Kültürel ve Entelektüel Birikimiyle Örnek Bir Fikir Adamı İsmail Kara

İsmail Kara, titiz bir araştırmacı, çalışkan bir ilim adamıdır. O, çatık kaşları, ciddi tavırlarıyla otururken dahi zihinsel olarak çalıştığı anlaşılan bir hal sahibidir. Nezaket, titizlik, sabır ve çalışkanlığı ile kitaplar arasında geçen bir ömür onun mütekâmil durumunu bir kat daha artırır. Çağdaş İslam ve Türk Düşüncesi, Türkiye’de din-siyaset ilişkileri üzerine söz söylemek, kıyısından köşesinden bazı yargıları dile getirmek isteyenlerin mutlaka uğrayacağı kaynakların başında o gelir. Abdulkadir Macit yazdı.

Kültürel ve Entelektüel Birikimiyle Örnek Bir Fikir Adamı İsmail Kara

İsmail Kara, titiz bir araştırmacı, çalışkan bir ilim adamıdır. O, çatık kaşları, ciddi tavırları ve otururken dahi zihinsel olarak çalıştığı anlaşılan bir hal sahibidir. Onun bu hali, âlim bir baba, ilim yolcusu olan bir ağabeyin rehberliğinde başlayan ilmi inkişafı, Dergâh/Hareket’teki ilim ve fikir camiasından aldığı ilmî ahlak ve görgü ile kemâle eriştiren bir şahsiyet görünümü arzeder.

Bu etkenlere ilave olarak kendisinde var olan nezaket, titizlik, sabır ve çalışkanlığı ile kitaplar arasında geçen bir ömür onun mütekâmil durumunu bir kat daha artırır. Bundan dolayı -bugün ve gelecekte- Çağdaş İslam ve Türk Düşüncesi, Türkiye’de din-siyaset ilişkileri üzerine söz söylemek, kıyısından köşesinden bazı yargıları dile getirmek isteyenlerin mutlaka uğrayacağı kaynakların başında o gelir.

İsmail Kara’nın hocaları

İsmail Kara, başta babası -muallim-i evvel- Kutuz Hoca ve daha sonra -muallim-i sânî- abisi Mustafa Kara’nın ilmi birikimlerinden, ahlâklı, mütekâmil şahsiyetlerinden ve ilim uğruna verdikleri gayretlerden ziyadesiyle istifade eder.

Sonraları ortaokul yıllarından itibaren gerek Hareket Yayınları gerekse de İmam Hatip camiasıyla olan münasebeti, ilim, fikir, kültür ve sanat camiasının döneminin zirve isimleri ile yoğun bir mesai geçirmesine imkân verir. Yetişmesinde bu birliktelikler çok ciddi önem taşımaktadır. Bu isimler arasında Nurettin Topçu, Muhammed Hamidullah, Osman Turan, Ali Nihat Tarlan, Cemil Meriç, Tahsin Banguoğlu, Orhan Şaik Gökyay, Mehmet Kaplan v.s. bulunmaktadır.

İstanbul İmam Hatip okuluna başlamasından birkaç ay sonra abisi Mustafa Kara’nın teşviki ve tarifi ile Hareket Yayınları’na giderek Nurettin Topçu ile ilk defa teşrik-i mesaide bulunur. Bundan sonra Hoca’nın kitap ve yazılarını okumaya yoğunlaşır.

İmam Hatip’te okurken kaldığı yurdun konferans salonunda adını ve kapaklarından da olsa kitaplarını tanıdığı “büyük” bir yazarla, şöhreti âfakı tutmuş bir ilim adamıyla aynı mekânı paylaşmanın, onu doğrudan dinlemenin büyüleyici ve gurur verici heyecanıyla Hamidullah Hoca’yı tanır ve kendisinin hayranı olur. Daha sonra Hoca’nın Edebiyat Fakültesi’ndeki derslerinden ve Yüksek İslam Enstitüsü’ndeki konferanslarından da istifade eder.

İstanbul İmam Hatip okulundayken Türkçe öğretmeni Rahmi Dönmez Hoca’nın dersinde bir kitap özeti ile bir şahsın biyografini hazırlaması gerekmektedir. Mehmet Kaplan’ın “Nesillerin Ruhu” adlı kitabının özetini çıkarır, Süleyman Nazif’in ise biyografisini yazar. Takdir-i İlahi, yıllar sonra Mehmet Kaplan Hoca ile teşrik-i mesaide bulunacak, “Nesillerin Ruhu” başta olmak üzere birkaç kitabının basımında emeği geçecektir.

