Hasan Nail Canat’ı, kendine has mütevazı duruşu, babacan tavırları, yüzünde daim zarif bir nükte gibi taşıdığı tebessümü ve tatlı bir mizah ve zekâ ışıltısıyla parlayan keskin nazarlarıyla tanıdık. Onu tiyatro sahnelerinde, radyo mikrofonlarında, sinema filmlerinde hep hak davanın kahraman oyuncusu olarak gördük. Kendisini, bir tek nefesini boşa harcamamış adam olarak bildik ve sevdik.
Gülü incitmeden aşkı yazmak
Hayatının her karesinde asil olmanın önemini vurguluyor, her fotoğrafında, çetin ve zorlu bir hayatın içinden yeni çıkmış gibi duruyordu. Sanki hayat rolünü ustalıkla oynaması, gülü incitmeden yaprağına aşk yazmayı öğrenmesi için, sarp dağlara tırmanması, derin sulara dalması, susuz vadilerde konaklaması yazılmıştı; böyle kararlaştırılmıştı. Ömür gülünün yaprağına razılık vezninde bir hayat şiiri nasıl yazılabilirdi; bunu gösterecekti insan kardeşlerine.
Bunda bir sır var
Kibirsiz riyasız sahih bir ömür özlemiyle küçük bir çocuk kadar masum, bütün büyükler kadar derin yaşadı hayatı. Üzerinden benlik kılıfı alınmış, yerine safiyet samimiyet tülünden bir kostüm giydirilmiş gibiydi. Belki de her şey o bilinmezliklerle dolu İzmir kaçağı sırasında olmuştu.. Bilinmez! Bilinen o ki farklı bir şeyler olmuştu. Farklı bir kostüm dokunmuş, farklı bir dekor kurulmuştu. Hasan Nail, belki isminin de güzel tecellisiyle Hasaneyn sırrına çok erken yaşlarda nail olmuştu. Dualar almış uluların nazarına nail olmuştu. Belki de kitleler tarafından çok sevilip bağırlara basılmasında sırlı hikmetlerin tecellisi vardır. Kim bilir?
“Rol” yapmadı
Rolünü başarıyla gerçekleştirmesine rağmen ince zarif bir bir kişi olması hasebiyle ticarileşen hayatta sahnedeki kadar başarılı değildi. Hesap kitap işlerinde mahir olmayan bütün dava adamları gibi hesapsızdı. Parayla olan ilişkisini cepten kalbe taşımamıştı. O yüzden hırs sahibi de değildi. İmkansızlıklar içinde kıvranmayı imtihan olarak kabul ediyor, yorulduğu her seferinde ya Hak diyordu. Yoksullukları vefasızlıkları iliklerine kadar yaşamasına rağmen halinden şikayet etmemesi asil bir neslin temsilcisi olduğunu apaçık gösteriyordu.
Merhum Hasan Nail Canat”ın sık sık dillendirdiği bir dua vardı. “Allâh kuşları kanatsız, dostları Canat’sız, milleti sanatsız bırakmasın” Şimdi onsuz; kuşlar kanatsız, dostları Canat'sız. Asık suratlı bir dünya gibi her şey.
Boşluğu dolmadı
Bıraktığı büyük boşluk doldurulabildi mi? Elbette hayır! Tiyatroda hala öksüz, sinemada garibiz. Onun daim yanında taşıdığı rabbani heyecanı gençlere aktarmak gerek. Uzun yıllar karınca olduğuna inandırılmaya çalışılan, imanını göğsünde muska gibi taşıyan bütün genç ve dinç yürek sahiplerine, küllerinden yeni Hasan Nail Canatlar doğabilmesi için, Albatrosların destansı hikâyelerini anlatmak gerek. Ve anlatmak gerek başkalarının acılarına ağlayan adamların yürek yangınlarını! Ve unutturmamak gerek bitimsiz bir tebessümü beraberce paylaşabilmek adına incinen ama incinmeyen güzel insanları.
Vefatının 5. yılında Merhum Hasan Nail Canat’ı rahmetle özlemle anıyorum.
Mahmut Bıyıklı hatırlattı.
haberkultur [at] gmail.com
Onun benim hayatımda çok ayrı bir yeri var. Okuduğum ilk roman, Hasan Nail Canat'ın Bir Küçük Osmancık Vardı isimli eseriydi. Daha 9 yaşımdaydım ve çok duygulanmıştım. Zihin yapımızın oluşmasında onun katkıları görmezden gelinemez. Rabb-i Rahim'imiz onu rahmetiyle kuşatsın. Ve's-Selam...