Son devrin büyük âlimlerinden Prof. Dr. Ahmed Fehmi Ebusunne

"Geniş Ebusunne ailesinin başı sayılan Hocamız, köyünü ve aile fertlerinin eğitimini de hiç ihmal etmemiştir. Beldesinde açtığı dini okulda gençlerin dörtte üçü Ezher usulü okumaktadır. Emin Hocamız kendisiyle tâ 1951’den beri tanışıyor ve irtibatını hiç kesmemiş. Zira ondan hem hocalık hem de babalık muamelesi görmüş." Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Öğretim Görevlisi Hamdi Arslan yazdı.

Son devrin büyük âlimlerinden Prof. Dr. Ahmed Fehmi Ebusunne

Ebusunne Hoca, Ebusunne Hoca...

Tam olarak Prof. Dr. Ahmed Fehmi Ebusunne Hoca. (1909-2003)

Ne kadar çok duyardık ismini merhum, mübarek ve muazzez Emin Saraç Hocamız’dan…

İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü bittikten sonra bir Arap ülkesine gitme yollarını araştırırken önümüze Mekke-i Mükerreme imkânı çıktı birden. Sonradan Emin Hocamız anlattı: Riyad’da 1977 yılında Fıkıh Kongresinde muhterem Ebusunne Hocamızla karşılaştık. Türkiye’deki ahvali sordu, anlattım. Sonra “Bazı iyi talebelerimiz var, Mısır’a gitmek isterler. Ne dersiniz?” dedim. Cevaben: “Niye Mısır’a? Gönder bana Mekke’ye. Hem Kâbe var hem de imkânlar Mısır’dan daha iyi. Merak etme. Bizim idaremiz altında okurlar...” buyurdu. Böylece bizim talebe Mekke’ye, Ummul-Kura Üniversitesi’ne gitmeye başladılar.”

Yani Ebusunne Hocamız sebep ve vesile olmuş, onlarca talebenin Mekke’ye gitmesine. Allah razı olsun her iki üstadımızdan.

Emin Hocamız kendisiyle tâ 1951’den beri tanışıyor ve irtibatını hiç kesmemiş. Zira ondan hem hocalık hem de babalık muamelesi görmüş. Hemen her hafta Cuma günleri Ezher talebesi olan Emin Hocamız’ı, kardeşi Osman Saraç’ı, Ali Arslan Aydın gibi Türk öğrencileri Hulvan’daki evine öğle yemeğine çağırırmış ısrarla. O sıralar Mısır’daki Türk öğrenciler maddi açıdan epey sıkıntı çekmektelermiş.
 

Kimdir bu hocaların hocası Ebusunne adlı zât-ı muhterem hocaefendi?
Kendi yazdığı makalesinde hayatı hakkında kısaca şu bilgileri vermekte:

“1909 yılında El-Cize vilayetinde doğdum. Dedem merhum Şeyh Mahmud Halife Ebusunne’de hafızlığımı, talim, tecvid, nahiv ilimlerini tamamladım. Bizim zamanımızda ketatîb denen mahalle mekteplerinin çok önemli yeri ve tesiri vardı eğitimde.

1921 senesinde Ezher programlarına başladım. İlköğretim ve liseyi Kahire’de tamamladım. Okul dersleri yanısıra kitap okumaya, özellikle fıkıh ve edebiyat kitaplarına düşkündüm.

1927 yılında Ezher ders programları yenilendi. Kadim derslere ilave olarak biyoloji, fizik, kimya, matematik, coğrafya, tarih gibi dersler de okuduk.

1931’de âlî (yüksek okul) kısmına geçtim. Bir taraftan da Edebiyat Fakültesi derslerine katıldım. İkinci sene Ezher’de nizami olarak Şeriat, Usuluddin ve Arap Dili fakülteleri açıldı. Ben Şeriat Fakültesi’ne kaydoldum. Çok sıkı bir çalışmayla burasını başarıyla bitirdim.

1935 yılında fakültede yüksek lisansa başladım. 1940 tarihinde fıkıh-usul-i fıkıh ve teşri’ tarihi alanında âlimlik (sonradan doktora denen) pâyeye nail oldum. Tezimin başlığı (Fukaha ve Usul Alimlerine Göre Örf) idi. Bu yeni sisteme göre Ezher’de ilk defa doktora pâyesi alan ben oldum.

1941 senesinde Şeriat Fakültesi’ne öğretim üyesi olarak tayin edildim, çeşitli merhalelerden geçerek profesörlük pâyesine nail oldum. 1974 senesinde yaş sebebiyle emekli oldum.

