Malcolm X’in şehadetinin yıl dönümü vesilesi ile başladığımız Amerika’daki siyahi Müslüman hareketin öncülerine dair yazı dizisinde şimdiye kadar “Kara Panter” Dhoruba bin Wahad’ı, FBI tarafından öldürülen İmam Luqman’ı ve son olarak da dünyaca ünlü hatip İmam Siraj Wahhaj’ı ele almıştık. (yazı dizisine şuradan ulaşabilirsiniz). Şimdi sıra, hakkında yazı yazmanın çok daha zor olduğu, Dhoruba bin Wahad ve İmam Luqman gibi pek çok isme ilham veren, siyahi hareketin daha da merkezinde yer alan İmam Cemil el Emin’e geldi.
Yazı dizimize konu olan birçok siyahi Müslüman gibi Cemil el Emin de bir mühtedi. 1943’te dünyaya geldiğinde ona verilen ad Hubert Gerold Brown olmuş (nitekim daha sonraları siyahi hareket içerisinde eylemlere başladığında H.Rap Brown olarak bilinecektir). Biz de önceki yazılarımızdaki adete uyarak ihtida hikayesine gelene kadar kendisinden ilk adıyla bahsedelim.
“Amerika kendi görüşünden caymazsa onu yakıp kül edeceğiz”
Bu çarpıcı sözün sahibi olacak kadar sisteme duyduğu tepkiyle yanıp tutuşan Brown’ın yaşamını tek kelimeyle özetlemek zor olmaz: “Mücadele”. 60’lı yıllarda henüz körpe bir genç iken Lowndes County Özgürlük Hareketi ve Student Nonviolent Coordinating Committee (SNCC-Şiddete Başvurmayan Öğrenci Organizasyon Komitesi) içerisinde rol alıp ömür boyu sürecek mücadelesine başlar Brown. SNCC o dönemlerde Kara Panter Partisi ile işbirliği içerisinde olan bir gençlik organizasyonudur. Brown da SNCC’nin “adalet bakanı” olarak görev alır ve 1967’de başkanlığına gelir. Her ne kadar SNCC’nin adında “nonviolent” yani “şiddet içermeyen” gibi bir kelime yer alsa da Brown’ın tamamen şiddetten kopuk olduğunu söylemek pek mümkün değil. Hatta Brown ve yoldaşı saydığı yakın bir arkadaşının 60’ların ortasında, o dönemde siyahi hareketler üzerinde etkili olan Martin Luther King Jr.’ın şiddet karşıtı ve entegrasyon yanlısı politikalarına karşı bir tavır takındığı da söyleniyor. Bu dönemde alternatif olarak “Siyah Güç” sloganıyla çok daha aktif, çok daha eylemsel bir çizgiyi savunmaktadırlar.
Nitekim Brown’ın eylemleri, ırkçılığın kol gezdiği bir dönemde başına dertler açmaya başlar. 1967’de henüz yeni SNCC Başkanı olmuşken isyanda gözaltına alınır ve hakkında dava açılır. Ancak dava başka bir şehre nakledilir. İki SNCC elemanının adının karıştığı meçhul bir bombalı saldırı hadisesinden ötürü yargılama sürecinde aksaklıklar yaşanır. Bu sırada Brown 18 ay ortadan kaybolur. Ta ki 1971 yılında polisle girdiği bir silahlı çatışma ile tekrar ortaya çıkana dek… İddialara göre Brown, New York’te bir bar soygununa teşebbüs edecekken polisle çatışmaya girmiştir ve tutuklanmıştır. Ancak hatırlatmam gerekir ki bu olaylara dair bilgilerin sahihliği tartışmalı. Hatta Cemil el Emin’in geçmişine dair birçok şey günümüzde dahi tartışılıyor. Bir yanda ırkçı politikalar izleyen devletin kara propaganda aygıtı, diğer yanda şiddet eylemlerinden uzak olduğu iddia edilemeyecek siyahi hareket mevcutken iki tarafın da anlatılarına şüpheyle yaklaşmak en iyi seçenek gibi duruyor. Sadece Brown’ın politik şiddet yanlısı bir siyah olduğunu, siyahi harekete bu şekilde yaklaştığını, hatta “Beyazların sisteminin hâkim olduğu ABD’ye” birçok şeyi reva gördüğünü biliyoruz. Vietnam Savaşı’na karşı çıktığı vakitlerde kullandığı söylemler de zaten beyazların Amerikası ve siyahlar arasında kesin ayrımlar yaptığını gösteriyor.
