Seyhan Arslan’ın bir dönem Hece dergisinde her ay şiiri yayımlanıyordu. Daha sonra bunlar Ether (2004, Hece y.) kitabında toplandı. Kitap, Seyhan Arslan şiirinin daha görünür ve anlaşılır olmasını sağladı. Ki şimdilerde kitabı tekrar elime aldığımda, onun en başından beri güttüğü davasını, sıkıntısını, derdini daha net görmeye başladım. Seyhan Arslan için temel konu insandı. Önce kendisi, kendi merkezinden arkadaşları ve ailesi.
Seyhan’ın böyle bir özelliği vardır: Önem vermesi gerekenleri bilir. Onlar üzerine yoğunlaşır. Ve hem düşünsel hem de duygusal olarak onları kuşatmayı, mutlu etmeyi, yaşatmayı ister. Fakat insan söz konusu olduğunda hiçbir şey net, kesin ve mutlak değildir. Çünkü insan değişkendir, etkilere açıktır. Bugünkü haliyle yarınki halinin aynı olacağını kimse söyleyemez. Bir de insan kendisine yapılan kötülükleri unutmaz. İyilikleri ise çok çabuk unutur. İyilikleri çabuk unuttuğu için vefasız ve nankör olur. Kötülükleri unutamadığı ve kolayca affedemediği için de kindar ve hınçlı. Seyhan’ın her iki duruma karşı da şiiri vardır. Acıları vardır. Onlara karşı geliştirdiği refleksleri. Her şeyden önce ise insanları tanıma sanatı. Seyhan insanların hal ve hareketlerinden, sözlerinden, imalarından ve yüz mimiklerinden o kişiye dair çok anlamlar yakalar. Onun bir insanı tanıması uzun süre almaz. Seyhan karşıdakinin ruhuna kadar inmeyi bilir. Çünkü ateşi, öfkeyi, sevinci, huzuru ve kini görmüştür. Bu yüzden Seyhan’ın dostları vardır, kardeşleri veya düşmanları. Bunların hepsine de kendi hayatında ve şiirinde yer açmayı başarır. Şiirlerinde tabii daha çok acı ve öfkeleri vardır. Bir de acı kayıpları, geri dönüşü olmayan günleri, akrabaları veya arkadaşları.
Tahammül edemediği noktalardan biri de budur: Şahsiyetsizlik
Seyhan’ın kardeş hanesine yazdığı isimlerden biri olduğum için her zaman kıvanç duymuşumdur. O haneye layık hareket etmeye çalışmışımdır. Bunun için de özel bir çabaya gerek yok. İnsanın kendisi olması, dürüst olması, karşıdakini enayi yerine koymaması Seyhan için yeterlidir. Özellikle dürüstlük ve zeka burada belirleyici birer unsur. Bir de tabii ki şahsiyet. Dürüstlükle zekayı birlikte andık. Çünkü Seyhan’da öyle bir zeka ve önsezi vardır ki bu, yalanı kabul etmez. Onun zekası yalanı hemen fark eder. Belki de önce sezgileriyle yalanı hisseder, daha sonra zekasıyla açıklar ve sebep-sonuç ilişkisi kurar. Seyhan’ın şiiri için de geçerlidir bu. Onun şiirleri genellikle duygusal tonda başlar ve aklî çıkarımlarla biter. Her şiirinde tabii bunlara eşlik eden bir müzik vardır. Seyhan’ın şiirlerindeki ahenk ve müziğe ondan önce veya sonraki şairlerde rastlamadım. Bunda onun her şeyi kendi meselesi olarak işlemesi veya her durumda kendisiyle hesaplaşması etkindir. Şiirde bazen sesi sertleşir, bazen gürleşir, bazen de yumuşar, masallaşır. Sonuçta Seyhan bütün hesaplaşmalarını masala çevirmesini bilir. Kapattığı defterler, noktaladığı meselelerde... Bir de Seyhan’ın noktasını koymadığı, acısını sürekli duyduğu konu ve insanlar vardır. Onların da defteri dürülecektir. Fakat vakti geldiğinde. Ve ondan çıkarılacak hayat dersi, bütün netliğiyle ortaya çıktığında. Ya da sevdikleri için o kişiye katlanmak zorunda kalmadığında. Şiiri yazılacak ve kendine özel köşesine bırakılacaktır.
