Hazreti Suheyb (r.a.), “Suheyb ne güzel kuldur!” iltifat-ı nebevisine mazhar olup onu ananların anlamalarına güzellik katan bir güzelliktir. Bu yazıyı “Hz. Suheyb’i sevelim.” diyesim geldiği için yazıyorum. Çünkü Hz. Suheyb'i (r.a.) sevmenin Allah’a ve ahirete inanmakla doğrudan bir âlâkası vardır. Bunu da bizzat Efendimiz (s.a.), hadîs-i şerifinde belirtmiştir: “Bir kimse Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa bir ananın evladını sevmesi gibi Suheyb’i sevsin.”
Diyar- Rum’un öncüsü
Efendimiz (s.a.) bir hadis-i şerifte buyurmuşlar ki: “İslâm’da önde bulunanlar dörttür. Ben Arab’ın, Suheyb Rum’un, Selman Faris’in, Bilal de Habeş’in önde bulunanıdır.” Hazreti Suheyb, Musul civarında Nemr hanedanına mensub imiş. Bu sebeble er-Rumî veya en-Nemrî nisbesiyle anılır. Rum saldırısında esir düşer ve önce Benî Kelb aşireti tarafından sonra da azatlısı olacağı İbn Cüd’ân et-Teymî tarafından köle olarak satın alınır. Amcazadesi Hurman b. Elân da Hz. Osman’ın kölesidir.
Hz. Suheyb’in Arapça telaffuzunda Acemcenin tesiri, dilinde de pelteklik olduğu ve Rumcasının Arapçasından iyi olduğu söylenir. Bu sebeple Hz. Ömer’in (r.a.) “...Kendini Araba nispet ettiğini görmekteyim. Hâlbuki senin dilin Acemcedir (Arapça’yı düzgün konuşamıyorsun)” ikazıyla karşılaşmış ve şu cevabı vermiştir: “...Kendimi Araplara nispet etmeme gelince; Rumlar beni küçükken esir etti, ben de onların dillerini almış oldum. Ben küçükken Musul’da esir edildim. Daha sonra ailemi ve soyumu tanıdım.” diye cevap verir.
“Suheyb kârlı bir alışveriş yapmıştır!”
Hz. Suheyb sâbikîn-i evvelindendir. Müslümanlığını açıklayan ilk yedi kişiden biridir. (Bunlar; Hz.Peygamber, Hz. Ebubekir, Bilal, Suheyb, Habbâb b. Eret, Ammâr b. Yâsir ve Ammâr’ın annesi Sümeyye idi.) Müslümanların sayısı yirmi ile kırk arasındayken Efendimizin hakkında “Gözbebeğimdir.” buyurduğu, cennetin kendisine müştak durduğu Ammar b. Yasir (r.a.) ile aynı gün Erkam’ın Evi’nde Müslüman olmuştur. Müstad’afîndendir, yani ta’zib olunmuş sahabilerdendir. Çölde demirden zırh giydirilip işkenceye maruz kalmıştır. Müsned-i Ahmed’de Hz. Suheyb’in naklettiği uzunca bir hadis vardır. Bu hadiste sihirbaz yerine zahid bir kimsenin sözlerini dinlemeye başlayan ve sonra iman edip birçok kimsenin de hidayetine vesile olan bir çocuk anlatılır. Devrin zalim hükümdarının türlü türlü azaplarına rağmen dininden dönmeyen ve sebatı ile düşmanlarını bile hayrete düşüren kimseleri anlatan bu kıssa bizzat sahabinin de haline intibak etmesi sebebiyle manidardır.
Hz. Suheyb (r.a.) en son hicret edenlerdendir. Onun hicrette önünü kesenlere okluğunu çıkarıp meydan okuduktan sonra onları önünden bir an önce def etmek için bütün malını vermesi, “Suheyb kârlı bir alışveriş yapmıştır!” müjdesinin yanı sıra “İnsanlardan öylesi vardır ki kendisini Allah’ın rızasına satar. Ve Allah kullarına çok merhametlidir.” mealindeki ayet-i kerimenin esbab-ı nüzûlüne dahil olmasına vesile olup şân-ı âlîlerini bir defa daha yüceltmiştir. Hazreti Suheyb Kuba’ya vardığında bekar olan diğer sahabilerle Sa’d b. Hayseme’nin evinde kalmıştır. Ensardan Hâris bin Sımme’yle kardeş olmuş, Medine’de bir müddet Suffe’de kaldığı halde daha sonra Resulullah kendisine ev vermiştir.
