“İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş” yaparak “Bilal Can” portresi yazmak

"Velüt bir kalemdir. Bir bakarsınız akademik bir dergide ciddi, hatta asık yüzlü bir adam, başka yerde Kudüs’ün sancısını gönlüne yerleştiren hüzünlü bir şair, bir internet sitesinde titiz bir editördür yahut bir dergide çocukluğun masum anılarıyla bir deneme satırına saklanıverir. İnsan içinde kaç insan barındırırsa yazarımız da o kadar kalem oynatır farklı mecralara. İnsan içinde kaç acı taşırsa o kadar acı serper satırlarının arasına. İnsan içinde kaç anı biriktirirse o kadar anı dökülür mısralarından." Tuba Yavuz yazdı.

“İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş” yaparak “Bilal Can” portresi yazmak

Her edebi türün kendine mahsus karakter özellikleri vardır. Öykü sırlıdır, roman geveze ve şiir de biraz bencil. Şiirin bencilliği sadece kendine hizmet etmesindendir.  Öykü, roman hatta denemedeki gibi yazarının ruhunu yüklenmez. Yok canım olur mu, şiir duygudur diyeceksiniz. Evet ama her şeyden evvel şiir imgedir, şiir değişen ve dönüşen bir dil yapısıdır, şairin başkalaşım mecrasıdır, sözcüğün en eğimli en bükümlü halidir. Bu nedenledir ki şiir üzerinden şaire dair çıkarımda bulunmak şiire haksızlık olur. Bu değişim öyle kuvvetli olabilir ki şiir, şairi bile bertaraf edip sadece kendi olarak var olabilir.

Bilal Can’ın Hece Yayınları’ndan çıkan “İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş”i de bu gözle okudum. Okurken şairi yakalar mıyım, diye aradım. Bunun güç olduğunu anlayınca yazarın portresini çıkarmak için başka yollar denedim. Elbette her sanat eseri yaratıcısının hiç yoksa el izini taşır. Bu eserde de az da olsa Bilal Can’ın el izlerini bulmaya çalıştım. Fakat itiraf etmeliyim ki değerlendirirken biraz hile yapacağım. Sadece şiirlerinden hareket edersek göreceğimiz kuvvetli bir şiir dilinin ardında kendini saklayan Bilal Can olacaktır. Biz ise daha net bir Bilal Can görmek gayesindeyiz. O nedenle bu yazıda Can’ın denemelerinden ve röportajlarından da istifade edeceğimi söylemek isterim. Bu bağlamda birkaç başlıkla hem yazarımızın portresini çıkarmaya çalışmak hem de şiir kitabının genel bir değerlendirmesini yapmak daha kolay olacak diye düşünüyorum.

Yazmak ve Çalışmak

Bilal Can bir yazardır. Sadece yazan değil yazdırandır da. Birinde özne kendi diğerinde ise başkaları olduğundan hangisinde daha çok zorlanır bilinmez. Ama meşakkatli bu iki yolda da uzun yıllar emek vermiştir. Ben yazarları ikiye ayırıyorum. Bazıları bohem bir hayatı tercih edip sırça köşkünde yaşarken pek kimseyle görüşmeden çokça yazan, bilen, öğrenen, ikincisi ise sırça köşküne çekilmek yerine ekmek kavgasını hisseden, üreten ve ne öğrendiyse de öğretenler. İlkinin pek kimseye faydası olmaz da ikincilerden Allah razı olsun, eli kalem tutma hevesindekiler de istifade eder onların tecrübelerinden. İşte Bilal Can ikinci gruptadır. Lider bir ruh yapısıyla bildiğini anlatır, ekip ruhu taşır, birleştirir. O trekking yapmaz yürür; bavuluna kitaplarını doldurup sahil kasabasına gitmez, bir demlik çayla eşle dostla hasbihal eder, “beyefendiciğim” ile biten fazla nezaketin yapaylığıyla değil “ağabeyim”in samimiyetiyle konuşur.

