Kâmil Yeşil kime ne balığı yedirecek?

Kâmil Yeşil köyünün camisini Ramazan vaktiyle kararak ne güzel şeyler anlatıyor.

Kâmil Yeşil kime ne balığı yedirecek?

İlkokulda öğretmenimiz saydırırdı. Köyün ortak malları: Bir, cami; iki, çeşme, üç, okul... Çocukluğumda evimizden sonra benimsediğim ilk mekan camimiz idi bu yüzden. Camimizi görünür kılan o büyük, o devasa kubbesi idi. En tepe noktasına leyleklerin yuva yaptığı bir cami. Bize tepeden bakardı ama bu tepe cami kubbesi olduğu için, biz, leyleklere gururlu gözüyle bakmazdık. Büyüyünce öğrendik ki leyleğin ömrü laklak değil; aslında Allah’ı tesbih ile geçermiş: Lek, lek (Sana, Senin için..)

Cami köyün merkezinde

Camimiz köyümüzün tam ortasında olmasaydı hayatımda belki bu kadar belirleyici olmazdı. Camiye ilk adım attığımda, ilkokul ikinci veya üçüncü sınıfta idim. Bir Ramazan gecesi idi. Köyümüze yeni bir hoca gelmişti, teravihten sonra hoca namaz kılmayı, namaz surelerini, dinimizi öğretecekmiş dediler, anam-babam, sen de git dedi. Böylece camiye adım atmış oldum. Büyüklerin arasına katıldım, safa dahil oldum. O zamanlar elektrik bağlanmamıştı daha (1972). Camide lüks yanardı, hoca ezanı caminin sol tarafında yükselen, minbere benzer merdivenleri olan ezanlıkta okurdu. Elini kulağına götürüşü, bir sağa bir sola dönüşüne özenirdim. Allah nasip etti daha sonra defalarca o ezanlığa çıkıp ezan okudum.

Cami ile ünsiyetim Ramazan’da başladığı için, ne zaman Ramazan gelse aklıma köyümüz,  camimiz gelir. Ben sanırdım ki bütün köylerdeki camiler bizim köyün camisi gibi büyük, kubbeli, tarihi bir binadır. İmam-Hatip’e gidinceye kadar bu zannım devam etti. Sonra öğrendim ki meğer bizim köyün camii yörede örneği bulunmayan bir cami imiş. Kışın içi sıcacık, yazın vantilatörsüz serin, geniş, aydınlık, sütunsuz tek kubbeli bir cami. Duvarlarında ağzı açık küngler var. Ayak sesleri bile yankı yapıyor. Biz çocukların en çok hoşuna giden yanı bu idi. Camide kendi sesimizin yankısını dinlemek. Bir de tespihlerle oynamak.

Yaza denk gelen Ramazanlar

İmam-Hatip’e başladık, biraz büyüdük, yaza denk gelen Ramazanları idrak ettik. Aydın’dan (yaklaşık 70 km), Çine’den (yaklaşık 7 km) misafirler gelirdi köyümüze. Caminin önündeki çınarların, çamların dibinde buz gibi sular, tavşan kanı çaylar, sohbetlere eşlik ederdi. Müftüler, vaizler ve başka misafirler. Caminin manevi havası çekerdi insanları. Caminin banisi olduğu söylenen Hızır Dede’nin bir türbesi de var caminin kıbleye bakan sağ tarafında. Onu da ziyaret ederlerdi, uzak yakın kimseler adaklar keserdi.

Bu camide çok ezan okudum, müezzinlik ettim, minberine çıkıp hutbe okudum, mihrabına geçip namaz kıldırdım, kürsüsüne çıkıp vaaz da verdim. Onun için köyüm, Eskiçine Ahmet Gazi Camii, hayatımın merkezinde yer alır.Ahmet Gazi Cami son durumu

Buna rağmen camimiz hakkında çok bilgi sahibi değildik. Zira köylüler de pek bilmezler. İmam–Hatipli yıllarımızda araştırdık, bazı bilgilere ulaştık. Meğer bizim köyün camisi Ortaçağ Türk mimarisinin en önemli eserlerinden imiş. Kanuni Sultan Süleyman, Mısır Seferi'ne giderken ordu ile bizim köyden geçmiş ve yanında bulunan Mimar Sinan'a da sütunsuz, kubbeli cami  inşası ilhamı vermiş. Bu bilgiyi TRT’de yayımlanan Mimar Sinan Belgeseli'nden öğrendim.

Eski Çine-Ahmed Gâzi Câmii

Bu kadar övdüğüm/övündüğüm Ahmet Gazi Camii’nden bahsedeyim biraz da: Ahmet Gazi Cami, Menteşeoğullarına ait tek kubbeli câmilerden. Eski Çine-Ahmed Gâzi Câmii adıyla meşhurdur. 14. yy. ilk yarısında yapıldığı tahmin ediliyor. Yapıldığı devir itibariyle 15. yüzyıl sonlarına kadar Osmanlıların Mudurnu Yıldırım Bayezıd Câmii (1382) dışında, ulaşılabilen en büyük kubbe çapına sahip. Dediğim gibi Osmanlı döneminin büyük kubbeli yapılarına geçiş eseri olması bakımından dikkat çekicidir ve Mimar Sinan’a sütunsuz, kubbeli cami inşası ilhamı vermiştir.