Hz. Suheyb havas-ı ashab-ı Resulullah’tandır. Birçok defa sitayiş-i celile-i Resulullah’a mazhar olmuştur. Sürekli Resulullah’ın yanında bulunduğu halde hadise çok önem verdiği ve hataya düşerim endişesi taşıdığı için hadis nakletmekten ictinab etmiştir; buna rağmen otuz hadîs rivayeti vardır. Niçin hadîs nakletmiyorsun diyenlere de: “İsterseniz gelin size Resulullah’ın savaşlarını ve yanlarında bulunduğum sırada gördüğüm şeylerin hepsini anlatayım. Fakat, “Peygamber şöyle buyurdu” demeye gelince, ben onu yapamam.” cevabını vermiştir. Hz. Ömer’in de Hz. Suheyb’i çok sevdiği ve ona hüsn-i zanda bulunduğunu biliyoruz. Nitekim Hz. Ömer ölüm döşeğindeyken yeni halife seçilinceye dek namaz kıldırma hususunda vekil olarak Hz. Suheyb’i bırakır. Hz. Ömer’in cenaze namazını da Hz. Suheyb kıldırır.
Şemaili ve Künyesi
Riyazu’s-Salihîn dersinde sabır babını okurken ravi olarak Suheyb Ebu Yahya b. Sinan b. Malik’e tesadüf ettiğimizde, hocamız “Henüz çocuğu yokken Efendimiz tarafından “Ebu Yahya” ile künyelenmiştir ve muzip sahabilerdendir.” diye açıklamada bulunmuştu. Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendi hazretleri de “Ashab-ı Kiram Menakıbı” isimli kitabının ikinci cildinde Suheyb-i Rumî hazretlerinin şemailinden “kırmızı yüzlü, çok saçlı, boyu kısaya karib orta bir zat-ı fazilettir” diye söz ettikten sonra “latife-gu” (latife söyleyen, şaka yapan anlamına gelir) olduğundan bahseder. Hz. Suheyb bir gün Resulullah’ın huzurunda hurma yenilirken, gözleri ağrımakta olduğu halde meyvelerden tadar. Fahr-i Rüsul: “Gözün ağrıdığı halde hurma mı yiyorsun ya Ebâ Yahya?” buyururlar. “Ben gözümün ağrımayan tarafıyla yiyorum.” diye cevap verir. Hz. Resulullah’ın bu latifeye azı dişleri gözükene kadar güldüğü rivayet edilmiştir.
İstem Dergisi’nin 7. sayısında yer alan “Suheyb er-Rûmî, Hayatı, Kişiliği, Faaliyetleri” isimli makalede, Ömer Sabuncu’nun Hz. Suheyb’in şemailini aktardığı bölümünde “Suheyb” kelimesinin Arap lisanında “rengi siyah olan deride, saç ve sakalın kırmızı olması hali”ne denilen “es-sahabu”, “ve’s-suhbetu” ile aynı kökte olduğu vurgulanır. Hz. Suheyb’in teninin kırmızılığı dikkat çekecek derecede fazladır. Ayrıca saç renginin de aşırı derecede kırmızı ile karışık bir kızıllıkta olduğu da ifade edilir. Bu sebeplerden dolayı bu makalenin müellifi, Suheyb’e isminin teninin kırmızılığından dolayı verildiği kanaatindedir.
Validelerimizden Ümmü Seleme’nin kız kardeşi Reyta bint Ebu Ümeyye ile evlendiği bilinen Suheyb’in Habîb, Hamza, Sa’d, Salih, Sayfî, Abbâd, Osman ve Muhammed adlarında oğulları olmuştur. Hicrî Şevval 38’de yetmiş üç yaşında vefat etmiş, Cennetü’l-bakî kabristanına defnedilmiştir. Cenaze namazını da Sad b. Ebi Vakkas (r.a.) kıldırmıştır.
Suleyha Şişman Hz. Suheyb’i sevelim diye yazdı
hepsini ayrı ayrı seviyoruz. yazı için teşekkürler.