İbrahim Müteferrika, bir Macar asili olan Cesar de Saussure’ün, İsviçre’deki bir tanıdığına Fransızca olarak yazdığı Şubat 1732 tarihli mektubunu kaynak olarak kullansa da mektubu olduğu gibi tercüme etmeyerek kendi yorumlarını ve kişisel görüşlerini araştırmasına ilave etmiştir.
Bu araştırmaya göre Koloszvar’da Kalvinist mezhebine mensup, fakir bir Macar olan İbrahim; 18 yaşında Tököly ayaklanması esnasında Türk askerleri tarafından esir alınmış ve karşılığında fidye alamadıkları için İstanbul’da köle pazarında satılmıştır. Esaret altında gördüğü kötü muameleye daha fazla dayanamamış ve İbrahim adını alarak mühtedi olmuş, Türkçe ve İslâmî ilimleri öğrenmiştir. Müteferrika hakkındaki bu bilgiler yerli ve yabancı araştırmacılar tarafından aynen tekrar edilmiş olsa da Niyazi Berkes bu iddiaları araştırmalarıyla çürütmüştür. İbrahim Müteferrika’nın “Risâle-i İslâmiye” adıyla tanınan eserini inceleyen Berkes, İbrahim’in Kalvinist olmadığını, aksine teslis akidesine karşı çıkan ve tek tanrı inancını benimseyen Unitarius mezhebine mensup olduğunu ortaya koymuştur. Katolik Avusturya’nın Baskısı Öyle ki o dönemde, Katolik kilisesinin taassubuna karşı çıkanların ve çeşitli yenilikler geliştirerek matbaacılık alanında çalışanların tamamının Unitarianlar olduğu da Berkes’in iddialarını desteklemektedir. Bunun yanında bazı araştırmaların Erdel’deki Unitarianların Katolik Avusturya’nın baskısı karşısında topluca Müslüman olduğunu ortaya koyması, İbrahim Müteferrika’nın Thököly ayaklanmasında Türklere sığınmış olma ihtimalini de akla getirmektedir.
İbrahim Müteferrika’nın Osmanlı hizmetine girdikten sonraki görevleri hakkında Osmanlı arşiv kaynaklarından bazı yeni bilgilere ulaşılabilmektedir. Kapıkulu sipahilerinin en mümtaz ve itibarlı kısmı olan Sipahi Ocağının 41. bölüğünde bulunmuştur. Fakat buraya ne zaman katıldığına dair bir bilgi bulunmamaktadır. 1710 yılında kaleme aldığı “Risâle-I İslâmiye” eseri Osmanlı kültürünü ve İslâmiyet’i üst düzeyde öğrendiğini kanıtlar niteliktedir. Bu seviyede bilgiye sahip olması, Osmanlı’nın hizmetinde uzun yıllar çalıştığını göstermektedir.
Avusturya seferindeki hizmetlerinden ötürü Nisan 1716’da Dergâh-I Âlî Müteferrikalığı vazifesi kendisine verilmiştir. Müteferrika olduktan sonra da Avusturya seferinde 1716 yılının sonuna kadar Osmanlı devletine sığınan Macarların yanında görevine devam etmiştir.
1717 yılında Osmanlı’ya davet edilen II. Ferenc Rákóczy’nin yanında tercüman ve mihmandar olarak görevlendirilmiştir. Rákóczy’nin vefatına kadar hizmetinde bulunmuş, bu süre zarfında matbaacılık faaliyetlerine ve diğer vazifelerine devam etmiştir. Kendisinden çok memnun olan Rákóczy, Sadrazam Ali Paşa’ya hitaben yazdığı bir mektupta ondan, “... Hassaten sadık tercümanım İbrahim Efendi’yi padişahın lütfu inâyetine tevdi ederim.” şeklinde söz etmiştir. Rákóczy’nin vefatından sonra, Osmanlı’ya sığınan diğer Macar soylularına da İstanbul’da hizmet etmiştir. Selanik’te ikamet eden İran Şehzadesi Mirza Safi’nin yanında da bir sure mihmandarlık yaptığı belirtilmiş olsa da o dönemde İbrahim adında başka müteferrikaların olması sebebiyle bu bilgi kesin değildir.