Dıştan dışa 19.70 X 19.65 metre ölçülerinde kare plânlı tek hacimli bir yapıdır. Yaklaşık 17.00 m. çapındaki kubbesi dıştan çift katlı onikigen kasnakla desteklenmektedir. Kiremit kaplı kubbe yuvarlağının üst kısmının ortası yaklaşık 20 cm.lik yükseklikte dairevi bir tepelik ihtiva etmektedir. Cephe duvarlarının ve her iki kasnağın üst kısımları birer sıra kirpi saçak frizle çevrelenmiştir.

Câmiin kuzey cephesinde ortada, mermer söveli basık kemerli geniş giriş kapısı, onun sağında ve solunda üstleri sivri kemerli çökertmeli alınlıkları olan dikdörtgen şekilli iki pencere yer almaktadır. Bu cephede girişin tam üstünde kitâbelik olması muhtemel büyük yuvarlak kemerli sığ bir niş yer almaktadır. Kitâbeliğin üzerinde de harîme açılan küçük bir tepe penceresi vardır.

Doğu cephenin kuzeye yakın kısmında mermer söveli basık kemerli ikinci bir giriş kapısı yer almaktadır. Bu cephede form itibariyle kuzey cephedekilerin benzeri, biri orta eksende diğeri güneye yakın olarak yerleştirilmiş iki pencere mevcuttur. Güneye yakın olan pencerenin alt kısmını kısmen kapatan yirmi basamaklı merdiven-minare (ezanlık) var idi bugün tamamen yıkıldı.

Bânîsi Menteşeoğlu Ahmed Gâzi Bey

Kubbesi beden duvarları üzerine oturmuştur. Mahfile, kuzey-doğu ve kuzey-batı köşelerden yükselen merdivenlerle çıkılıyor. İçeride en süslü unsur ahşap minberdir. Minberin yan yüzleri sülüs hatlı yazılarla bezenmiştir. Süslemeleri, İstanbul Şehzade Câmii (1548) hünkâr mahfili girişindeki mermer pencere şebekelerine, İstanbul Süleymaniye Câmii'nde (1557) revaklı avludaki bronz şadırvan şebekelerine ve Mimar Sinan Türbesi mermer bahçe şebekelerine, Edirne Selimiye Câmii (1579) avlu pencerelerinin üstündeki aynalıkta kakmaya benzemektedir. Yapının inşâ veya tamirine ait herhangi bir kitâbe yok. Bunların dışında yuvarlak oymalı olarak sülüs hatla yazılmış âyet ve hadislerden müteşekkil yazıların tamamı minberde bulunmaktadır.

Eserin bânîsi olarak Menteşeoğlu Ahmed Gâzi Bey ve inşâ tarihi olarak da 1308 tarihi zikredilmektedir. Ancak camii hakkında önemli bir makaleye imza atan, bu haberimizde de yararlandığımız Selçuk Üniversitesi hocalarından Remzi Duran, caminin Orhan Bey zamanında, oğlu Hızır Bey tarafından yaptırılmış olması kuvvetle muhtemeldir, demektedir.

Hakikatini Allah’a havale ederek biz diyoruz ki camiyi yaptıran, tamir eden, yaşatan kişilerden Allah razı olsun. Dedem ve büyük dayımdan sonra yirmi gün fiili olarak ben de görev yaptım camimizde. Muğla yolu üzerinden Bodrum’a, Marmaris’e giderseniz tavsiye ederim, Ahmet Gazi Camiine uğrayınız, iki rek’ta tahiyyatülmescid namazı kılınız ve türbeye uğrayıp fatiha okuyunuz.

Son hatırlatma: Dijital fotograf makinenizi yanınıza almayı da unutmayınız ve yaz aylarına rastlarsanız cami imamına veya köylülerden birine beni de sorunuz. Belki oralardayımdır, size önce Eskiçine çay balığı ısmarlar, ardından çay içiririm.

 

Kâmil Yeşil geçmişten süzerek yazdı

YORUM EKLE
YORUMLAR
ÖKKEŞ KUL
ÖKKEŞ KUL - 12 yıl Önce

Kamil hoca caminin aslını görene Eskiçine çay balığı yedirmeyi vaat ediyor. Fotoğrafını görene de bari Ankara'da deniz balığı yedirse. Ağanın elini kimse tutamaz heralde, değil mi?

kamil yeşil
kamil yeşil - 12 yıl Önce

ökkeş kul kardeşime kışın hamsi ısmarlayabilirim

ÖKKEŞ KUL
ÖKKEŞ KUL - 12 yıl Önce

Hocam sağ ol. Fakat kışa daha çok zaman yok mu dersin?
Ben kamil hocamın nerdeyse bütün kitaplarını okudum. kitaplardaki kamil hocam daha cömert görünüyordu bana. Aslı da öyledir muhakkak. Gel, biz ramazanı geçip, bu daveti şevvale alalım. mevsimin balığı neyse razıyım. kebaba da fit olurum. hocam şevvalde ben seni bulurum. derin saygılarımla.