Hayat başlangıcı ve bitişi olan durağan bir olgu değildir. Devingendir. “Çözülmesi gereken bir sorun değil, her gün olabildiğince akıllıca, olabildiğince bütün ve olabildiğince duyarlılıkla yaşanması gereken bir şeydir hayat. Katlanmamız gereken bir şeydir. Onun çözümü yoktur.” (SAYAR, 2012, s.44) Tam da böyle düşünür Bilal Can. Yaşamak katlanılası bir hâldir ve onun en iyi katlanma yolu yazmaktır.

Velüt bir kalemdir. Bir bakarsınız akademik bir dergide ciddi, hatta asık yüzlü bir adam, başka yerde Kudüs’ün sancısını gönlüne yerleştiren hüzünlü bir şair, bir internet sitesinde titiz bir editördür yahut bir dergide çocukluğun masum anılarıyla bir deneme satırına saklanıverir. İnsan içinde kaç insan barındırırsa yazarımız da o kadar kalem oynatır farklı mecralara. İnsan içinde kaç acı taşırsa o kadar acı serper satırlarının arasına. İnsan içinde kaç anı biriktirirse o kadar anı dökülür mısralarından.

Çok yazmak, çok çalışmaktır. Yazmak bir sonuçtur başında okumayı ve çalışmayı barındıran. Çokça okumak, çokça biriktirmek gerekir ki yazmak neticesine varılsın. Yazmak emektir ve terdir. Yazmak sıkıntı ve sızıdır. Bilal Can şair huzursuzluğunu kol düğmesi yapmış kaleminden ne dökülse o tedirginlik yansır satır aralarına. Çalışır, okur, yazar ama en çok da üretir.

Bunca yazmanın arasında ne zaman dinlenirsiniz dendiğinde “uyurken” der. Hayat iki şekildedir Bilal Can için: Yazarken(eylem olarak yazmak olmasa da hep yazmak için beslenen okumalar ve çalışmalar da buna dâhildir) ve uyurken. İyi de neden bu kadar yazar? Hem de şiir? Hele ki şiir!

İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş

Şiir ciddi bir iştir ve şairler ciddi adamlardır. İçleri dar ve derindir. Kaldıramazlar dünyanın kirini pasını dardır, hüzünleri, ağıtları, özlemleri öyle köklüdür ki derin. Bilal Can neden şiir yazıyor? Denemeleri, eleştiri yazıları, makaleleri bir kenarda dursun neden şiir yazıyor diye tekrar soralım?

Her eser, yazarının niyetini taşır. Niyet her işin başı, her şeyin girişidir. Niyetle başlar tüm işler. Şiir de bir niyetin ürünü olarak ortaya konulur. Bir sanat eseri olarak sayılmasının temel nedenlerinden biri de onun bir niyet taşımasıdır.” (Can, edebifikir.com, 2020)

Eli kalem tutan pek çok insanın ilk gayesi kalemiyle huzuru bulmaktır belki. İçindeki darlığı biraz da olsa ferahlamaktır ve Bilal Can da bunu murat eder:

İçimde incinmiş çocuklar var. Cesetleri kıyıya vurmuş çocuklar, uçurtması silahla taranmış çocuklar, babası ölmüş çocuklar var, annesi ölmüş çocuklar var. İçimde bir dolu insanın çocukluğu var. Bu çocukların sesleri gittikçe beni soyutluyor. Dışımdaki kalabalıktan içimdeki kalabalığa yürüyorum.” (Can, 2019)

Bilal Can sosyologdur. Sosyoloji de felsefe de edebiyat için hele hele şiir için yeni kapılar açan alanlardır. Bu bağlamda sosyolojinin toplumla olan reel bağı ile harmanlanan şiirin toplumla olan sürreal bağı “İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş” te çok net görünür. Şair topluma rasyonel bir gözlükle bakarken kalemi eline aldığında hayatın gerçeklerini türlü imgelere evirerek aktarır:

öpülmüş resimlerimizi yoklukla yaktım

 yaslandırınca ateşe soprano olan gölgemiz

insanlık için çocuklarını büyüttü yarınlarımız” (Can, İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş, 2021, s.40)