Bu arada Ezher tarafından dış ülkelere de hoca olarak gönderildim. 1960-61 yılında Şam Şeriat Fakültesinde, 1962’de Libya’da Hukuk Fakültesinde, 1967’de Bağdad Üniversitesinde Hocalık yaptım. 1972 yılından beri Mekke’de Melik Abdulaziz Üniversitesinde bulunuyorum. Sonradan adı Ummul-Kura Üniversitesi oldu.

1980’de Mısır Ezher Üniversitesine bağlı İslami Araştırmalar Akademisine üye seçildim. Rabıta’ya bağlı Fıkıh Akademisi üyeliği 1983 yılında oldu.”

Ebusunne Hoca’nın eserleri:

1- Fukaha ve Usulcülere Göre Örf (doktora tezi)

2- El-Vecîz (Usulü Fıkıh)

3- İslam Fıkhında HAK nazariyesi
4- İslam’da kadının siyasi hakları

5- İslam Fıkhında Akid nazariyesi

6- Evlilik Akdi

7- Makasıduş-Şeria (Şeriatin Yüce Amaçları)

8- İslam İktisadı
9- Usulü Fıkıh Dersleri

10- Akid, Mülkiyet ve Tazminat Nazariyesi

11- Uluslararası birçok ilmi toplantıda sunduğu tebliğler.

Ebusunne Hoca, eserlerinde takip ettiği usül hakkında şöyle diyor:

“Takip ettiğim metod, Kur’an’dan, Sünnetten, ulemanın icmaı, kıyas ve mesalih-i mürseleye dayalı sahih şer’i delillerden alınmıştır.”

Çok sayıda master ve doktora tezi yönetmiş olan Ebusunne Hocaefendi’den alınan bazı tezler:

-Ruhsat ve Azimet

-Kazâ (hakimlik) Usulleri

-Fıkh-u Ömer

-Makasıduş-Şeria

-Sükutun Delaleti

-Ref’ul-Harac

-Hata nazariyesi

-İslam’da nakidlerin geçirdiği tekamül

-İslam İktisadında Mali Siyaset

-İslam’da Çalışma hükümleri

-Alışveriş Akdinde Ecel (Müddet)

-Vakıf’da İslamın Tesirleri

“Hoca olarak tayin edildiğim günden beri, talebelerime en bol şekilde dağıtmaya önem vermişimdir. Temenni ederim ki yazdığım kitapların yeniden baskıları yapılsın. Ezher-i Şerif de tekrar eski kuvvetli ilmi seviyesine kavuşsun da dahilde ve hariçte İslam davetini güçlü, verimli şekilde yerine getirsin…”

Ebusunne Hoca’nın sosyal yönü:

Geniş Ebusunne ailesinin başı sayılan Hocamız köyünü ve aile ferdlerinin eğitimini de hiç ihmal etmemiştir. Beldesinde açtığı dini okulda gençlerin dörtte üçü Ezher usulü okumaktadır. Açtığı Kuran kursunda 800 öğrenci okumaktadır, her yıl 13 hafız mezun olmaktadır. Bunlar arasında Kuran ezberleme yarışmaları yapılır, Kadir gecesinde ödülleri Hocanın evinde dağıtılır. Ebusunne Hoca ayrıca İslami usullere uygun kabristan, dispanser, tarım merkezi, ptt binası, ilkokul… v.b. birçok müesese kurmuştur.

Ebusunne Aile Birliği’ni kurarak aile ferdleri arasındaki çeşitli sorunları çözüme kavuşturmuştur.

Hayatı boyunca ilim irfanla, talim, tedris ve irşadla meşgul olan Hocamız 23.Receb.1424 / 20.Eylül.2003 cumartesi gecesi Mevlasına mülaki oldu. Rabbim garîk-i rahmet eylesin. Cennetteki makamını âlî kılsın.

Mekke’deki Türk talebeleriyle alakası:

Ebusunne Hocamız, Mekke’de dedemiz gibiydi. Evi bize daima açıktı. Merhum Emin Hocamız sebebiyle bizi torunları gibi görürdü. Devamlı yanına giden Türk talebeleri arasında Abdullah Özcan, Casim Karanfil, Ahmed Efe, Mustafa Demirkan, Halil İbrahim Kutlay, İsmail Yüksek, Salim Sancaklı, Hıfzı Öztürk gibi arkadaşları hatırlıyorum.

Bazen akşam evine giderdim, gece yarısına kadar otururduk. Ama hiç boş bırakmaz, çeşitli kitaplar okuturdu. Çıkarken masa üzerinde en az 20-25 kitab kalırdı, okunmuş, bakılmış, müracaat edilmiş olarak. Bazen de o zaman daha küçük olan kızım Selva’yı götürürdüm. Kızım Yasin suresini ezberlemişti, Hocaya okurdu. Hoca “Ya bintel-Kuran, maşallah” diye sever, hediye verirdi.

