Sanatlar sahibi bir köprü insan Düzgünman

Türbedarlık, Mustafa Düzgünman'ın ifa ettiği tüm sanatlardan daha üst bir sanat. 26 yıl burada kâmillik çilesini doldurmuştur Düzgünman. Metin Erol yazdı..

Sanatlar sahibi bir köprü insan Düzgünman

Pek kıymetli Ahmet Yüksel Özemre ile yolu bir şekilde kesişmiş olanlar öyle sanıyorum ki onun Üsküdar’da Bir Attar Dükkanı isimli kitabını okumuşlardır. Lise yıllarımda hayatımı değiştiren eserlerden biri olan Üsküdar’da Bir Attar Dükkanı, yalnızca hayatı daha doğru kavramamı sağlamamış; bunun yanısıra içinde mündemiç her biri pek kıymetli şahsiyetleri de bana tanıtarak yeryüzünde bulunuyor oluşumun manasını da kavramama kolaylık sağlamıştı. Bu açıdan gerek Ahmet Yüksel Özemre, gerekse de Üsküdar’da Bir Attar Dükkanı içinde yer alan değerli zevat-ı kîram bendeniz için pek kıymetlidir.

Meşhur attar dükkanının sahibi

Üsküdar’da Bir Attar Dükkanı, Ahmet Yüksel Özemre Hoca'nın çocukluk ve gençliğinin geçtiği ve onu her açıdan beslemiş olan bir attar dükkanıdır. Buradaki mümtaz şahsiyetlerden biri ise bendenizin bu kitapla tanıdığı Mustafa Düzgünman’dır.

Mustafa Düzgünman, Üsküdar'da yüzyılı sırtlayıp taşımış küçük bir attar dükkanının gözetenidir. Düzgünman, babadan kalma mesleği geçimini sağlamak için devam ettirmiştir. Ancak bu geçimhanesi sıradan bir attar dükkanı değil; içinde pek kıymetli sohbetlerin yapıldığı, pek değerli şahsiyetlerin oturup kalktığı bir hoş muhabbet bahridir aynı zamanda. Bu muhabbet dükkanında Mustafa Düzgünman'ın sevdası attarlıktan ziyadedir. Onun derdi, kaş ve bulut anlamındaki Farsça kelimeden oluşan ve klasik Türk sanatları içinde mümtaz bir yeri olan ebru sanatıdır. Ebru sanatının yaşadığı dönem içinde piri olan Mustafa Düzgünman Hoca'nın bu küçük dükkanda yaptığı ebrular dünya müzelerini süslemiştir.

Ebru teknesinin başına her oturuşunda Fatiha okurdu

Mustafa Düzgünman Hoca için ebru kendisini bulduğu, kendi ontolojisine doğru yol aldığı bir edimdir. Eşref Ede Efendi'den aldığı edeb ve Necmeddin Okyay Hoca'dan öğrendiği irfan ile sanatını icra eder Mustafa Düzgünman. Ebru teknesinin başına oturduğu vakit, "Bismillah" der ve hemen kendisinden önce bu sanatı icra eden nice zevat-ı kirama, kendisine bu işi aşılayan değerli hocalarına, ebru yaparken kullandığı malzemeleri o günlere taşıyanların ruhlarına bir Fatiha okur. Kur'ân-ı Azümüşşân'ın bereketiyle sanatını icra ederdi Mustafa Düzgünman.

Günümüzde bu kıymetli fiili ifa eden pek değerli büyüklere bendeniz de şahit olmuşumdur. Yazı çizi işiyle meşgul olmaya çalışan bendeniz için, kıymeti sırr-ı kalbimde mündemiç pek değerli biri şöyle buyurmuştu: "Eline aldığın bir kitaba başlamadan onun müellifine, eğer çeviri eser ise hem müellifine hem çevirenine ve o kitabın senin eline gelmesine vesile olan tüm kişilere bir Fatiha oku. Daha sonra kitabı aç. Böylesi hem berekettir, hem emeğin bir nevi karşılığıdır." Mustafa Düzgünman Hoca, bu incelikle hareket eden ve bunu ders verdiği tüm talebelerine aşılayan bir değerdir. Bu açıdan bakıldığında Düzgünman'ın sanat kişiliğinin üzerinde bir ilim ve irfan kişiliğinin olduğu şüphesiz.

