O, ilimden ziyade söylemin nesnesi kılındı

18 Aralık 'İhya' müellifi İmam Gazâlî’nin âlem-i cemâle kavuştuğu gündür. Suleyha Şişman, Gazali'yi iki kitabı vesile kılarak anıyor..

O, ilimden ziyade söylemin nesnesi kılındı

Aralık ayını hep Hazreti Mevlânâ’nın ahirete göçmesinin sene-i devriyesi olarak düşünürüz. Konya’da ihtifaller ve Türkiye’nin dört bir yanında icra edilen Mevlevi ayinleri, bizi bu hususta hep uyanık tutar. Fakat çok azımız biliriz, Şeb-i Arus’tan bir gün sonrası yani 18 Aralık da “İhya” müellifi İmam Gazâlî’nin âlem-i cemâle kavuştuğu gündür. Hazret, Hicri 505, Miladi 1111’de vefat etmiş. İtiraf ediyorum, ben de bunu Sahn-ı Seman İslamî İlimler Eğitim ve Araştırma Merkezi’nin bu tarihi vesile bilip hazırladıkları dosyadan öğrendim. Ebubekir Sifil’le yapılan mülakatla başlayan dosyada İbrahim Kalın’dan iktibas edilen bir yazı dikkat çekiyor.

Kalın, “Gazâlî ve Wittgenstein: Felsefenin Sınırları” başlıklı makalesinde, çok farklı kavramsal çerçeveler içinde çalışmış iki büyük isim arasında, felsefi düşüncenin ufkunu genişletme çabalarından hareketle bir benzerlik kuruyor. İlgili makaleye şuradan ulaşılabilir:

//sahniseman.org/imam-gazali-ve-wittgenstein-felsefenin-sinirlari-ibrahim-kalin/

Gazâlî’nin İslam dünyasında felsefi düşüncenin hayatiyetini kaybetmesine sebep olduğu iddialarına da, bunun bir son olmadığı, bilakis yeni bir yöneliş, farklı bir bakış açısı ifade ettiği yönünde bir itirazda bulunuyor.  Bu bahsi burada bırakıyorum. Bunun yerine İmam Gazâlî hakkında ilk tahlilde aklıma gelen iki kitabı tekrar gündeme getirmek istiyorum.

İmam Gazâlî İslam düşüncesinin istikametini bulması için bir hat tashih etti

Birincisi, Dücane Cündioğlu’nun Keşf-i Kadim: İmam Gazâlî’ye Dair isimli kitabı. Bu başlıkla yazar, va'z-ı cedid yani yeni olanı ortaya koymaktan daha önemli olanın altını çiziyor: Kadim olanı keşfetmek. Bu da şu anlama geliyor: Bu toprakların çocuklarının öncelikli görevi, kendi bilgi mirasını anlayabilecek kabiliyeti kazanabilmeleridir. Çünkü müellifin dediği gibi “Tarih, bugüne değin, kadim olanı keşfetmek için çaba sarfetmeyen hiçbir toplumun yeni bir şeyler ortaya koyabildiğine tanıklık etmedi.”

Peki bu bağlamda niçin İmam Gazâlî devreye giriyor. “Niçin onu ziyadesiyle önemsemeliyiz?” Çünkü İslam ilim ve fikir mirası, yapısal bütünlüğü ve tarihsel sürekliliği içinde İmam Gazâlî’nin “Dinî İlimlerin İhyası” projesine dahil olunarak anlaşılıp kavranabilir denilmek isteniyor. Dücane Cündioğlu, İmam Gazâlî’nin İslam düşüncesinin istikametini bulması için bir hat tashih ettiğini ve bunun kendisinden Selef’e kadar olan yolun bütünlük ve süreklilik içerisinde anlaşılmasına imkan verdiğini söylüyor. Kendisini dayanak noktası olarak alan Osmanlı ve Selçuklu ulemasının başarısının kavranmasında da gene Gazâlî’ye müracaat etmek gerekiyor.

İmam Gazâlî’nin merkeze alınmasıyla İslam dünyasında neler oldu? Metafizik bütünlük yenilendi, ilmî süreklilik derinleşti, siyasi ufuklar Viyana kapılarına kadar taşındı. Gazâlî ve takipçileri, “akaidin zanniyattan, kelamın haşviyattan, tasavvufun batıniyattan, fıkhın ihtilaftan, hepsinden önemlisi felsefenin yunaniyattan” arındırılmasında çok büyük rol oynadılar.

İmam Gazâlî çevresinde küçük makalelerden oluşan bu kitabı da ikinci kitabımıza geçmek için burada bırakalım.

İlm’den ziyade ‘söylem’in nesnesi kılındı Gazali

Bilim ve Sanat Vakfı Medeniyet Araştırmaları Merkezi’nde, İmam Gazâlî’nin vefatının 900. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen bir seri toplantının yayımlanmış ürünü olan Gazzâlî Konuşmaları, bu atölyenin koordinatörü Cüneyt Kaya tarafından hazırlanmış. Dücane Cündioğlu, Türkiye’de birçok Gazâlî eserinin –hakikatte- “en çok satan kitaplar” arasında olmasına, 70’li-80’li yıllarda İhya-ı Ulumi’d-din ve Kimya-ı Saadet’in –neredeyse- girmediği Müslüman evinin bulunmamasına rağmen Gazâlî’nin halka bırakılarak, ilim adamlarının teveccühüne mazhar olamamasından yakınırken “Gazâlî Konuşmaları”, bu anlamda ilmî bir düzeyde cereyan etmiş diyebiliriz.

İmam Gazâlî, İslam düşünce tarihinde imtiyazlı bir yere sahiptir. Bilhassa kelam, felsefe ve tasavvufun tarihi gelişimlerini Gazâlî’ye müracaat etmeden okumak oldukça zordur. Cüneyt Kaya’nın belirttiği gibi, “Belki de bu imtiyazlı konumun bir sonucu olarak Gazâlî hakkında İslam düşünce tarihinin başka hiçbir önde gelen ismi hakkında sahip olmadığımız kadar ‘sözde kesin ve genel geçer’ yargıyla karşı karşıyayız.” Kaya’ya göre bu yargıların pek çoğunun temellendirilmemiş olmasının en önemli sebebi de –Cündioğlu’nun temas ettiği gibi- düşünce tarihindeki merkezi yerine rağmen “Gazâlî’nin –özellikle Türkiye’deki ilmî muhit dikkate alındığında- paradoksal tarzda bir ‘ilgisizliğe’ mahkum edilmiş olması, ‘ilm’den ziyade ‘söylem’in nesnesi kılınmış olmasıdır.”

Bu toplantı serisinde İmam Gazâlî hakkındaki yargıları incelemek, onun felsefe, fıkıh usulü, kelam ve tasavvuf alanlarındaki konumunu tartışmak, ciddi ilmî tartışmaların konusu olması için farkındalık oluşturmak hedeflenmiş. Ayrıca İmam Gazâlî’nin filozofları tekfir ettiği üç mesele (1-Evren ebedi ve ezelidir; 2-Tanrı cüz’iyyâtı bilmez; 3. Öldükten sonra diriliş cismani değil sadece ruhani olacaktır.) de ayrı ayrı oturumlarda tahkik edilmiştir.

İşte bu yazı da İmam Gazâlî’yi hatırlamak için bir bahane olsun. Onun sadece aklımıza değil kalbimize ve vicdanımıza seslenen eserlerinden istifade edebilmek duasıyla…

Suleyha Şişman İmam Gazâlî’nin vefat yıldönümünü haber verdi

YORUM EKLE