
Gün Sazak’ın ölümünden ve bundan sonra yeniden teşkilatlanan Gümrük ve Tekel Bakanlığı’nda olup bitenlerden söz ederken tıpkı Abdi İpekçi gibi vicdanının sesine danışarak konuşan Uğur Mumcu da Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşesinde defalarca mafya, rüşvet, irtikap ve kaçakçılık gibi konularda, açıkça Gün Sazak'ı desteklemiş ve onun özellikle mafya ile mücadelesini överek, tıpkı Abdi İpekçi gibi, Gün Sazak’ın başarılı, namuslu ve vatansever çalışmalarından çokça söz ederek sonraki dönemlerde rayından çıkan Gümrük ve Tekel uygulamaları dolayısıyla dönemin sol hükümetlerini kıyasıya eleştirmişti.
Kendisini yakından tanıyanların hiç tereddüde düşmeden büyük bir şahsiyetten söz ederek anlattıkları Gün Sazak, aslında o dönem milletvekili değildi. Dürüst, yüksek ahlâklı ve sağlam karakterli bir adam olarak yakın çevreden uzak çevreye kadar herkesin sevgi ve saygısını kazanmış bir ziraatçi ve yine ziraat bağlamında da tecrübeleri olan bir iktisatçıydı. Yardımseverliği ve cömertliği dolayısıyla kendisini tanıyan herkesin, özellikle de ülkücü gençlerin gözünde ise bir ‘Ağa’, ‘Gün Ağa’ olarak biliniyordu.
Soyadını doğmuş olduğu Eskişehir’in Sazak köyünden alan Gün Sazak, ziraat yüksek tahsilini Amerika’da yapmıştı. Yüksek ziraat mühendisi olarak yurda döndükten sonra ise Eskişehir kırsalında atalarından kalma topraklarda ziraat eğitimiyle elde ettiği bilgiyi ve yeni ziraî uygulamaları gerçekleştirerek bu hususta oldukça mesafe kaydetmiş, özel sektörün fazlaca öne çıkmadığı bir zaman sürecinde kişisel çabaları ile herkesin dikkatini çeken başarılara imza atmış ve geniş bir tanıdık çevresi ile hemhal olarak zamanın MHP’si ile temasa geçmişti.
Namuslu bir adam ve inanmış bir kadro
Gün Sazak’ın kısa bir süre içinde genel başkan yardımcısı olduğu MHP’de ise o yıllarda milliyetçi hareket taşraya yayılmaya başlamış ve Anadolu’da memleket evlatlarının katkıları ile milliyetçi içeriği yüksek de olsa İslamî nüansları da hızla renklenerek ve güçlenerek öne çıkan bir ‘ülkücü’ gelişme yaşanıyordu. Özellikle Arvasi ailesinden gelerek harekete katılan Seyyid Ahmet Arvasi’nin, çok daha önceden formüle edilen ‘Türk İslam Sentezi’ne alternatif biçimde geliştirmiş olduğu ‘Türk İslam Ülküsü’, başka bir ifade ile ‘Türk(ün) İslam Ülküsü, Alparslan Türkeş’in umdelerini belirlemiş olduğu ‘9 Işık’ doktrinini bile geride bırakacak biçimde taşraya yayılmaya ve mayalanmaya başlamıştı.
Tıpkı MHP’de yaşanan gelişmeye benzer biçimde yükselmeye başlayan sol faaliyetlerin ve derinden derine ifade edilen Siyonist planların ülkeyi bir kaosa doğru sürüklediği bu yıllarda Gün Sazak gibi harekete katılan pek çok Anadolu çocuğunun, vatan, bayrak, ezan, millet ve ahlak içerikli çabaları aynı zamanda ülkücü gençliği de derinden etkiliyor ve yine bu demlerde ‘Bir gençlik arayışı…’ ile şehir şehir dolaşarak bir ‘Büyük Doğu’ hayalini anlatan üstad Necip Fazıl Kısakürek’in doğrudan ve dolaylı katkısı ile de okuyan, yazan, düşünen ve evinde bir kütüphane kurmaya başlayan bir ülkücü gençlik şekilleniyordu.
