Krallar ve soytarılarla uğraşıyor
Daha çok Zaman Gazetesi’ndeki Kral ve Soytarı çizgileriyle tandığımız, gazetenin Yorum sayfasında da illüstrasyonları çıkan Dağıstan Çetinkaya 1987’den bu yana çizgi işini meslek olarak yapıyor. Onun meslekten kastı profesyonel olarak para kazanmaya başladığı ana denk geliyor. Çizgiyi, hüznünün sevincinin dışavurumu olarak görüyor.
Ortaokul yıllarından itibaren Türkiye Çocuk Dergisi, Diyanet Çocuk Dergisi, Tercüman Çocuk Dergisi gibi dergilere karikatürlerini göndermeye başlıyor. Edebiyat hocasının teşvikiyle daha çok karikatür çiziyor.
Babıâli mi ömür boyu askerlik mi?
Askeri okulu kazanıp İstanbul’a gelince Babıâli’yle tanıştığını söylüyor. 1985’te Yeni Asya Gazetesi’nin çıkardığı Can Kardeş çocuk dergisine bant karikatürler çizerek başlıyor bu işe. Daha sonra çizgi romanlarla bunu sürdürüyor.
Ortaokulu askeri okulda okuyor. Okulu bitirmesine, rütbe almasına bir ay kala Dağıstan Çetinkaya’ya bir düşünce geliyor. İçinde bulunduğu durumdan hoşnut olmadığını, gelecekte bu yolda ilerleyemeyeceğini anlıyor. Bir haftasonu okuldan ayrılıyor. Üç hafta geri dönmüyor. Hapis cezası alıyor. Okuldan kovuluyor. “Böylelikle profesyonel çizim hayatına adım atmış oldum.” diyor.
Mimar Sinan Üniversitesi sınavlarına girip dokuz yıl bu okulda eğitim alıyor. Karikatür bölümü olmadığı için grafikte okuyor. Her şeyin heves etmekte gizli olduğunu düşünüyor. Başladığı işi sonlandırmanın önemini genç yaşta kavramış olması onu buralara getiren en önemli düsturlardan biri.
Allah'ın verdiğini keşfedin
Bu işte kabiliyetin önemini teslim eden Çetinkaya, eğitimin de ihmal edilmemesi gerektiğini düşünüyor. “Kabiliyetiniz olabilir, Allah’ın verdiği kabiliyet her kulda farklıdır; kabiliyetsiz kul olduğunu düşünmüyorum.” diyor. Önemli olan bu keşfetmektir diye de ekliyor.
Yaptığımız iş hangi alanda olursa olsun, o işi eğitimle daha bilinçli olarak bir üst noktaya taşıyabileceğimizin altını çiziyor. Yapılan iş ve piyasa ilişkisine de değinen çizer, piyasanın sanatçıyı yönlendirdiğini düşünüyor. “Gelen talepler, sizin yaptığınız işler birikiminizi sağlıyor.” diyor.
Siyaset çocuklara göre değil
Hem çocuklara hem de yetişkinlere çizen Dağıstan Çetinkaya, çocuklara çizerken hayallerin istenildiği gibi palazlandırılabildiğini düşünüyor. Sadece siyaseti çocuklara çizerken işin içine katmıyor. Çocuğun bir teyp gibi her söyleneni kaydettiğinin farkında olan Çetinkaya, çocuğun bilinçaltını böyle yaparsa kirleteceğini düşünüyor. Siyasi çizgilerin insanı fikren, zihnen yoran çalışmalar olduğunu söylüyor.
Alaylı ya da mektepli diye bu işte insanları ayırmadığını belirten sanatçı, yine de hangi iş olursa olsun o işin teknik altyapısının eğitiminin alınması gerektiğine vurgu yapıyor. Önemli olan altyapı diploma değil ona göre. Hatta mezuniyetinin üzerinden yirmi yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ diplomasını gidip almamış.
Bir işin klasik kısmını halletmeden arayışa girmenin yanlış olduğunu düşünüyor. Picasso örneğini veren Dağıstan Çetinkaya, onun bir milyon tane eskiz yaptıktan sonra arayışa girdiğini belirtiyor. Her insanın çizebileceğine inanıyor. Tek şartla! Çizgiye bir karakter verebilmenin öneminden söz açıyor.
Çizimle ortaya çıkan haz
Çizgide her şeyin sevmek, azim ve hedef üçgeninde kemale ereceğini iddia ediyor. Babıâli’yle tanışmasını kendisi için bir şans olarak görüyor. Piyasaya özellikle telif sistemi üzerinden eleştiriler yöneltiyor. Oturmuş bir piyasa standardının özlemini çekiyor. Teliflerin oturduğu bir piyasaya gençlerin daha çok yöneleceğine inanıyor. 1991-1995 yılları arasında yüzlerce karikatür çizdiğini belirten sanatçı “Bunları biri istediği için değil, haz duyduğum için çizdim.” diyor.
Hayatının en zor dönemini annesinin vefat ettiği sırada yaşamış. 1991’de. İki hafta hiç evden çıkmamış. Sürekli çizmiş, neyi çizdiğini bilmeden. Ölümü, o acı duyguyu sadece çizgiyle paylaşmış. O günlerde çizdiklerini hiçbir yerde yayımlamamış, özeli olduğu için.
Yazıyla değil, çizerek not alıyor. Çantasında gezdirdiği kalem, kâğıdı kendisine çizgide bir fikir versin diye değil, bizzat çizgilerini çizebilmesi için kullanıyor. Karikatürün şu şekilde tanımlanmasından da rahatsızlık duyuyor: “Karikatür denilince genelde Gırgır kültüründen gelen, patates burunlu, patlak patlıcan burunlu insanlar gelir ama bunlar abartı sanatı değil; bunlar birer ucube.” diyen Çetinkaya, “Bir şeyi kendimize göre yorumlamak istiyorsak başka bir şey gerekli.” diye de ekliyor.
Beslenme kaynağım: okumam
Kendisini besleyenin en çok okumak olduğunu belirten çizer, ortaya bir şey koymanın sendekinin taşmasıyla olacağını düşünüyor. Bir çizgisinin kendisi tarafından yorumlanmasının beklenmesini doğru bulmuyor. “Ben onu size kelimelerle ifade edebilseydim zaten çizme ihtiyacı hissetmezdim.” diyor.
1985’ten 2004’e kadar İstanbul’da ikamet etmiş olan Dağıstan Çetinkaya, o yıldan bu yana Yalova’da yaşıyor. İstanbul’un içinde yaşattığı insanları yavaş yavaş öldürdüğünü düşünüyor. Kurbağa testini örnek vererek. Kurbağa içinde bulunduğu suyun yavaşça ısıtıldığında öldüğünü hissetmemesi gibi.
Not: Bu anlatılanlar Bilim Sanat Vakfı'na Sanat Araştırmaları Merkezi’nin davetlisi olarak gelen Dağıstan Çetinkaya’nın konuşmasından derlendi. Çetinkaya'nın konuşmasının tam metnine Çizgidışı Bir Çizerle Çizgiler Üzerine başlığıyla BİSAV’ın yayını Notlar-18’den ulaşabilirsiniz. Programı düzenleyen Neslihan Demirci'ye teşekkürler.
Dağıstan Çetinkaya karikatürlerinden bir seçkiye göz atmak için tıklayın
Murat Ergün zevkle paylaştı
Bir dönem Yeni Dünya Dergisi'nin 'Mavikuş' isimli bir çocuk eki vardı..
Dağıstan Çetinkaya ismini okuyunca oradaki çizgilerini anımsadım..
'Mavikuş'u özleyerek..