Müslüman Doğu’nun Batı ile savaşındaki kilit isimlerden biri de Hacı Bayram-ı Veli’dir. Asıl adı Numan. Doğum yılı ihtilaflı olsa da, doğum tarihinin 1350 yılları dolaylarında olduğu ifade edilmekte.
Anadolu’daki iktisadî zihniyet hayır ve infâka dayalı bir tür kollektivizme yaslanır
Doğduğu yıllarda Ankara’da hareketli bir ticarî hayat ve ahi örgütü bulunduğu ifade edilir. Ayrıca ticarî hayatı geriden besleyen ilim ve irfan müesseselerinin bulunduğu da söylemek gerekir. Alpaslan’ın veziri Nizamülmülk’ün sistemleştirdiği medrese eğitim sistemi, nazarî ve riyazî ilimleri birlikte okutmaktadır. Medrese talebesi, felsefe, hendese, astronomi, fıkıh, tefsir, hadis eğitimi almaktadır.
Günümüz üniversitelerinin parçacı eğitiminin açık bıraktığı bilgi ve bütüncül tasavvur eksikliğinin Hacı Bayram-ı Veli’nin yaşadığı 14. yüzyıl Anadolu’sunun ilim ehlini etkilemediğinden bahsetmek abes sayılmayacaktır. Müslüman Doğu’nun o zaman da kapitalist ve tekebbür düzeni Batı’ya karşı kendi kültür ve inanç esaslarından hareketle muarız durduğu, bilgi disiplin ve felsefesini bu tavra yönelik irade ile teşkil ettiği söylenebilir. Batı, bütün tarihi boyunca Batı-dışı toplumları “barbar” diye nitelemekte, fukara hayat zihniyetini aşağılamaktadır. Ancak Bayram-ı Veli’nin medrese eğitimi gördüğü ve nihayetinde Ankara’daki Kara Medrese ile Bursa’daki Çelebi Sultan Medresesi’nde müderrislik yaptığı dikkate alınacak olursa; Anadolu’daki iktisadî zihniyetin fukara hayata râm olduğu değil, hayır ve infâka dayalı bir tür kollektivizme yaslandığı ortaya çıkacaktır.
Batı’nın ahalide fukaralık diye gördüğü şey…
Anadolu’da insan, Allah’ın yaratıkları içinde eşref-i mahlukat olduğundan kıymetdardır; varlığı, emeği, mahremiyeti, malı, nesebi, canı ve cesedi hem emanettir ve hem haramdır, israf edilmez. Herkese bir iş, herkese bir aile, herkese bir ev temin etmek; insanı içtimaî hayatta varolmak davasının neferi kılmak Müslüman ahalinin vazifesidir. Bu nedenle Batı’nın ahalide fukaralık diye gördüğü şey, ahalinin birbirine sarılması, ekmeğini bölüp paylaşması, düşeni kaldırması, kârı ve nimetleri Aclûnî’nin “Keşfu’l Hafa”sında zikrettiği, “insanların en hayırlısı, insanlara fayda sağlayandır” diyen Yüce Nebiyy’ül Kerim’in emrince ehline ve gerçek sahibine ulaştıran bir hayat kurmasındandır. Anadolu’da medreseden mahalleye ve bedestene yönelen ilim, hayatı kavramaya çalışmaktadır.
Müderris Numan’a “Bayram” adı buradan gelir
Kara Medrese’de müderris iken Somuncu Baba, “ulemâ-yı zâhirin mevtasının merâtibini ve erbâb-ı bâtının mevtâsının meratibini gösterip, kangısı muhtarın olursa, ânı ihtiyâr eyle” diye bellettiği halifesi Şücaeddin Karamâni vesilesi ile kendisini çağırır. Hacı Bayram, Ekmekçi Koca’nın davetini kabul edip Hamidüddin Aksarayî’ye intisâb eyler. Kurban Bayramı’nda buluşurlar. Ekmekçi Koca, “İki bayramı birden kutluyoruz” diyecektir. Müderris Numan’a “Bayram” adı buradan gelir. Halvetî ve Nakşibendî neşveyle kurulmuş bu tekke, Anadolu’da ziraatçi ve melamî-ahî bir soluk olup virâne bedene üflenecektir.
1402’de Timur’un önünde yıkılmış bir Anadolu. Siyasi birlik tar û mâr olmuş. Batı’da Bizans. Yıldırım Bayezıd’ın vefatı üzerine oğulları arasında taht kavgalarının istikrarsızlığı. Göçebe hayatına alışkın Horasanlıların yerleşik hayatla intibaksızlığı. Kültür dilinin Farsça olmasından kaynaklanan bir anlaşılamamazlık. Ve Şeyh Bedreddin de isyan etmiş.