Seyhan için şahsiyet çok önemlidir. Tahammül edemediği noktalardan biri de budur: Şahsiyetsizlik. Buna kötü niyet veya dengesizlik de denilebilir. Seyhan söze önem veren, ince görüşlü bir şairdir. Söze önem vermek ve ince görüşlülük dengesizliği, programsızlığı ve kötü niyeti kaldıramaz. İyi niyetle yaklaşıldığı sürece Seyhan’da değer bulunabilir. Öbür türlüsü, hemen tespit edilmeye ve o şekilde muamele görmeye hazır olmalıdır. Yani Seyhan’da hiçbir davranış sebepsiz değildir, her davranışın bir karşılığı vardır. Ondan kötü muamele gördüyseniz, kendinize dönüp bir bakmanız gerekir. Seyhan’ı sonra suçlayabilirsiniz. O suçlanmaktan çekinmez. Yeri geldiğinde “kötü polis”i gayet iyi oynayabilir. Acı konuşabilir. Fakat acı konuşurken dikkatimizi çeken nokta; onun mantıksız olmadığıdır. Kendini karşısındakinin yerine koyarak düşündüğüdür. Hiç kimse Seyhan gibi olmak zorunda değildir. Fakat bir de akıl mantık vardır. Aklı kullanmayacaksak, ki bunu iyi yönde kullanmak zorundayız, o zaman insanlarla nerede, nasıl buluşacağız? Ya da insanlar arasında düzenleyici, belirleyici şey ne olacaktır? Aklımızla kavrıyor ve hareket ediyorsak ve çoğu kez duygularımızı da aklımızla dengeliyor, düzenliyorsak. Nerede nasıl hareket etmemiz gerektiğini bilmeliyiz.
Seyhan için fedakarlık, karşıdakinin şahsiyetini ortaya çıkaran bir ölçektir
Seyhan’ın şiirde gösterdiği isyan da biraz bununla bağlantılı. Haksızlığa uğradığının bilincine vardığı an Seyhan’ın şiiri yüksek sesle, öfkeli ve kindar konuşmaya başlar. O noktada onun şiirinde şiddet de kendini göstermeye başlar. Seyhan’ın şiirinde ve arkadaşlıklarında duygu ve akıl bu şekilde gelgitli ama dengelidir. Bazen birine ağırlık verildiği görülür, bazen diğerine. Fakat Seyhan’ın şiirinde heves, içgüdü, arzular veya keyif; belirleyici ve yönlendirici olamaz. Bu yüzden güveni fazlasıyla hak eden bir şahsiyettir Seyhan.
Fedakarlığı da ince düşüncesiyle ilgili. Sevdikleri için, (bunlar önce kocası Uğur Kart ve iki dünyalar tatlısı çocuğu, Selim ve Ebru’dur) göze almayacağı bir şey yoktur. Bununla birlikte her insana iyilik yapmak, her insanı bir anlığına da olsun mutlu etmek gibi bir eğilimi her zaman vardır Seyhan’ın. Onun ince düşünceliliğini fark etmişseniz, yaptığı güzelliğin farkına varır ve çok mutlu olursunuz. Bununla birlikte onu da mutlu edersiniz. Yok, fark etmemişseniz, o zaman sıkıntı olur. Bir daha onun gibi bir ince düşüncelilik örneği göremeyeceksiniz demektir. “Allah’ın hakkı üçtür” diye bir söz var. Seyhan da çevresindeki insanlara üç defa hak tanır. Sonrasında peşini bırakır. Sanırım ondan öğrendiğim en önemli şey buydu: İnsanlara fırsat tanımak, onları hemen silmemek veya tanımlamamak. Üç defa verilen fırsattan sonra, durup düşünmek. İlk incelik veya güzellik gösterme, kendiliğinden olur. İkinci ve üçüncüsü ihtiyaten. Üçünde de fedakarlık söz konusudur. Dördüncüsü ise işkenceye dönüşür. Sabır ve tahammül gereği yapılır. O da yine başkaları için, yani Seyhan’ın sevdiği, değer verdiği diğer insanlar hatırına yapılır. Her halükarda fedakarlık, Seyhan’ın değişmez ve her zaman gündeminde olan bir harekettir. Ayrıca Seyhan için fedakarlık, karşıdakinin şahsiyetini ortaya çıkaran bir ölçektir.