Bilal Can’ın şiir dili, imgenin keskin çatallarıyla doludur. Ağırdır ve ağırlığı yalnızca üslubundan kaynaklanmaz. Okurunu da seçen bir yanı vardır. Varoluşçu tavrın buhranlı arayışlarıyla, İsmet Özel’in sert sesini işitir, Necatigil’in evlerinde dolaşır, Tanpınar’ın rüyalarına girer, Borges’in zamanını görürsünüz onda. Yelpazesi geniş bir şairin hele de felsefe ve sosyolojiyle harmanlanan dilin imgelerini çözmek kolay değildir okur için. Kırık ve kesik cümle yapısı ile Can, şiirle geçen uzun yıllarının orijinal söyleyişiyle karşımıza çıkar:

“başını belaya sokmamışsın bu gün de’nin sevinçliği

terli atlarla yola koyuluşum güven veriyor radarlara

kilometrelere atışım nişan tahtasında bu gün

hangi güneşi sermişler önümüze öyle”  (Can, İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş, 2021,s.38)

Yenilgi, kırgınlık, rüya, savaş, yalnızlık, sokaklar, pencereler, yağmur velhasıl insanı dıştan ve içten ağlatacak ne varsa İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş” te vardır.  Bilal Can’a göre bu dünyanın gamını yüklenip yine de dimdik durma gayretindeki insanın duruşudur şiir. Kitaptaki tüm şiirlerin ortak yazgısı için bunları demek yanlış olmaz.

ben yeniliyorum

gömleğimin rüzgâra küsüşünden asıldım yaşama

saçlarımı kırdım yüzümü çatlattım

dar ağacında” (Can, İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş, 2021, s.33)

Şehirle Kavga Eden Şair

Yazarımız topluma sosyoloji biliminin ciddiyeti ile bakarken şehri, yozlaşmayı, yalnızlaşmayı görür. Şair gözüyle bakınca da bu gördükleri şiire dökülür ete kemiğe bürünür: Şehirle kavga eden, insanın değil insanlığın gamını yüklenen, ruhunun gömleğine sığmayan bir şiir çıkıverir kaleminden.

Camiler, sokaklar, şadırvanlar, medreseler, göller ve en çok da evler geçmişten bu yana pek çok şairin şiirlerinde türlü metaforlarla karşımıza çıkmıştır. Mekânın şiire verdiği ilhamı şiir de mekâna vermiştir. Bu içten ve dıştan bağlanma biçimi insanı dışa yani yaşanılan yere ve içe yani şiire bağlar. Bu bilinçli yahut bilinçsiz etkileşim Can’ın şiirlerinde de yazılarında da kendinde yer bulur. Kent insanıyla olan kavgası İsmet Özel’in “Üç Frenk Havası”ndaki sesiyle karışır gibidir. Bu sert kavgada aynı saftadırlar.

kentin insanı inançsız panjurları vidalıyor

sesini kırdırıyor köşe başındaki camcıda” (Can, İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş, 2021, s.49)

şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
pahalı zevklerin insanı, ucuz cesaretlerin”(İsmet Özel, Üç Frenk Havası)

Şehirle olan kavgası, şehir için kurulan rüyaların gerçekle örtüşmemesindendir en çok. Çünkü Bilal Can bir Endülüs hayalperestidir:

Her hayalimiz bir Endülüs rüyası taşır. Bir yandan sevinç bir yandan hüzün. Fetih yolu açılırken ardımızda duran bütün gemileri yakacak cesareti içimizde barındırarak… Bir şehri, bir mekânı muhteşem bir hale getirmenin usulünü ve adabını büyüklerden öğrendik. Bir şehri inşâ ederken kalpleri de ihyâ etmenin gerekliliğine inandık. Çünkü şehir insanla, insan da şehirle bu dünyaya bağlıdır. “(CAN, 2021)