Hezârfen (bin sanatlı) olmasa da fünun (sanatlar sahibi) bir şahsiyet

Mustafa Düzgünman'ın elinden tutan, onun gerek ebru öğrenimi gerekse de diğer sanat alanlarındaki sergüzeştinde yanında olan hiç şüphesiz Necmeddin Okyay Hoca'dır. Necmeddin Okyay Hoca birçok sanatta behre sahibi olduğu için hezârfen olarak adlandırılmıştır. İcra ettiği tüm sanat dallarında uzmanlığı olduğu ve bu alanlardaki bilgisiyle talebe yetiştirmeye ehliyeti olduğu için hezârfen olarak anılan Necmeddin Okyay Hoca'nın en güzide talebelerinden olan Mustafa Düzgünman Hoca için ise hezârfen denmese de fûnun yani 'sanatlar sahibi' denmiştir. Hezârfen 'bin sanat sahibi' anlamına gelirken, fûnun 'sanatlar sahibi' anlamına gelmektedir.

Günümüzde sanatçı geçinen nicelerine bir bakmak gerek. İnsanların hız sayesinde bilgiye olan ulaşımlarının bunca kolaylaştığı bir dönemde yetişmiş nice sanatçılar… Şüphem yok ki içinde bulunduğumuz toplumun entelektüel denilecek, sanatçı denilecek kişilerinin, eski zamanlarımızın hezârfen dahi olamamış ancak fûnun sahibi olabilmiş bu güzidelerine kıyasla irtifaları nice düşük. Sanatlar sahibi olarak anılan Mustafa Düzgünman ebru sanatında, musikide -ki bilhassa Mevlid tevşihleri, Ramazan ilahileri, Devran ilahileri gibi son derece zor sahalarda- ehil olmuş, müezzinlik ve bestekarlık yapmış, bunun yanısıra klasik cild sanatında nice güzide örnekler vermiş biri.

Tüm bunların yanında Aziz Mahmud-u Hüdai Hazretleri'ne 26 yıl türbedarlık yapmış. Türbedarlık ise ifa ettiği tüm sanatlardan daha üst bir sanat. 26 yıl burada kâmillik çilesini doldurmuştur Düzgünman. Türbedarlık doğruluk, dürüstlük ve pek çok ahlaki özelliğe sahip kişilerin yapacağı bir iş. Kur'an-ı Kerim'in Bakara Suresi'nin 154. ayeti: "Ve lâ tekûlû li men yuktelu fî sebîlillâhi emvât, bel ahyâun ve lâkin lâ teş’urûn" gereği Aziz Mahmud-u Hüdai gibi nice mübarek zevata türbedar olmak, aynı zamanda o Hazretlerin hizmetinde bulunmak anlamına gelmektedir ki, bu ise en büyük sanatçılıktır. Düzgünman ifa ettiği nice sanatın yanında bu sanatı da hakkıyla yerine getirmiştir.

Musatafa Düzgünman, gerek yetiştiği muhit, gerek yetiştiği çevre ve gerek yaşadığı hayat boyunca yapıp ettikleri açısından pek değerli bir şahsiyettir. Günümüzde bu nevi incelik, ilim ve irfan üzere yetişen kişilere rastlamak pek güç. Onun kendi şiiriyle ifade ettiği gibi “Büyüklere boyun kesip aşka tapan kişiyiz” kabilinden kişiler bizim bu güzide kültür ve irfan dünyamızın yük taşıyıcıları olmuşlardır. Sene-i devriyesinde Mustafa Düzgünman’ı bir kez daha hatırlamak ve hatırlatmak bize nasip oldu. Dileriz ki onu tanıyan başkaları da onu başkalarına anlatıcı ve tanıtıcı olsun.


 

Metin Erol hürmetle yazdı

YORUM EKLE