Allah’ın Rasulü Muhammed (salat ve selam ona olsun)’in eğitiminden, tedrisatından geçen nice yiğitleri bize taşıyıp tanıtmıştır tarih yazıcıları. Onlar gibi olmak, onlar gibi inanmak, onlar gibi yaşamak ve onlar gibi ölmek için Rabbimizin ilahî bağışıdır tarihî veriler. Adı için yaşamak ve her nefeste adını solumak için Allah (subhanehu ve teala)’ın…
Kıymetli Müslüman Mehmet Ayman’ın 89’da Kayseri’de yazdığı ve ‘91 yılında Konya yayınevlerinden Esra Yayınları tarafından yayımlanan ‘İslam Kahramanları Serisi’nin 6. kitabıdır Bir Şehid Örneği Abdullah Bin Revaha. Saadet asrının şehadet sevdalısı sahabelerindendir o. O güzel şehit sahabeyi, bu müstakil eser vesilesiyle daha yakından ve daha tafsilatlı öğreniyoruz. Yaşamların en güzelini, en berrağını, en eşsizini, en muhteşemini ve en soylusunu bize miras bırakanlardandır o.
Bedir’e, Hendek’e, Hayber’in fethine kan olan, can katanlardandı
İkinci Akabe Bey’atında “Ya Rasulallah! Sana, on iki havarisinin Meryem oğlu İsa (a.s.)’ya bey’at ettiği gibi bey’at ediyorum.” diyerek iman yolunu, ihlas yolunu, ihsan yolunu ve dahi cihad yolunu tercih eden Müslümandır Abdullah bin Revaha (Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun). Yıldızlardan bir yıldız, öncülerden bir öncü idi o. Malıyla, canıyla ve kanıyla İslam davasını göğüslemiş; kendi zamanlarından tüm zamanlara ulaşacak/yetecek bir numunelik teşkil etmiş hem iman, hem cihad ve hem de Rasul (aleyhisselatu vesselam) erlerinden biriydi Revaha’nın civanmert oğlu Abdullah. Dillere destan, gönüllere ferman ahlakıyla, dertlilere derman cömertliği ve adaletiyle, bilinç ve eylem noktasında kendisini geliştirme yolunda gösterdiği gayretiyle ve tarih boyunca adı anıldığında hep akla gelen şairliğiyle ilklerimizin, öncü Kur’an neslinin en etkin örneklerindendir o.
Eserde belki de en dikkat çekici bölüm olarak şu olayı öne çıkarabiliriz: Şuara Suresinin “Şairlere ancak azgınlar uyar…” mealindeki 224. ayeti inzal olunca içlerinde Abdullah b. Revaha’nın da bulunduğu üç mümin/muvahhid Peygamber şairi (diğerleri Hassan b. Sabit, Ka’b b. Malik’dir) büyük bir üzüntüyle Rasulullah’a gelerek kendilerinin bu ayet karşısında konumlarının ne olduğunu sorarlar. Allah’ın Rasulü de bunun üzerine, iman edip salih amel işleyenlerin, Allah’ı çok ananların ve haksızlığa uğradıklarında haklarını alma mücadelesine girişenlerin istisna olduğunu belirten aynı surenin, aynı zamanda son ayeti olan 227. ayetini hatırlattığında yüreklerine su serpilir. Hayatlarına ayetlerin, vahyin müdahale ettiği bahtiyar kullardan olmak onların nasibineymiş.
Baktığın gözüne, konuştuğun diline, işittiğin kulağına, tuttuğun eline, yürüdüğün ayağına, düşündüğün zihnine vahyin elinin değmesi ve ölçü vermesi kadar daha muazzam bir şey olamazdı şu misafiri olarak ömür sürdüğümüz dünya âleminde! İşte o canlar, yani tüm vahiy çocukları evrensel boyutta bir Kur’an dünyası kurmuşlar, Kur’an deryası akıtmışlardı. Ayet iner, yürürler; ayet iner, koşarlar; ayet iner, coşarlar; ayet iner, gülerler; ayet iner, ağlarlar; ayet iner, vururlar; ayet iner, dururlar; ayet iner, konuşurlar ve ayet iner, susarlar… Var mı daha ötesi?
