Mücadelesini son ana kadar aşkla sürdürdü

Cemal Kurnaz’ın binbir işçilik ve adeta kanaviçe titizliğiyle işlediği Deli Rüzgâr: Osman Yüksel Serdengeçti isimli biyografisini bitirdiğim zaman, merhum Osman Yüksel Serdengeçti’nin yeryüzündeki varlığı, bıraktığı ve dilden dile dolaşan hatıraları karşısında derin ürpertiler yaşadım.

Mücadelesini son ana kadar aşkla sürdürdü

 

Biyografi türünün kendi içinde barındırdığı zorlukları bilenler için sözü dolandırmaya hiç gerek yok: Âşık ve maşuk arasında duran biyografi yazarının enikonu aşkla bağlandığı birini ete kemiğe büründürme çabaları, doğrudan bir zahmetin neticesidir. Öyle üç-beş gün sürecek bir zahmet değildir bu. Belki üç-beş yıl, belki de daha fazla meşakkati, sıkıntıyı göze almaktır. Zira biyografi, topyekûn ortaya koyulacak ve kendi içerisinde de aynı bütünlüğü tezatlara düşmeksizin sürdürülmesi gereken bir yol üzerinde seyir izlemekle, kaleme alınan maşukun detaylandırıldığı bir seremoniye dönüşerek nihayetlendirilecektir.

İşin zorluğunu bilen kalem erbabının, uzun yıllarına mal olan biyografi, salt övgülerin dizildiği bir hat üzerinde değil, ele alınan şahsın kişisel zaaflarıyla da görünürlük kazandırılacağı bir zeminde yükselmelidir. Bu noktada biyografi yazarının handikapları iki aşamada ortaya çıkıyor: Birincisi, maşukun zaaflarını görmek istemeyişiyle alakalı bir çeşit sansür duygusu etrafında yaşadığı gelgitler ve ikinci olarak da eserin arka fonda unutulması muhtemel kaynaklarıyla ilgili sıkıntılar. Bu anlamda biyografi yazarı emeğini hiçbir zaman attığı taş ile ürküttüğü kurbağa arasında bir tercihe kurban verme lüksüne sahip değildir.

Bu lükse sahip olmadığını gördüğüm Cemal Kurnaz’ın binbir işçilik ve adeta kanaviçe titizliğiyle işlediği Deli Rüzgâr: Osman Yüksel Serdengeçti isimli biyografisini tam üç gün boyunca büyük bir zevk ve heyecan dalgaları arasında nihayete erdirdim. Doğrusu kitabı bitirdiğim zaman, merhum Osman Yüksel Serdengeçti’nin yeryüzündeki varlığı, bıraktığı ve dilden dile dolaşan hatıraları karşısında derin ürpertiler yaşadım. Daha önce de merhumla alakalı çeşitli kalemlerden biyografiler okumuştum. Oysa Cemal Kurnaz, deli divane bir Serdengeçti âşığı olarak, yıllar yılı çeşitli makaleler, hatıralar, unutulmuşluklar arasından tutup çıkardığı kareler ve geniş kaynak taramasıyla oluşturduğu bu eserinde dört başı mamur, derinliği haiz bir Serdengeçti sergisi açmış.

Ömrünün büyük bir dilimi mahkeme koridorlarında ve hapishanelerde geçti

Yoğunluklu olarak geniş bir karakter tahliline girişen Kurnaz, Serdengeçti’nin ruhî yapısına ve onun bir türlü soluklanacak gölge bulamadığı millet sevdasıyla yankılı dünyasına dair enikonu bir tasvir denemesine girişmiş. Şüphesiz Serdengeçti’nin mizacında var olan ve bir ömür mücadelesini verdiği davasının özünü oluşturan sertlik, şahsiyetinin, fikrinin, bugün ve yarın arasında durmayan ve fakat sürekli hareket ekseninde gelişen hayallerinin, rüyalarının sıkı bir portresi olarak değerlendirilmeyi fazlasıyla hak ediyor. Eserde geniş bir tarih dilimi üzerinde seyreden olaylar ve merhumun kişisel tavırları yanında zaafları da hiç yüksünmeden detaylandırılmış. Bu detaylandırma işleminde geniş kaynak taraması ve Serdengeçti’nin yakın çevresiyle uzun süreler sıkı temasa geçen Kurnaz, geniş bir albüm çıkarmış ortaya.