Zamanın İçinde ve Dışında Bir Editör

Şairler çok kelimeyle düşünür, bu sebepledir ki kafası dağınıktır Bilal Can’ın. Çok işle meşgul, çok odaklanan, çok isteyendir. Başladığı işi bitirmek, okuyana ve yazana hizmet etmek, üretmek, duyurmak, savaşmak ister. Hem etken hem edilgendir zamanın içinde. Edebiyatın meşakkatli yayın cephesinde de savaş verir. Hem yazar hem yazılanı duyurur, yayın dünyasının giderek nitelikten uzaklaşmasını fark edip “Artık devir böyle yapacak bir şey yok ben yazar, köşeme çekilirim” diyemez, mücadele eder. Gayelerin maddi olduğu savaşlarda yiten değerleri duyurmak ister. İşin sefasını sürmek değil cefasına da razı olmaktır onun yaptığı. “Kitaphaber” sitesini yönetir. Kitapları okurla buluşturmaya vesile olur. Yazana yol gösterir, bilmenin vebaliyle aktarır, anlatır. Yıllardır bu kadar çok yerde hatta işin mutfağında yazmasının da sebebi budur. Zamana yetişmek hatta zamanı da aşmak gayretindedir.

Ondaki zaman mefhumu şiirlerinde Borges olur, Tanpınar olur; bazen mekânla harmanlanır; İstanbul olur, Ankara olur. Her şair kendinden evvelki şairlerin toprağında büyür. Bilal Can da bu topraklara kök salmak gayretinde olduğunu henüz ilk şiir kitabıyla fark ettirir.

Hayal Kurarak Var Olan: Bilal Can

Nurettin Topçu “Var olmak, insanın samimi olarak sahip olduğu isteklerin bütününü içerisine almaktadır. Belki onların tam bir toplamıdır” (TOPÇU, 2017, s.18) der. Yazarımız da “varoluş” yolunu hayal bahçeleriyle süslemiştir. Kimi zaman Anadolu, kimi zaman Kudüs, kimi zaman çocukluk, bazen de bir rüya süsler hayallerini:

İçimizde bir yerlerde olmaya dair çok çeşitli hayaller, şarkılar ve ninniler mevcut. Biz, nerede olduğumuzu, kim olduğumuzu bildirerek ispat ediyoruz. Yani diyoruz ki Anadolu’dayız, üzerinde duman tüten o sımsıcak tarhanayı çok seviyoruz. Çiçek tarhlarını, şifalı otları, üzerinde uyuduğumuz kökboyalı kilimleri, sediri ve minderi, daha sonra kulağımıza çalınan türküleri, saman balyaları üzerinde hayal kurmayı, çiçeği, böceği, yıldızları izlemeyi ve Mehlika’yı. Hani sultan olup Kaf Dağı’nda yaşayan ve peşine düşen 7 gencin bir daha dönemediği.” (CAN, 2021)

Son Söz

Bilal Can şiir, deneme, makale, kitap eleştirileri gibi pek çok sahada kalem oynatan bir yazar olmasına karşın akademik yazıları dışında yazdığı her metinde aslında şairdir. Denemelerindeki devrik cümle yapısı, fikirden çok hayalin aktarılma biçimi de şair kaleminin izlerini taşır. Emek insanıdır. Çalışır, yazar, ön ayak olur, hayal kurar, mücadele eder. Hiçbir yerde olmadan çok yerin gamını yüklenir. “Bir çocuğun gözünden tutundum” dediği dünyanın ağlama sesidir bu eser. Yazımızı bu kirli çağın masum çocuklarına ithafen Can’ın mısralarıyla bitirelim.

çocukları uyutmayan dünyanın

 uçurtmaları gökyüzünde takılır.” (Can, İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş, 2021, s.52)

Tuba YAVUZ

Kaynakça:

Can, B. (2019, Aralık 02). Acı İnsana Ait Bir Duygudur. (izdiham, Röportajı Yapan)

CAN, B. (2021, Ocak 20). Edebifikir. www.edebifikir.com.tr: //www.edebifikir.com/deneme/tarhana-icen-cocuklarin-sosyolojisi-iii.html adresinden alınmıştır.

Can, B. (2020, 10 12). edebifikir.com. //www.edebifikir.com: //www.edebifikir.com/poetika/siir-yaziyorum-cunku-12.html adresinden alınmıştır.

Can, B. (2021). İnsanlığın Ağlama Tarihine Bir Giriş. Ankara: Hece.

SAYAR, K. (2012). Hüzün Hastalığı (s. 44).  İstanbul: Timaş.

TOPÇU, N. (2017). Var Olmak (19.Baskı b.). İstanbul: Dergâh.

YORUM EKLE