Kuba mescidinin inşasında hem bedenini hem de şairliğini konuşturmuştu Abdullah b. Revaha. Yine Bedir’e, Hendek’e, Hayber’in fethine kan olan, can katanlardandı.
Ve Mute savaşı/destanı günü geldiğinde, Peygamberlerin mührü Muhammed Mustafa (s.a.v.)’nın emriyle Zeyd b. Harise, Cafer b. Ebi Talip ve Abdullah b. Revaha’dan oluşacak sancak değişimi, nam-ı diğer sancak yükseltme/düşürmeme girişimi belli olunca… Revaha’nın oğlu için şehadet güneşi doğuyordu. Doğmasına doğuyordu; lakin, lain şeytan boş durmuyordu. Şimdiye değin hiç olmadığı kadar Abdullah’ın aklını ve kalbini çelmeye yemin içmişti sanki. Ama mümin yürek dinler mi, anlar mı, yol verir mi ona hiç!
Ama şehadet, sevdalısını hiç bekletir miydi?
Burada hemen Zaman Yayıncılık’ın 80’lerin sonları 90’ların başlarında ümmet için yapılan en güzel işlerden birisi olan ve hemen hemen hepsinin başında “la ilahe illallah” fragmanı bulunan, bant tiyatrolarından Mute Destanı’nı hatırlamadan geçmenin mümkünatı yok. O bant tiyatrosu albümünde İbn Revaha’yı İbrahim Sadri’nin sesinden dinliyoruz. İblis’in ayartmalarına karşı verdiği amansız mücadeleyi unutamıyoruz. Nefsiyle verdiği savaş tarihlere kaydedilmişti; kaydedilmek ne kelime, kazınmıştı adeta. Nefsinin şerri ve kötülüğü temsil eden/harlayan/körükleyen yanı, durmadan ona savaştan ve ölümden/şehitlikten uzaklaşmasını telkin ediyordu. Ama o soruyordu nefsine, “seni şehitlikten alıkoyan nedir?” diye. “Eğer karımsa, boşuyorum; kölelerden mahrum kalmaksa, azat ediyorum; bağlar-bahçeler ise Allah’a ve Rasulü’ne bırakıyorum” meyanında sözler sarf ediyordu… Ama şehadet, sevdalısını hiç bekletir miydi? Şehitler yurdu, kucak açmış erini gözlemekteydi artık. Ve nihayet, Peygamber şairi Abdullah (r.anh) 55 yaş sularındayken en güzel son olan şehitlikle Rabbine kanatlanıp uçuvermişti.
Tevhid tarihinin muvahhid simalarından birisi olan Abdullah b. Revaha’yı, bize ihlaslı kalemiyle yirmi yılı geçkin zaman önce ulaştıran Mehmet Ayman’a şükranlarımızı arz ederken, fısıltı gazetesinden aldığım habere göre, Esra Yayınları Bir Şehid Örneği Abdullah bin Revaha kitabı için baskı tazeleme yoluna gidecekmiş. Gayet iyi olur. Zira o zamanın şartlarından olsa gerek ki, mevcut baskı üzerinde pek çok müdahale edilmesi gereken bölümler göze çarpıyor.
Mehmet Ayman’ın ayrıca İnsan Yayınları’ndan çıkan Gazzali’de Bilgi Sistemi ve Şüphe isimli bir eseri daha var. Hayatına milli eğitim kurumlarının birinde öğretmen olarak devam eden ve Kayseri’nin yerel gazetelerinden olmakla birlikte, aynı zamanda “kültür gazetesi” ünvanını almayı en çok hak eden Kayseri Gündem’de de haftanın belli günlerinde yazılar yazmakta kendisi.
Abdullah bin Revaha gibi yolumuzu aydınlatan, davamızın meş’aleleri olan sahabeler, gün geçtikçe hayatımızdaki model şahsiyet olma önemini daha fazla hissettirmektedirler. Bu hissedişin hayırlar getirmesini ve Müslümanların örnekliklerle dolu tarihlerini yeniden başlatmalarını sağlayacak güce ve etkinliğe sahip olmalarını Rabbimizden niyaz ediyoruz.
Fatih Pala yazdı