Şüphesiz Serdengeçti, Cumhuriyet sonrası yetişen ve sisteme angaje ve de kapıkulu olamayacak dengi bir deli rüzgâr halinde, Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi son sınıf öğrencisi iken 3 Mayıs 1944 tarihinde ilk duruşması yapılan Türkçülük-Milliyetçilik davası etrafında yapılan gösterilere katıldığı için tutuklanır. Dönemin ‘sol’, ‘Kemalist’ ve pozitivist bakış açısıyla yetiştirilmiş rejimin bekçileri tarafından çeşitli işkencelere tâbi tutulur. Devam eden bu davaların sonunda serbest bırakılır. Fakülteye kaldığı yerden devam etmesine fakülte yönetimince izin verilmez ve hatta diploma alması dahi engellenir.

Bu zaman diliminden sonra büyük mücadele meydanına, ‘agora’ya atılır ve mutlak bir inanmışlık ve hakikate sadakatle bağlı kalacağına yemin ederek mücadelesini sürdürme kararı alır. O artık sadece kitaplarda ve de tarihlerde kalmış bir milletin sönüp giden talihine, tarihine, sanatına, estetiğine ağlayacak bir adam değildir. Çeşitli tarihlerde yayınevi kurarak dünyalık iaşesini temin eder. Serdengeçti mecmuasını büyük zorluklar ve yokluklar arasında çıkarır. Öyle ki dergi devrin ekabirince çeşitli bahaneler ileri sürülerek sık sık kapatılmaktadır. Bu süreç derginin düzenli olarak yayınına engel teşkil ettiğinden dolayı onbeş yıl içinde sadece otuzüç sayı çıkar. Durum artık o noktaya varır ki, Serdengeçti’lerde yayınlanan yazılarından dolayı ömrünün dişe dokunur büyük bir dilimini mahkeme koridorlarında ve hapishanelerde geçirir.

Müslüman Türk esir alınamaz!

Bugün Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları’ndan çıkan Bu Millet Neden Ağlar, Bir Nesli Nasıl Mahvettiler, Gülünç Hakikatler, Türklüğün Perişan Hâli, Mâbetsiz Şehir, Mevlânâ, Akdeniz Hilalindir, Mehmed Âkif gibi çok önemli eserlerini, mücadele azmi ve kararlılığıyla kaleme alır. Allah, millet ve vatan yolunda bir ömür davasının kölesi olan Osman Yüksel Serdengeçti, paranın ve makamın kulu olmaksızın, saf iman aşkıyla yöneldiği İslâm ve Türk kavramlarını örgüleştirerek ulaşmaya çalıştığı muazzam mefkûresinden altmışaltı yıllık ömrü boyunca bir milim dahi sapma göstermeksizin örnek bir portre olarak tarih sahnesinde yerini almıştır.

Herkes de bilmektedir ki Serdengeçti kuru bir fasılla iktifa edilecek bir milliyetçi olmadığı gibi, Türklüğün İslâm’ın ona hayat vermesiyle tarih sahnesine çıktığına inanan tarafıyla Turancıydı. Fakat en önemlisi Serdengeçti, su katılmamış bir mümindi. Bu anlamda onun kişiliğini düşünceleri çerçevesinde kategorize etmek elbette güç bir iştir. Zira onun, şahsında müşahhas kıldığı kavramlar, tarihin imbiğinden asırlar boyunca damıtılarak geçmiş bir gerçeği öğretmiştir ona: Müslüman Türk esir alınamaz!

Bu anlamda henüz fakülte yıllarında geçmişin mizacında oluşturduğu, dahası katmerleştirdiği hırçınlıkla bilgisini, felsefesini ve sonraları da mecmuasını tıpkı bir kılıç gibi savurur. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü'nde sosyoloji eğitimine devam ederken, derslerine giren Behice Boran ve Niyazi Berkes gibi hocaların kendisine ve arkadaşlarına karşı sürdürdükleri katı tutumları ve ideolojik baskılarına daha fazla tahammül gösteremez ve sözün bittiği noktada olduğunu anlar. Bu tarihten sonra varlık mücadelesini fikrî planda olduğu kadar fiilî sahada da eylem halinde ortaya koyar ve mücadelesini son nefesine kadar aşkla, imanla sürdürür.

Cemal Kurnaz, bu çaplı biyografide, 1944 yılından günümüze kadar mevcut bütün kaynakları satır satır inceleyerek büyük bir titizlikle ortaya koyduğu eserinde, 756 sayfa boyunca disiplini hiç elden bırakmamış, geniş dipnot, kaynakça ve dizinle de emeğinin hakkını haklı olarak beklemektedir. Kitabı özenli bir baskıyla yayıma hazırlayan Kurgan Yayınları da hiç şüphesiz kültürümüze çok önemli bir kaynak eser kazandırmıştır.

 

Arif Akçalı yazdı

YORUM EKLE