1737-1739 Osmanlı-Avusturya-Rus savaşında bulunan Müteferrika, savaş esnasında Osmanlı saflarına katılan Macar askerlerinin kaydını tutmuş ve Orşova Kalesi’nin Osmanlı devletine teslimi için yapılan görüşmeleri yönetmiştir. 1738 yılında top arabacıları kâtipliğine getirilmiş ve Divân-ı Hümâyun’da hâcegân zümresine dâhil olmuştur. 1743 yılında bu vazifesinden ayrılarak Kaytak Hanlığı’na getirilen Asmay Ahmed’in tayin beratını Dağıstan’a götürmüştür. Bu vazifesi sonunda Dîvân-ı Hümâyun tarihçiliğine tayin edilmiştir. Ertesi yıl (7 Kasım 1745) bu vazifesinden ayrılmış ve Lehistan’dan ustalar getirerek Yalova’da kâğıt fabrikası kurmuştur.
Tercüman İbrahim Efendi olarak anılsa da asıl şöhretini matbaacılık alanında kazanmış ve daha çok basmacı İbrahim Efendi olarak tanınmıştır. Bazı batı kaynaklarına göre asıl matbaadan önce 1718 yılında harita matbaası kurmak için izin almıştır. 1719 tarihli Marmara Denizi haritasının klişesinin mevcudiyeti bu bilgileri desteklemektedir. 1727 yılında 28. Çelebi Mehmed Said Efendiyle birlikte III. Ahmed’in fermanı ve Şeyhülislâm Yenişehirli Abdullah Efendi’nin fetvasıyla ilk Türk matbaasını kurma iznini almıştır. İbrahim Müteferrika’nın evinde kurulan matbaanın ilk kitabı 1729 yılında basılan ve kaynaklarda Vankulu Lugatıyla bilinen ‘‘Sıhâhu’l-Cevherî’’ tercümesidir. Mehmed Said Efendinin bir süre sonra matbaacılıktan ayrılmasıyla tüm işi İbrahim Müteferrika üstlenmiş ve vefatına kadar on yedi kitap (23 cilt) basmıştır.
Matbaanın faaliyetleri sadece Patrona Halil isyanında bir yıl kadar kesintiye uğramıştır. Müteferrika’nın dış vazifeleri de matbaanın çalışmalarını aksatmıştır. Basılan ilk kitaplar tarih, coğrafya, dil ve askerlik alanlarıyla ilgili kitaplar olup 1000-1200 adet basılırken, satışlarının yetersiz olması sebebiyle daha sonraki kitaplarda bu sayı 500’e kadar inmiştir.
Müteferrika bastığa kitaplara genellikle ilaveler ve açıklamalar eklemiş, notlar ve haritalarla onları zenginleştirmiştir. Özellikle Katib Çelebi’nin Cihannüma’sına yaptığı ilaveler ilmi gelişmeleri yakından takip ettiğini göstermektedir. Hemen hemen bütün araştırmacıların paylaştığı görüşe göre, İbrahim Müteferrika 1745 yılında vefat etmiş, mezarı ise 1747 yılında yapılmıştır. İbrâhim Müteferrika Aynalıkavak Kabristanı’na defnedilmiş, 1942’de Reşid Saffet Atabinen’in teşebbüsüyle buradan Galata Mevlevîhânesi hazîresine nakledilmiştir. İbrahim Müteferrika’nın vefatının ardından Rumeli kadılarından İbrahim Efendi ile Anadolu kadılarından Ahmed Efendi, Müteferrika matbaasının işletme iznini almışlardır.
Eserleri
Risale-i İslâmiye
1710 yılında kaleme aldığı bu eserinde Müteferrika, Hıristiyanlığa karşı İslâmiyet’in müdafaasını yaparak, son hak din olduğunu ve önceki kitapların onu müjdelediğini ifade etmiştir. Bunun yanında Hristiyanlığı ve Kitab-ı Mukaddes’i eleştirerek Müslüman olmasının sebeplerini anlatmıştır. 1982 yılında eser, inceleme yazısı ve müellifi hakkında değerlendirme ilavesiyle Halil Necatioğlu tarafından “Matbaacı İbrahim Müteferrika ve Risale-i İslâmiye” adıyla yeniden yayımlanmıştır.
Vesîletü’t-Tıbâa
1726 yılında kaleme aldığı, Vankulu Lugatı’nın başında da yayımlanan bu eserinde matbaanın önemi ve gerekliliği üzerinde duran Müteferrika, tarih boyunca yazma eserlerin istilalar yüzünden yok olduğunu, düzgün yazı yazan hattatların azlığından dolayı eserlerde hataların bulunduğunu, matbaa sayesinde yazıların daha hatasız basılacağını, fiyatların ucuzlayacağını ve bu sayede kütüphanelerin kurulabileceğini söylemektedir.
Ayrıca cihatla İslâm’ın şerefini arttıran Osmanlı Devleti’nin, kitap basarak da İslâm kültürüne hizmet edebileceğini savunmuştur. Avrupa’nın çeşitli yanlışlarla bu kitapları basarak Doğu ülkelerinden para kazandığını, eğer Osmanlı Devleti matbaa kurarsa bu paranın memlekette kalacağını açıklamıştır.