En nihayetinde 1971’deki hadiseden sonra Brown hapse girer. Daha önce Dhoruba bin Wahad’ın hikâyesinde (ve eminim ki daha nicesinin hikâyesinde) olduğu gibi ihtidası parmaklıkların arkasında olacaktır. Hatta aynı yıllarda hapse düşen Dhoruba’nın ihtidasına sebep olan kişi de bizzat Brown’ın kendisidir. Brown parmaklıklar arkasında yaptığı fikir muhasebesi ve söylendiği kadarıyla Malcolm X’in korumalığını yapmış bir zatın etkisi neticesinde Cemil Abdullah el Emin olarak zindandan çıkar. Atlanta’ya yerleşir ve bir manav açar. Aynı zamanda kendini irşad faaliyetlerine verir, bir manevi lider, bir sosyal aktivist hüviyetinde eylemlerini sürdürür. Bilhassa kendi yaşadığı bölgede yaygın olan uyuşturucu ve kumara karşı mücadele verir. 1980’e kadar Dar-ül İslam isimli çatı oluşumun lideri olarak yaklaşık 10.000 kişiye rehberlik eder.
Özgürlüğü istemek yeterli değil
Emin’in hikâyesine, onun 1971’de hapse düşmeden önce yargılandığı yıllarda –anlaşıldığı kadarıyla açlık grevindeyken- yazdığı bir mektupla ara verelim:
“Hiçbir köle doğal yollardan ölmemeli. Bir nokta vardır ki tedbir biter, korkaklık başlar.
Mahkum edildiğim her gün için yemeği de suyu da reddedeceğim.
Benim açlığım insanlarımın özgürlüğü içindir
Benim susuzluğum zulmün bitmesi içindir
Ben siyasi bir mahkumum, inandıklarım (siyahiler özgür olmalı) için mahkum edildim. Devlet kendi faşist doğasına göre doğru pozisyonu alıyor. Onlar değişemez, sessiz kalmalılar. Bu devlet insanoğlunun düşmanı haline geldi.
Bu daha fazla bizim özgürlük yolumuzu tağyir edemez. Bizim insanlarımız için ölüm, kölelikten ve zulümden çıkış tek yolu oldu. Yolu diğerlerine açmalıyız.