Öğrencilik yıllarında isteyen hafızlar için talim kursu açılır. Abdurrahman Gürses Hocaefendi’den ders almak nasip olur. İlk derse geldiği zaman seviyelerini ölçmek için her öğrenciye aşr-ı şerif okutur. İsmail Kara, kıyamet tasvirleriyle başlayan Hac sûresinin ilk ayetlerini okur. Kan ter içinde “sadakallâhu’l-azîm” deyip okuyuşunu hitama erdirince, Hocaefendi yumuşak bir sesle bilmediği bir hususu hatırlatır: “Evladım, aşr-ı şeriflerde kıyamet, azap, ikab ayetleri yerine nimet, fazl-u kerem, dua ayetlerini tercih etmek daha münasiptir. Sen kıyametin o dehşetengiz tasvirlerini okurken ben burada ecelden korku terleri döktüm.” Hocaefendi’nin vefatından sonra “hayru’l-halef” olan talebesi Fatih Çollak’ın “Reisü’l-Kurra Hendekli Hafız Abdurrahman Gürses Hocaefendi” isimli kitabına mütevazı katkılar sunar. Hafızlık ve kıraat mesleğinin nasıl tevarüs edilip sürdürüldüğüne dair kaleme alınan eser, İsmail Kara’nın hocalarına ve ilme olan vefasının tezahürüdür.

Bu hocalarla gerçekleşen ziyaretler kardeşlik hukuku çerçevesinde üstadların vefatlarından sonra da devam eder. 1993 Kurban Bayram’ında Mehmet Doğan, Mustafa Kutlu, Atilla Gökdağ ve İsmail Kara buluşurlar. Mutad olduğu üzere ilk durak Kozlu Mezarlığı, merhum Nurettin Topçu’nun kabridir. Daha sonra bayram ziyaretleri için İçerenköy (Ali Nihad Tarlan), Levent (Hüsrev Hatemi), Çengelköy (Tahsin Banguoğlu), Bahariye (Mehmet Kaplan), Ayşekadın/Kazasker (Osman Turan), Göztepe’ye (Cemil Meriç) gidilir, sonra Üsküdar’da Orhan Şaik Gökyay da ziyaret edilir.

İsmail Kara’nın ilmî şahsiyeti

Aslında İsmail Kara’nın yalnız akademisyen ve entelektüel değil bir “düşünce adamı” olarak temayüz etmesinde ailesi ve yetiştiği coğrafi çevre çok mühim bir rol oynamıştır. Bunun yanı sıra ilim ve fikir camiasından aldığı ilmî ahlak ve görgü kendisinde var olan nezaket, titizlik, sabır ve çalışkanlığı bir kat daha artırmıştır. Topçu ekolünün etkisi bir yana bir “odak” etrafında düşünce serdetmenin getirdiği ahlakı kuşanan Kara, “Sözü Dilde Hayali Gözde”deki metinlerde görüleceği gibi, “ilim adamı” kavramının tüm içeriğini, “eski adamların” ve adetlerin, ilimdeki titizliğin kaidelerini öğrenmiş, bu ortamın faziletini tatmıştır.