Gün Sazak’ın teorik olmaktan çok ciddi bir pratik katkı olarak önce MHP’ye, sonra da ülkücü gençliğe katmış olduğu bu hatırı sayılır değişim neticesinde ise özellikle devrin MHP’sinde ‘Eğitimciler’ olarak bilinen kadro içerisinden yapılan atamalar sonucunda Gümrük ve Tekel Bakanlığı bünyesinde zamanla efsane olacak bir çalışma biçimi şekilleniyordu. Namık Kemal Zeybek tarafından oluşturulan 30 kişilik listede yer alan Ramiz Ongun, Türkmen Onur, Muhsin Yazıcıoğlu, Mehmet Şandır, Himmet Kayhan, Muhittin Çolak, Rıza Müftüoğlu, M. Ali Özgüven, Abdullah Alay, Abdullah Kılıç, Hasan Sabri Erdem, Sami Bal, Ali Batman, Musa Serdar Çelebi, Hakkı Duran, Lokman Abbasoğlu, Şinasi Apaydın, Yılma Durak, Faik İçmeli, Yılmaz Saka, İbrahim Türedi, Mehmet Göktolga, Ahmet Güzel, Hakkı Şafakses, Nurettin Taşar, Ömer Haluk Primoğlu, Mustafa Öztürk, Muammer Cindillli gibi isimlerle hatırı sayılır bir kontrolör kadrosu kurularak Gümrük ve Tekel Bakanlığı bünyesinde adeta bir fırtına estiriliyordu.
O vakte kadar Gümrük ve Tekel Bakanlığı’nda yaşanan her türlü rüşvetin, yolsuzluğun ve ülkeye yayılan karaborsa ve kaçakçılığın sonu gelmişti böylece. Başta Gün Sazak olmak üzere, sağlam karakterli dürüst ve idealist kadroların gümrüklerden kuş uçurtmayan ve kaçakçılara geçit vermeyen bu çabaları ise kısa zaman içinde başta mafya teşkilatları olmak üzere, Gümrük ve Tekel Bakanlığı’nda yuvalanan rüşvetçi memurların da korkulu rüyâsı haline geliyordu.
Bu anlamda Gün Sazak’ın şu sözleri hayli manidardı: "Kaçakçılık sistemi devlet memurlarının himâyesi altındadır. Bu memurların arkasında umulmadık yetkililer var. Onları belirleyecek kişiler de şebekenin bir parçası durumunda. Üstelik çok güçlüler. Ben her şeyi göze alarak ve kimsenin gözünün yaşına bakmadan bu şebekeyi dağıtmaya kararlıyım. Dürüst bir kadro kuracağım. Milletvekillerinden gelecek tepki ve talepleri dinlemeyeceğim."
Böyle diyordu ama, bir yerlerde yuvalanan kapkaranlık bir güç ise, kaybetmiş olduğu haram kazancın hesabını yaparak onun ve ekibinin hızını kesmek üzere en başta bu yılmaz, yenilmez ve hiçbir menfaatle yoldan çıkarılmaz adamı ortadan kaldırmanın hesaplarını yapıyordu.
27 Mayıs 1980. Saat: 21.15. Gün Sazak’ın eşi ile birlikte döndüğü bir ziyaret sonrasında Ankara - Kavaklıdere'deki evinin önünde çapraz ateşe alınarak şehit edildiği gündür.
Mekânı cennet, ruhu şad olsun…
Şahin Torun yazdı
kıymetli dostlar, çok teşekkür ederim ilginiz için..bende bu vesileyle, gün bey'i anmamıza vesile olan erhan erken, asım gültekin ve mehmet emre ayhan beylere teşekkür ederim...selam ile...