Tek bir fidan yetiştirmedi, bahçeler kurdu

Miladi 1784 yılında Konya'da soyu Horasan komutanlarına, oradan da Hz. Peygamber’e (sas) dayanan bir çocuk doğar. Hayatını medrese kurmak, hicretler ve ilim ehli insan yetiştirmekle geçirir. Adı Memiş Efendi’dir. Haşim Akın yazdı.

Tek bir fidan yetiştirmedi, bahçeler kurdu

 

 

Miladi 1784 yılında Konya-Bozkır ilçesi Aliçerçi köyünde, soyu Horasan komutanlarına, oradan da Hz. Peygamber’e (sas) dayanan bir çocuk doğar. Hayatını medrese kurmak, hicretler ve ilim ehli insan yetiştirmekle geçirir. Adı Memiş Efendi’dir.

Ardında evlatlarını ilim ve mücadeleye varis bırakan bir âlim

Ancak bu ilim âşığını benzerlerinden ayıran en önemli farklardan birisi de, sadece Ümmet-i Muhammed'in evlatlarını okutması ve yetiştirmesi değil, kendi neslini de yetiştirmesidir. Zira dört hanımından yedisi erkek dördü kız olmak üzere toplam 11 evladı doğar. Ama hepsi zor zamanların yiğidi olarak mücadele ederler. Babalarından aldıkları ilim emanetini taşımak, onlar için çok özel bir görevdir. Sadece çocukları değil, torunlar da, Konya ve havalesinde İslami mücadelenin ateşlenmesinde katkıları bulunmuşlar, "Muttakilere imam olsun!" diye dua edilen güzel bir nesildir.

Halid-i Bağdadi'ye mürit

İlmi hüviyetinin yanında tasavvufa meyil gösterince, Şam yolunu tutar ve Mevlana Halid-i Bağdadi’ye ulaşır. Şam'ın yüksek bir tepesinde bulanan evinden özel bir misafirini bekliyor telaşıyla yollara bakan Halid-i Bağdadi misafirini karşılar ve onlara şöyle tanıtır: "Bu, Anadolu'nun aslanıdır!"

40 gün yanında kalıp erbain çıkardı. Sonra bir emirle, Kudüs'e gitti. Bu nedenle de "Kudsi" lakabını aldı. Memleketine döndüğünde özelde öğrencilerini, genelde ise tüm halkı irşada devam etti. Halk arasındaki karışıklıklar, insanların dedikoduları nedeniyle hicretleri yaşadı. Ama her gittiği yere de fidan dikmedi, bahçeler oluşturdu.

Yaşarken çürümek, ölümden sonra da çürümemek

Vefatından yıllar sonra türbe inşaatı için kabrinde yapılan çalışmalarda sıcacık duran cesedine ulaşılır. Cesedin durumunu fark eden halifelerinden Mustafa Efendi, "Ceset sıcaktır," deyip bayılmıştır. Bunun üzerine sağlığında söylediği şu cümle hatırlanır: "Er olan cesedini çürütmez!" Veya Yunus Emre'nin deyimiyle, "Ölenler hayvan imiş, âşıklar ölmez."

Vefat ettiği ve bugün türbesinin bulunduğu, yani hayatının son dönemlerini tamamladığı Seydişehir ilçesinin Çavuş köyünde neler vardı dersiniz? 30 kadar odası, çevreden de gelen öğrencilerle, 450 civarında yatılı talebenin barınıp eğitim gördüğü büyük bir medresesi vardır. Bugün, devlet imkânlarıyla bile 450 yatılı öğrencinin barınması ve diğer hizmetleri zor olabilmektedir. Ama bu, para için değil de “aşk” için yapılan bir hizmet olunca rahatlıkla yapılabilmiştir.

Geniş bir yazılı kütüphanesi varmış. Ancak hicret esnasında emanet ettiği imam arkadaşının bir kavgada oğlanları öldürülünce, işler bozulur ve güzelim eserler dağılır bir daha ulaşılamaz.

Vefat ettiğinde geriye; bir post, bir çarık, bir hasır ve bir asa bırakmıştır. Bu gün bile saygıyla kendisine “Fatiha” gönderen, hayranlıkla hayatını tanımaya çalışan sevenleri ile beraber...

Allah Resulü (sas) bir hadisi şerifte şöyle buyurur: "Kim sadakasını gönül rızasıyla verirse, Allah da onun mirasına hayırlı mirasçılar lütfeder." O'nun ki öyle bir ihlâstır ki; ardına mal-mülk bırakmasa da, arkaya bıraktığı ilim ve irfan mirasına sahip çıkacak hem maddi, hem de manevi evlatları Allah O'na kendi katından lütfetmiştir.

Yolunuz Konya- Antalya güzergâhına düşerse, Seydişehir'e 20 km kala Çavuş kasabası vardır. Sol tarafa dönerek bir Allah dostunu ve ilim erbabını ziyaret edebilirsiniz. İstifade edeceğinizi umarız.

 

Haşim Akın yazdı

YORUM EKLE
YORUMLAR
ömer Adıgüzel
ömer Adıgüzel - 7 yıl Önce

Allah O'ndan da sizden de razi olsun hocam

banner36