Yayın hayatı: Hareket-Dergâh Yayınevi

Nisan 1977 tarihinden itibaren Dergâh’ta fiilen çalışmaya başlar. Bu tarih itibariyle Hareket-Dergâh Yayınevi hem ilim hayatının köşe taşlarını inceden inceye dizmeye başlar, hem de dönemin politik gruplarının kıskacından kendisini kurtarır. Dergâh Yayınları'nda editörlük, yayın yöneticiliği yapar. 1977’den 1995 tarihine kadar Fikir ve Sanatta Hareket, Dergâh dergileri ile Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi'nin yayınına ciddi katkısı olur. Yayınevinde Kuşeyri Risalesi, Mukaddime, Şerhu’l-Akâid… gibi İslam klasikleri dizisinin hacimli kitaplarıyla boğuşur. Eserlerin redaksiyon ve tashihleri bir yana indekslerini hazırlamak ziyadesiyle vaktini almaktadır. Eserleri önce okuyor, girilecek kelimelerin altını çiziyor, sonra fişliyor, daha sonra daktilo ediyor ve kontrol ediyordu. Çok fazla mesai harcanmasına muhtaç olan bu ameliyeler kendisinin ilim adamı olma yolunda katettiği seyr-i sülukunda mühim katkılar sağlamıştır. Bu minvalde; Orhan Şaik Gökyay’ın “Destursuz Bağa Girenler”inin; Tahsin Banguoğlu’nun “Anahatlarıyla Türk Grameri”nin; Mehmet Kaplan’ın “Nesillerin Ruhu” ve “Cumhuriyet Devri Türk Şiiri” eserlerinin; Osman Turan’ın “Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti”nin; Nurettin Topçu’nun “İsyan Ahlakı” ve “Reha”sının; Cinuçen Tanrıkorur’un “Saz u Söz Arasında” adlı eserlerinin yayına hazırlanması, indeksinin yapılması ve neşredilmesinde çok büyük emeği olmuştur.

İsmail Kara yayına hazırladığı kitapların yanında önemli te’lif eserlerle ilim ve düşünce hayatına esaslı katkılarda bulunmuştur. Bütün bu eserlerin yayın aşamalarıyla uğraşmak, okumak, gözden geçirmek kendisinin de düşünce dünyasını zenginleştirmiş, uğraşacağı alanların/ disiplinlerin belirlenmesini sağlamış, yazı üslubunu etkilemiş ve beslemiştir.

Kitaplar arasında ve peşinde geçen bir ömür

İsmail Kara’nın hayatı, Sahaflar Çarşısı ve Vezneciler’de bulunan Beyaz Saray’daki Enderun Kitabevi’nde, kitaplar, risaleler ve kitapseverler arasında süregiden bir hayat serüvenidir. İmam hatipte okurken, hususen yüksek tahsil yıllarının Cumartesilerinde bu mekânlar hususi bir yere sahiptir. Sabah erkenden kalkar, körüklü çantasını alır ve yola revan olurdu. Sahaflar’ın son bereketli demlerine, hakiki sahaf esnafının son temsilcilerine, kitap bilgisi kuvvetli ve kitap hastalığı ziyadeleşmiş tiplere yetişen İsmail Kara, hayli mütevazı talebe harçlıklarının son limitlerini kullanarak kitap, risale ve mecmualardan satın alır. Özellikle Amel Defteri, Sözü Dilde Hayali Gözde, Aramakla Bulunmaz adlı eserlerinden takip edebildiğimiz kadarıyla Hoca’nın kitaplara dair malumatının çok geniş olduğunu görmekteyiz. Bu zenginliğin elde edilmesinde sahaflarda geçen dakikaların, Dergâh’ta yazan ilim ve fikir adamlarının tavsiyeleri ve kütüphanelerinin ve şahsi fevkalade okuma ve araştırmalarının katkısı çok büyüktür.

Türkiye’de İslamcılık düşüncesi

İsmail Kara, uzmanlık alanı olan çağdaş İslam düşüncesi, çağdaş Türk düşüncesi, din-siyaset ilişkileri ve yakın dönem Türk siyasi tarihi çerçevesinde önemli çalışmalara imza atmıştır. Bu sahaları yalnızca “konu” olarak seçmemiş, aynı zamanda bu meseleleri kendine “dert” edinmiştir. Bundan dolayı çağdaş İslam düşüncesi üzerine söz söylemek, kıyısından köşesinden bazı yargıları dile getirmek isteyenlerin mutlaka uğradığı kaynakların başında İsmail Kara gelir.

Ercan Yıldırım’ın da iddia ettiği üzere; en baştan söylemek gerekir ki, İsmail Kara’nın çalışmaları, ilmi sahadaki derinliği, çeşitliliği ve geliştirdiği hassasiyet Türkiye’deki akademinin çok ilerisindedir. Çağdaş İslam düşüncesi üzerine yaptığı çalışmalarda İsmail Kara yalnız “envanter” ortaya koymakla kalmayıp; İslamcı fikir grupları ve şahsiyetlerin kendi aralarındaki ilişkileri, paradigmanın genel karakteristiğini, İslam düşüncesinin tarihsel yapısını, başka disiplinlerle münasebetini, yerleşik sistem/ devlet ilişkilerini ele almaktadır. Bu bakımdan bütüncül bakış açısını geliştirmektedir. Kara’nın ilmi yazılarındaki üslup, akademinin kuru dilini aştığı gibi esasında belirgin teklif getirir. Zira Kara’nın yazı ve düşünce alanındaki birikimi onun sanat, edebiyat ve musiki sahalarındaki ilgileriyle bağlantılıdır.