Bizim ölmek için rızamız artık mücadele etmek için olan isteğimizi ortadan kaldırmamalı, bizim mücadelemiz ırkımızın yaşayıp yaşamayacağını belirleyecek. Özgürlüğü istemek yeterli değil. Direnişten hücuma geçmeliyiz. Başkaldırıdan isyana…”
Kuzey Amerika İslami Şura Konseyi’nin kurucularından biri
Cemil el Emin’in Müslüman bir kanaat önderi olarak faaliyetleri devam etmektedir. Ancak geçmişindeki sisteme karşı radikal duruşu hâlâ –yeni bir düşünsel altyapıyla da olsa- devam etmektedir. Geçmişte politik şiddet yanlısı fikirleriyle kitleleri mobilize eden Emin, zaten zamanında Amerikan devletinin siyahi hareketlere karşı kurduğu COINTELPRO’nun ve onun uzantısı olan her türlü devlet gözetiminin her daim hedefinde olmuştur. Bir Müslüman olarak faaliyetlerine devam etmesi anlaşıldığı kadarıyla bu algıyı pek değiştirmemiş, zira Emin’in sık sık örgütlü yapıların tepesinde yer alması, siyahiler üzerindeki etkisi ve içerisinde yer aldığı İslami oluşumların zaman zaman Amerikan kamuoyuna çok ters gelen konumlarda bulunması (Keşmir’deki isyanlara katılan üyeler, illegal silahlanma, bir dönem oldukça tartışmalı bir isim olan Şeyh Ömer Abdulrahman’a verilen destek vb.) kendisini yine “sakıncalı” kimse yapmıştır. Bir zamanlar, mahkemesine gitmeyip ortadan kaybolduğu için FBI’ın en çok aranan 10 ismi arasına dahi girmiş biri için zaten çok farklı bir akıbet de beklenemezdi…
Faaliyetlerine devam eden El Emin, 1990’da American Muslim Council (Amerikan Müslümanlar Konseyi) başkan vekilliğine seçilir. 1993’te de Islamic Shura Council of North America (ISCNA- Kuzey Amerika İslami Şura Konseyi)’nın kurucu üyeleri arasında yer alır ki bu kurum Amerika’daki Müslümanlar arasında etkili olan kurumlardan biri olarak addedilmektedir.
1969 yılında otobiyografisini anlattığı “Die Nigger Die!” (Geber Zenci Geber!)” kitabında döneminin mücadelesini anlatmış olan Emin (o dönemler Brown), 1993 yılına gelindiğinde “Revolution by the Book: The Rap is Live” (Kitap ile Devrim: Rap Hayatta) kitabını yazar ve şöyle der: “Ne zaman ki ABD’nin anayasasına eleştirel bir gözle bakmaya başlarsak o zaman bu anayasanın özünün Allah’ın emrettiğiyle taban tabana zıt olduğunu görürüz.”
Bir siyahın Müslüman olduğu zaman İmam Cemil El-Emin gibi olmasından korkuyorlar
Yıl 2000’i gösterdiğinde ise Cemil el Emin’in hayatında günümüze kadar sürecek yeni bir dönem başlayacaktır: Hapis hayatına dönüş. Emin’in adı 2000 yılında Fulton County’de 2 polisin vurulması (neticesinde biri öldü) olayına karışır. Vurulan iki polis Emin’in evine bir gözaltı emrini yerine getirmek üzere gitmektedir. Bu sırada bir arabanın içinden çıkan fail onlara ateş eder ve gider. Şüphelerin üzerinde toplandığı Emin ise hadiseden kısa bir süre sonra Alabama’ya seyahat etmektedir ve orada polis tarafından gözaltına alındığında iddia edildiği kadarıyla çelik yelek giymiş durumdadır. Yine iddialara göre arabanın, cinayet silahının bulunduğu yerler de Emin’i işaret etmektedir (itiraf etmek gerekir ki hukuki açıdan kuvvetli bulgular). Nitekim vurulan ve hayatta kalan polis de kendilerine ateş edenin bir siyah olduğunu söylemiştir. En nihayetinde failin Emin olduğunu yüzde yüz kanıtlamasa da bu yönde kanaat getirmek için yeterli bulgulara eriştiğine inanan mahkeme Emin’i müebbet hapis cezasına çarptırmıştır.
Mahkemenin bu kararını Emin’e komplo olarak görmüştür birçok kişi ve kurum. CAIR (Council on American-Islamic Relations, the AMC (American Muslim Council), ISNA (Islamic Society of North America) ve the Muslim American Society gibi belli başlı Müslüman kuruluşları duruma itiraz etmiştir. Nitekim mahkemenin dayandığı bulgulara karşı getirilen açıklamalar da mevcuttur (özellikle Emin’in kardeşinin izahatları). Burada, Dhoruba Bin Wahad’ın bu meseleyi nasıl gördüğüne bakalım:
“Bir siyahın Müslüman olduğu zaman İmam Cemil El-Emin gibi olmasından korkuyorlar.