Seyhan’ın ince düşünceliliğine bir örnek: Hangimiz askere gitmiş bir arkadaşının veya kan bağı bulunmayan bir kardeşinin tezkereyi aldığı günü ve saati hesaplayabilir? Seyhan Arslan bunu hesaplar. Ve siz teskereyi aldıktan sonra, cep telefonuna sim kartını yerleştirip telefonu açtığınızda alacağınız ilk çağrı Seyhan’dan olur. Hiç beklemediğiniz bir anda sizi en can alıcı noktanızdan yakalayıverir. Seyhan sürpriz yapmayı sever. Sürpriz yapmak zaten ayrı bir sanattır. Herkesin yapamayacağı bir şey. Seyhan bunu yapar; şaşırtır ve sevindirir. Onun sanki hiçbir insanda olmayan ayrı bir saati vardır. Kendinden başka kimsenin bilmediği. Sürekli işleyip duran ve şaşmayan. Önemli anlarda alarm veren bir saati.
Okumanın ve şiir yazmanın lezzetiyle iktifa eder
Seyhan şiir yayımlamakta ısrar etseydi, tahminim çok tanınırdı, şimdilerde belki de üçüncü kitabını yayımlardı. Seyhan’ın şiirini göstermek için ayrı bir çabası hiçbir zaman olmamıştır. O, şiirini yazmış, kitabını yayımlamış ve kenara çekilmiştir. Söyleyecekleri bitmiş midir? Hayır. O, şiir yazmaya devam ediyor. Bunları bazen kağıda döküyor, bazen de dökme gereği duymuyor. Kitabı Ether’den sonra epey şiir yazdı, bunlardan bazısını değişik dergilerde yayımladı. Birçok kişinin dikkatini de çekti. Fakat dediğimiz gibi şiirle kendini göstermek, reklamını yapmak, kendinden söz ettirmek gibi bir derdi olmadığından, şimdilerde onun şiirini, az sayıda insan bilmektedir. Eğer isteseydi, kuram yazıları da yazabilirdi. Eleştiri yazıları hakeza. Ve bunlar ses getiren cinsten de olurdu. Çünkü Seyhan insanların ruhuna kadar inebildiği gibi, kitapların da ruhunu hemen sezer ve kavrar. Bir kitabın açıklarını çabucak yakalayabilir. Bunu günlük konuşmalarda dillendirir, tartışabilir. Fakat kağıda dökmez. Yazmayı gerekli bulmaz. Okumanın ve şiir yazmanın lezzetiyle iktifa eder. Yoksa onun okuduğu kitapların birçoğu şu an şiir eleştirisi yazıyorum diyen kişilerin birçoğu tarafından duyulmamıştır bile. Öyle ya, bir de Seyhan’la kitap okuma yarışımız vardır. Daha doğrusu benim onunla yarış içine girmem. Seyhan "şu kitapta şöyle geçiyordu veya bu kitap şöyle iyidir" dediğinde ve henüz ben o kitabı okumamışsam, bir an önce edinip okumam gerekir.
Seyhan’ın Ether’ini edinip okuyun derim. Kitaptan sonra yazdığı şiirler daha açık, net ve etkileyici. Bunda onun kaleminin kazandığı kıvraklık etkili olmuştur. Umarım ikinci, üçüncü, hatta dördüncü kitabını da yazar. Ve bize de sadece okumak düşer.
Ömer Yalçınova yazdı