İsmail Kara, kitaplarının yanında özellikle Dergâh ve Yeni Şafak’taki yazılarında Türk kültür hayatıyla ilgili önemli tespitlerde bulundu. Farklı kaynakların akademik çalışmalarda kullanılabileceğini gösterdi. Hatıratların ilmi çalışmalardaki önemini belirginleştirdi. Yayımladığı biyografiler, hazırladığı hatıratlarla çalıştığı alanı zenginleştirdi. Bu zenginliği sadece malzeme yığınına münhasır kılmamak gerekir. İsmail Kara kendi yaşamından aktardığı pasajlarda, ilim adamlarını ve onların birikimlerini anlattığı yazılarda, kültür dünyasının farklı cephelerini okuyucuya sundu.

İsmail Kara’nın İslamcılık literatürünü “derli-toplu” ortaya koyması ise çağdaş İslam düşüncesi araştırmalarına olan bir diğer belirgin katkıyı ifade etmektedir. Nitekim özellikle akademik zihinlerde oldukça belirsiz olan çağdaş İslam düşüncesinin çıkışını, ilk izlerini, tarihlendirilmesini, kadro yapısını, kaynaklarını, İslamcı yayınları, İslamcıların tezlerini yazar kavramsal çerçeve içerisinde belirginleştirdi. Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi başlığı altındaki üç ciltlik eseri, çağdaş İslam düşüncesinin belirli aşamalarını, karakteristik temsilcilerini ve bunların temel metinlerini ihtiva eder. Bu çalışma çağdaş İslam düşüncesinin yekpare yapıda olmadığını göstermesi bakımından önemli temeller atmıştır.

Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi, temel metinlerin, dönemlerin ve fikir adamlarının ortaya konulmasıyla İslamcılık çalışmalarındaki savrukluğu gidermiş, ilgililere kılavuzluk etmiş, temel bir kaynak eser konumuna gelmiştir. Benzer çabayı Kara, Hilafet Risaleleri’nde de göstermiş, artık İslamcıların gündeminden tamamen kalkan hilafet mevzuunun dökümünü çıkarmıştır.

İsmail Kara’nın erken dönem eserleri İslamcılık çalışmalarının girizgâhı mesabesinde, umumi ve temel noktaları ortaya koyma şeklindedir. Bu çalışmalar aynı zamanda çağdaş İslam düşüncesine yaklaşımlardaki metodolojik sorunlara karşı alternatif bir yöntem geliştirir. Bu çalışmalardan olan “İslamcıların Siyasi Görüşleri”, imparatorluğun son yıllarının siyasi hareketleri içerisinde İslamcıların geliştirdiği tezleri verir. Dolayısıyla İslamcılık düşüncesinin doğuş şartları, ilk temsilcileri, tarihlendirilmesi, önemli tartışma ve tezleri genel olarak bu kitapla belirlenmiştir. Siyasi kavramları, bunların İslam düşüncesindeki karşılıkları ve İslamcıların kavramları kullanma bağlamları kitapta sarih bir şekilde yine Kara’nın metodolojisine uygun olarak “metin alıntıları” şeklinde merkeze yerleşmiştir.

İsmail Kara yalnız çağdaş İslam düşüncesine değil, Türk düşüncesine de benzer metodolojiyi taşır. İlkin Türk düşüncesinde temel metinleri belirleme çabası ağırlık kazanırken, sonraki yıllarda meseleleri temellendirme, ayrıntılı bir yapıyı kurma çabasına giriştiği gözlenir. Bu bakımdan mühim yazılar kaleme alır. Bir Felsefe Dili Kurmak kitabını, Türkiye’de eksik olan ve eksikliği nedeniyle hemen bütün alanlara sirayet eden, dil ve felsefe problemini aşma/açık etme gayretlerinin ürünü şeklinde görmek gerekir.

Abdulkadir Macit

YORUM EKLE