Hacı Bayram, üstadı Ekmekçi Koca vefat edince (1412) Ankara’ya döner ve ziraatçilikle uğraşmaya başlar. Hilmi Ziya Ülken’e göre ziraatçilik Bayramîliğin “collectiviste” telakki edinmesini sağlamış; onun tasavvufî şiir ve telkinleri ile kurulan muhitte birçok kuvvetli müellifler yetişmiştir. Ethem Cebecioğlu, bu muhitin yetişmesini Hacı Bayram-ı Veli’nin Yûnus gibi Türkçeci olmasına da bağlar. Horasan erlerinin arasında halkı irşad etmek için Türkçe konuşmuş; ilim dili olan Farsça’yı ve Arapça’yı bildiği halde izhar etmemişti.
Osmanlı sufîliğinin “din u devlet” zihnini inşa etmesi
Hacı Bayram-ı Veli’nin, kargaşanın had safhada olduğu bir tarihte Anadolu’nun içlerinde ahaliyi elinin emeği ile geçinmeye sevkedip yerleşik hayata teşvik etmesi bir medeniyet telakkisi idi. Yaşlılığına rağmen tarlaya girip burçak ekmesi, imece usulü mahsul eyleyip hasat ettirmesi, ihtiyaçtan fazlasını fakirân dervişâna paylaştırması, “el kasibu habibullah” fehvasıyla elinin emeğinden kazanç sağlaması Osmanlı sufîliğinin “din u devlet” zihnini inşa etmiştir.
Zaviyesinde herkese çorba ikram edilmektedir. Yoksullar için yardım sandığı kuruyor, bazardan zekat da devşirüb, fukarasına tevzî ve taksim ediyordu. Dervişin alın teri ve elinin emeğiyle geçinmesini, mahsul eylenen gelirin paylaşılmasını şart koşuyordu. Dervişlerden ilmi olanlar halkı irşadla vazifeli idiler. Böylece tekke, Kalecik, Karaman, Darende, Bolu, Balıkesir, Bursa, Gelibolu, Kütahya, Göynük, İznik, Aksaray, Çorum, İstanbul’a kadar yayılır. O dönem Anadolu’sunda 1412- 1430 arası bu seviyede gelişmenin sağlanması Hacı Bayram’ın büyük başarısıdır.
Hacı Bayram, Anadolu halkını büyük fethe hazırlamıştı
Bu meşreb halkın içinde kendini izhar etmeden yaşamıştır. Yani melamilik bizatihi “sır”dır. Melamilik hakkında en kapsamlı çalışmalar Abdülbaki Gölpınarlı’nın kaleminden çıkmıştır; O der ki: Melâmetle fütüvvet aynı şeydir. Biri ideolojiyi temsil etmekte, öbürü, o ideolojiyi halka yaymakta, halkı teşkilâtlandırmaktadır. Fütüvvetle mürüvvet, yâni erlik, yiğitlikle adamlık, insanlık, daima beraber anılmaktadır. Yâni onlarca Melâmet ehli, aynı zamanda erdir, yiğittir ve insandır; Melâmetî, hem nefsiyle savaşır, hem yaşayış savaşında müsbettîr; çalışır, yaşar ve yaşatır.
Bu yolda, herkesin, bir iş, bir güç sahibi olması şarttır. Herkes elinin emeğiyle, alnının teriyle yaşayacak, kimse, kimseye eğilmeyecek, kimse kimsenin sırtından geçinmeyecek, kesesine ortak olmayacaktır. Vakıf malıyla değil, el emeğiyle yaşanacaktır. Türkiyede Bayramî- melamî neşveyi anlatan en güzel hikâye de Mustafa Kutlu’nun Sır adlı hikâyesidir. Mustafa Kutlu, hikâyesinde tıpkı Hacı Bayram-ı Veli gibi çoluğu çocuğu çok çiftçi bir adamın bir dergâha mürşid olmasından sonra ahalinin gayrete gelişini anlatmıştır.
Hacı Bayram, 1430 yılında vefat ettiğinde Anadolu halkını büyük fethe hazırlamıştı. Nitekim halifesi Akşemseddin, 23 yıl sonra Bizansı yıkan iradenin manevî mürşidi olarak İstanbul önlerindedir.
Lütfi Bergen hatırlattı
ALEYHİRRAHMETİ VELGUFRAN