Usûlü’l-Hikem fî Nizâmi’l-Ümem
1731 yılında I. Mahmud’a sunulmuş ve 1732 yılında Müteferrika Matbaasında basılmış olan bu eser, siyasetname türünde olup, devlet düzeni ve askerlik sanatıyla ilgilidir. Eserde, Avrupa’daki devlet yönetim şekillerini anlatmış; fizik astronomi ve coğrafya ilimlerinin devlet yönetimi üzerindeki öneminden bahsetmiştir. İlk defa “Nizam-ı Cedid” tabirini kullanmış ve Avrupa’da gelişen yeni askerlik düzenlerinin uygulanması gerektiğini ifade etmiştir. Eser, 1995 yılında Adil Şen tarafından müellif ve kitap üzerinde geniş bir incelemeyle birlikte “İbrahim Müteferrika ve Usûlü’l-Hikem fî Nizâmi’l-Ümem” adıyla tekrar yayımlanmıştır.
İbrahim Müteferrika’nın aynı zamanda çeşitli Latince eserlerden derlediği “Târîh-I Seyyâh” ve “Füyûzât-ı Mıknatısiyye” isimli tercümeleri de bulunmaktadır. Astronomi konusunda yaptığı Andreas Cellarius’un Atlas Coelestis’in “Mecmûatü Hey’eti’l-Kadîme Ve’l-Cedîde” isimli tercümesi ise askerî müze kütüphanesinde bulunmaktadır.
İbrahim Müteferrika matbaa çalışmalarının yanında, Osmanlı haritacılık tarihinin önemli isimlerindendir. Basılan kitaplara eklediği haritalar dışından kendi çizdiği ve bastığı haritalar da vardır. Bunlardan ilki 1720 tarihli Marmara denizi haritasıdır.
Müteferrika, hayatının sonlarına doğru doğu ve batı dillerini kapsayan geniş bir lügat hazırlığı içinde olmuş, fakat bu çalışmasını tamamlayamadan vefat etmiştir.
İbrahim Müteferrika ya da ilk Osmanlı matbaa serüveni
Orlin Sabev
Orlin Sabev, İbrahim Müteferrika’yı ve ilk Osmanlı matbaa serüvenini konu alan incelemesinde, şu ana kadar bilinmeyen çok önemli yeni belgeler ışığında Müteferrika Matbaasının gerçek başarısını ve Osmanlı toplumu tarafından ne derece kabul gördüğünü, Osmanlı matbaasının toplumsal tarihine açıklık getirerek tespit etmiştir. Bu incelemesini yedi başlık altında sunan Sabev, ilk bölümde matbaanın çalıştığı tarihsel bağlamı, matbaa ile ilgili tarih yazıcılığını değerlendirmiş ve İbrahim Müteferrika’nın tereke defterini incelemiştir.
İkinci bölümde Müteferrika’nın yaşam öyküsüne yer veren yazar diğer bölümlerde matbaada basılmış olan kitapları detaylı olarak tanıtmış, Müteferrika’nın matbaacı ve yayımcı olarak görüşlerini değerlendirerek Osmanlı toplumsal ve kültürel tarihinde matbaanın etkilerini değerlendirmiştir. İncelemesini Osmanlı matbaasının toplumsal tarihi ışığında yapmış ve düşünüldüğünün aksine Osmanlı ulemasının matbaa düşmanı olmadığını, aksine başta şeyhülislâm olmak üzere önde gelen âlimlerin neşriyat projelerinde ve tashihlerde Müteferrika’ya yardımcı olduklarını ortaya koymuştur. Matbaanın hat sanatını birden bire yok etmediğini, baskı kültürünün ve geleneksel yazı kültürünün paralel olarak devam ettiğini savunmuş, matbaanın bir buçuk asrı bulan uzun devrimini buna neden olarak göstermiştir.
Matbaanın ortaya çıkışı ve gelişimi
Matbaanın Osmanlı’da yavaş gelişmesinin, Arap yazı sisteminde matbaanın çok kullanışlı olmayacağı düşüncesinden kaynaklı olduğunun bu sebeple matbaayı Osmanlı’ya bir mühtedinin getirdiğinin altını çizen Sabev, matbaanın avantajlarının ortaya çıkmasıyla önyargıların aşılıp matbaanın geliştiğini ifade eder.
Fatma Zehra Dizbay, “Osmanlı Haritacılık Tarihi; “İbrahim Müteferrika”, Kitabın Ortası dergisi, Ekim 2018, sayı 19.