Bazen gece 11’den sonra Kabe’ye tavafa götürürdüm. O zamanlar şimdiki gibi çok kalabalık olmazdı. Beraberce çok tavaf ettik o saatlerde. Ah ne tatlı lahzalardı o vakitler... Bir keresinde tavaf esnasında: “Şimdi hatmim bitti, gel bi dua edelim.” Ve uzun uzun dua okudu.

Bir Beraet kandili akşamı evinde bana: “Orada bir kitap var, getir, biraz oku” dedi. Okudum biraz, dinledi. “Bilir misin, bu nüshayı Sultan Abdulhamid ra dedeme göndermiştir, ondan bana kaldı, daima okuruz.” dedi.

Bir gün fakülteye giderken koluna girdim, doktora talebelerine dersi vardı. İzin aldım, ben de sınıfta bir kenarda oturdum, dinledim. Talebeler yaşlı başlı 40-50 yaşında adamlar. Hemen soru sormak istediler. Hoca, “Bekle, bekle…” diye hepsini susturdu. Tam birbuçuk saat durmaksızın dersi takrir etti. Sonunda: “Şimdi var mı sorusu olan?” dedi. “Allah razı olsun üstad, muhtemel bütün süallerimizi de takrir esnasında cevapladın” dediler. Hoca: “Evladlar, ben bu dersleri 50 senedir okutmaktayım. Sizden gelecek bütün süalleri de hemen hemen biliyorum. Dersi ona göre veriyorum. Tabii ki dikkatli dinleyen öğrenci, bütün sorularına cevapları bulur benim dersimde.” dedi ve herkesi ilmine ve üslubuna hayran bıraktı.

Bir defasında: “Bu müsteşrikleri çok abartıyorlar. Libya’da hukukta hocayken dediler ki: “Fransa’dan bir alim geldi, şöyle büyük, şöyle iyi…” Dinlemeye gittim. Bir de ne görelim? Adam bizim Kuduri kitabının sadece dörtte birine vakıf, gerisinden haberi yok. Yahu, ben Kuduri’nin tamamını ilkokul 4. sınıfta ezbere biliyordum…”

Bir akşam üniversitede bir doktora tez tartışmasına katıldı, gece saat 3’e kadar sürdü. 600 sayfalık tezi tartışırken, öğrencinin yanlışını da ezberden sayfa ve satırıyla söylüyor, doğru cevabı da ezberden naklediyordu. Müthiş parlak bir zekâ sahibi olarak herkesin hürmetini celbetti.

Kuran’ı çok okurdu. Kimse kendisini meşgul etmezse günde en az 5 cüz okuduğunu söylerdi. Mısır kârilerinden Muhammed Minşavi’yi severdi, “La ğubare aleyh, ona söz yok.” derdi.

Bir defasında tam üniversite kapısına yaklaşmışken bir fetva sordum. “Yazılı sor, ona göre cevap verelim. Şifahi ifadeler değişebilir, iltibas olur.” dedi.

Afrika’daki bazı tarikatlerin hareketli zikirleri hakkında: “Onlar hoplaya zıplaya o yabanileri camiye sokuyorlar ya işte, ne güzel. Ondan sonra senin benim işimiz başlar. Onlara dini ve fıkhı öğretmeye başlarız.” demişti.

Türkiye baskısı Buhari nüshası almış ama fihristi ve sayfa başlarında bab isimleri yoktu. “İstediğim bölümü bulamıyorum hemen, zor oluyor.” dedi. Aldım kitabı ve her sayfa başına babını, bölümünü tek tek yazdım. “Buhari’yi her açtığımda sana dua ediyorum, artık istediğim yeri kolayca buluyorum, sağol...” diye dua buyurmuştu.

Bir şefkat ve vefa abidesi olan üstaz-ı celil, Mustafa Demirkan Hocamız'ın vefat eden annesinin akşam Kabe’de kılınan cenaze namazına katılmış, sonra da nasıl geldiyse Cennet-i Mualla’daki mezarına da gelmiş ve telkin vermişti.

Rahmetullahi aleyhim ecmain...

 

Hamdi Arslan

Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Öğretim Görevlisi

YORUM EKLE
YORUMLAR
Abuzer Şahin
Abuzer Şahin - 1 yıl Önce

Ellah razı olsun muhterem hocam

Âli ÖZKAN
Âli ÖZKAN - 1 yıl Önce

Alimler yer yüzünün kandillerine nebinizin varisleridir. Filhakika biz hamdi hocamızı seviyor ve Allah cc ömrünü uzatsın ve başımızdan eksik etmesin.

banner36