İmam Cemil El-Emin bu hareketi başlattığı zaman çevresinde yasalarca suç sayılabilecek pek çok şeyi ortadan kaldırdı. Mesela bölgesindeki uyuşturucu trafiğini temizledi. İyi insan, mücadeleci insan profili çıkarmak için mücadele etti. İmam Cemil El-Emin'in oluşturduğu ilk şey ezanın duyulabileceği bir yerdi. Önce bunu yaptı. Sonra cami, mescit çevresinde medrese, eğitim yerleri yaptı, çevreyi kötülüklerden temizledi.
İmam Cemil El-Emin de Hz. Peygamber (sav)'i örnek alıp, orda öyle bir sistem kurdu. Bu, ABD sistemi için bir tehlikedir. Çünkü hapisten çıkan insanlar suç işlemek yerine İmam'a biat etmek istiyor. Geçmişlerini silip temiz bir hayata başlamak istiyorlar. Ve Allah'ın askeri olmak istiyorlar. Gangsterlik yok, suç yok.
İmam Cemil El-Emin on yıla yakın bir süredir cezaevinde. Bir polisi öldürdüğü iftirasıyla bugün Colorado eyaletinde maksimum yüksek güvenlikli cezaevinde hücrede tutuluyor. İmam Cemil El-Emin için bu suçu işlediği vakit yaralandığını söylemişler çatışmada. Ama İmam olayın olduğu yerde bile değildi, farklı bir eyaletteydi.
Onu yakaladıklarında kendisinde herhangi bir yara izine dahi rastlamadılar. ABD hükümeti ona bir polisi öldürdüğü iftirasını atarak tutukladı. Polisin katili üç dört yıl önce suçunu itiraf etti, buna rağmen o hâlâ hapiste.”
En nihayetinde bu tartışmalar günümüze kadar geldi ve hâlâ sürmekte. Hatta artık tartışmalar Emin’in suçlu olup olmadığı tartışmalarının da ötesinde onun yaşlı biri olarak (şu an 71 yaşında) sahip olması gerektiği hapishane koşullarına sahip olmadığı üzerinden devam ediyor. (bu kampanyalardan birisi olarak şu siteye bakılabilir)
“Radikal” kelimesini sonuna kadar hak eden biri
Tüm tartışmalı noktaların, mücadele dolu bir yaşamın, ihtidanın ve kalan her şeyin özetini çıkarırsak sanırım Cemil el Emin, “radikal” kelimesini sonuna kadar hak eden biri. Siyahi Müslüman hareketin de önemli öncülerinden biri olarak tarihe adını yazdıracak. Birkaç cümlesiyle yazıyı bitirelim:
“Militanlık da politik olmalı. Kendimizi mazlum insanların mücadelesinin başlangıcı olarak görmeliyiz. Bizler bu ülkedeki tek mazlumlar değiliz. Biz sadece devrimin öncü kuvvetiyiz çünkü en sahiplenilmeyenler bizler olduk. Meksikalı Amerikanlar, Porto Rikolular, Kızılderililer, Japon Amerikanlar, fakir beyazlar; tüm bu grupların çarpışmak için sebepleri var…
…Eğer bu ülkeyi bir ahtapot gibi görürsek, ahtapotun kollarının dünyanın dört bir yanına uzandığını da görürüz. Vietnam gibi, Afrika, Latin Amerika gibi… Eğer bu ülkeler uzanan kolları keserse bu kolun yerine yenisi çıkabilir. Ama biz canavarın gözündeyiz, karnındayız. Bu yüzden bu canavarın beynini yıkabilmek bize mahsus!”
Ve Emin’den iki konuşma:
https://www.youtube.com/watch?v=Zl6YUevOxmc
https://www.youtube.com/watch?v=BB01Ae3ZfUo
Deniz Baran
Allah dünyadaki siyahilerin tamamını müslüman olmasını nasip eylesin amin