Sanat hayatının ellinci yılında Nezih Uzel'i, Fatih-Ali Emîrî Efendi Kültür Merkezi'nde konuştuk. Renkli bir kişiliğe sahip Nezih Uzel'i konuşanlar da çok renkliydi.
Program, belediye'nin hazırlamış olduğu “Nezih Uzel Belgeseli” ile başladı. Kültür A.Ş. genel müdürü Nevzat Bayhan'ın selamlama konuşmasının ardından konuşmacılar yerlerini aldılar.
“Deli Nezik”
İlk konuşmacı olan Mehmet Şevket Eygi'nin salona geç kalması sebebiyle ilk söz Hz. Mevlana'nın 22. Kuşaktan torunu, Mevlana Vakfı ikinci başkanı Esin Çelebi Bayru Hanım'a verildi. Esin Çelebi, “Nezih Abi başından beri ailemizin bir ferdi gibi olmuştur. Bizim evde çok sevilirdi. Elinde fotoğraf makinesi, durmadan gezer ve fotoğraf çekerdi. Bizim ailenin birçok fotoğrafını o çekmiştir. Bir keresinde babam evde yoktu. Ben, kardeşlerim ve annemin fotoğrafını çekti. Ama fotoğraftaki herkes katıla katıla gülüyor çıkmıştı. Çünkü makinanın arkasındaki Nezih abi olmadık şakalar yaparak bizi güldürüyordu. Çok muzipti. Burhan abi (herhalde Burhan Felek'i kastediyor) ona “Deli Nezik” diye hitap ederdi.” dedikten sonra Sapanca'da oturan Nezih Uzel'e dönerek sözüne şöyle bir nokta koydu: “Artık bitsin bu ayrılık. Nezih Abi, ne olur, İstanbul'a geri dön.”
Galatasaraylı
Esin Çelebi'nin konuşması sırasında salona teşrîf eden Şevket Eygi, ikinci olarak konuştu.
“Türkiye'de üç zümre birbirini daima tutar. Masonlar, Mülkiyeliler ve Galatasaray Lisesi Mezunları. Nezih Uzel ve ben Galatasaray mezunuyuz.”diyerek iyi hasletlerini saymaya başladı:
“Nezih Uzel iyi bir insandır. Ahlaklıdır. Tok gözlüdür. Dünyaya, paraya tamahı yoktur. Elindekiyle yetinir. Sonra, cömerttir. Evinden misafiri eksik olmaz. Ziyarete gelenler açsa, karınları doyurulur. Toksa nefis bir çay ikram edilir. Nezih Uzel abûs'ül vech yani asık suratlı değildir. Daima mütebessimdir, gülümser. İsteyen hemen yüzüne bakabilir. (Tabi Nezih Uzel bu söze de güldü.)
Nezih Uzel hüner ve marifet sahibi bir insandır. Gazeteci, yazar, mütercim ve musikişinastır. Usulünce kudüm ve bendir vurmayı bilen nadir insanlardandır. Marifet sahibidir ama, “marifet iltifata tabidir. Müşterisiz metâ' zâyîdir.” demişler.
Şimdi önemli bir soru: Bu millet Nezih Uzel'in kadr-ü kıymetini bilmiş, ondan yeteri kadar istifade edebilmiş midir? Asla.
Onu bu kadar övmeme bakarak beni övme konusunda cömert sanmayın. Bu hususta son derece cimriyimdir. Buna rağmen Nezih Uzel'i övüyorsam bu, sözlerimin doğruluğuna işarettir.”
Sovyetler Yıkılacak
Gazeteci Murat Çulcu da Nezih Uzel'in gazetecilik yönü ile alakalı şu olayı anlattı:
“1986 yılında Son Havadis gazetesinde çalışırken, Nezih abi gazetenin dış politika kısmını yazmaya başladı. Ne yazacak diye beklerken Sovyetler Birliği'nin çökeceğine dair uzun bir yazı dizisi yayınladı. O zaman da Sovyetler sapasağlam. Hiç çökecek gibi durmuyor. İnanmadık ama 1992 yılında Nezih Abi'nin dediği şekilde ve yolla Sovyetler yıkıldı.”
Konuşmacılardan İstanbul üniversitesi konservatuarı orkestra şefi Gürsel Koçak da, konservatuarda öğrendikleri teorik bilgilerin pratiğini hep Nezih Uzel'in bağlarbaşı'ndaki evinde yaptığını, ilk kudümü orada vurduğunu, edebi, yeme, içme, sohbet âdâbını; yüzlerce ilahi ve ayini Nezih Uzel'den öğrendiğini söyledi.
Konfiçyüs
Babası ve kardeşi de kendisi gibi neyzen olan Süleyman Erguner, Nezih Uzel'in fıkra kitaplarına geçirilesi bir şakasını anlattı:
Babam, Nezih Abiye bir nota vermiş. Ve demiş ki “Bu nota Farabi'nin saz semâisi.” Nezih Abi gece saatlerce notayı çalmaya uğraşmış ama nafile. Bir türlü şarkı çıkmıyor. Notada yanlışlık var. Tabi çok kızmış. Öbür gün elinde eski bir kağıda kötü yazılmış bir notayla bize geldi. “bu ne notası?” diye sorunca “Konfiçyus'un hicaz-hümayun peşrevi” cevabını verdi. Babam çok dalgındı. Espriyi anlamadan sordu: “nereden buldun bunu?” “Çin Konsolosluğundan.” (Tüm salon kahkahadan kırıldı. Ne keskin zeka ama…)
Sükut İkrardan Gelir
Oturum başkanı Yılmaz Uyar “Nezih Uzel, Refi' Cevad Ulunay ekolünün son temsilcisidir.” dedi. Sonra bir hatırasını bizlerle paylaştı:
Nezih bey kütüphanesinde El Yazması Marifetname'yi aramış, aramış. Yok. Bulamamış. Çalındığına kani olmuş. Evine zaman zaman gelen birinden şüpheleniyormuş. Çok geçmeden bu adam vefat etti. Cenazesine ben de gittim. Baktım, Nezih Bey tabuta eğilmiş bir şeyler fısıldıyor. Sonra gülerek yanıma geldi. “Hayrola, ne oldu?” diye sordum. “Sükût ikrardan gelir değil mi?” “Evet” “Cenazeye kitabımı çaldığını söyledim. O da sükût etti. Demek ki o çalmış.”
Misafirler Ve Vedâ…
Ayasofya Müzesi Müdürü Haluk Dursun'da izleyiciler arasındaydı. Şevket Eygi'nin dediği gibi, Galatasaraylı olarak, Nezih Ağabeyini yalnız bırakmamıştı. Sahneye davet edildi. Çok kısa bir konuşma yaptı. Sonra birkaç dostu daha kısa kısa konuşma yaptılar. Herkesin ortak duası: “nice elli yıllara üstad” idi. Ve çay-meyve suyu arası verildi. Seyircilerden sadece benim görebildiğim iki tanıdık sima vardı. Tarihçi Necdet İşli ve Marmaratör Üstün İnanç. Çaylar içildikten sonra musiki faslına geçildi. Dört hanende ve yedi sazendeden oluşan geniş bir koro, Türk sanat musikisinden seçme eserler sunarak kulaklarımızın pasını sildiler. Böylece güzel bir akşam daha geçirdik. Hem zihnimizi, hem kalbimizi, hem kulaklarımızı doldurmuş olduk.
Tarık Ablak yazdı
Edward Said'in Oryantalizm eserinin Pınar Yayınlarındaki çevirisini de Nezih Uzel yapmıştı.