İnsanları görmeye nasıl başladı

Balıkesirli bir Boşnak göçmen Mustafa Bey. Bir yerden sonra Bosna ile ilgilenmeye başlamış. Bu nasıl olmuş, neler yapmış, bunu konuştuk.

İnsanları görmeye nasıl başladı

Bosna'dan göç eden atalarının kaçtığı savaşın dava dolu bir hayatın başlangıcı olabileceğini nerden bilebilirdi? Mustafa Memiş, Balıkesir’de İslamı ve insaniyetini tadarak sürdürebilmenin yollarını ararken neler yaşadığını, davasının ne vakit, nasıl başladığını, İnsani Yardım Vakfı’nın ne zaman onun hayatında devreye girdiğini (fark etmeden) anlattı.

Mustafa Memiş kimdir?

Mustafa Hoca bir eğitimcidir. Bosna’dan göç eden daha doğrusu zulümden kaçan bir ailenin oğlu olarak Susurluk’un bir köyünde dünyaya gelmiş olmak aslında pek çok şeyin başlangıcı olmuş Mustafa bey için. Ne ile meşgulseniz onun ile işgal edilir hayatınız. İşte hayatını zulüm görenler için koşturmak üzere harcamayı “iyilik” olarak görmeyip; “yapması gereken rutin bir iş” haline getirmiş bir eğitimci. Mütevazı bir adama ''neler yaptınız, az bahsedin'' demek biraz zor bir iş olsa da sırf onunla konuşabilmek için Balıkesir’e gelmiş olmamı göz önünde bulundurup kıyak geçti sağ olsun. Ve hasbihal başladı…

Mustafa MemişHocam sizin ne zaman “insanların hayatını umursamak” gibi bir derdiniz oluştu?

Biz savaştan kaçan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş olmanın etkisiyle bu kaygıyı, derdi zaten bir doğum lekesi gibi taşıyarak göz açtık hayata. Bunu elbette İmam-Hatip Lisesi tahsilim takip etti. Biz lisedeyken Türkiye zor ve kasıntılı günlerini yaşıyordu. Bunun sirayeti olarak da bir grup oluşturduk. Bu oluşum temelini din ve millet üzere bir felsefeye dayadığı için güveni kolay kazandık ve kimseyi yanıltmadık hamdolsun. Bu oluşuma şu anki kabineden bir çok kişi de gençlik yıllarını katmıştır. Sağlam bir jenerasyonun içinden bu günlere gelmek benim için onur ve gururdan başka şeyler de kazandırdı. Kayıtsız kalmamayı genç yaşta öğrenmek; uçurumun kenarından gerisin geriye dönmek kadar ince bir çizginin hudududur. Bu hududu gençliğine yerleştiren kişi hayatının geri kalanını ''insani kaygılar'' ile geçirmekte hiç de zorlanmayacaktır.

Peki İnsani Yardım Vakfı ile ortak faaliyet yürütmeye ne zaman başladınız?

92’de Bosna’da soykırım yapıldı. Bu soykırımdan iki üç ay sonra kurumsallaşan bir dernektir İnsani Yardım Vakfı. İlk yardıma koştuğu yer de Bosna’dır. Acilen kurumsallaştırılan dernek Mayıs - Haziran gibi faaliyete geçmiş ve yardımlarını gizli bir şekilde götürmüştür Bosna’ya. Bu zaman zarfında biraz da Boşnak olmanın etkisiyle aralarına katılmayı istedim. Bu işe birlikte başladık ve hamdolsun birlikte devam edeceğiz inşallah. Bosna’da yapılan soykırım bende derin izler bıraktı. O zaman senin yaşlarındaydı Hakan Albayrak. Gazeteci olarak gitti Bosna’ya. Orada neler olup bittiğini dünyaya aktarmak, cihadı bu şekilde gerçekleştirmek üzere oradaydı. Yardımlar çok geniş çaplıydı zaten. Yiyecek, giyecek, para… Akla gelebilecek her şeye ihtiyaçları vardı. En çok da Müslümanlara… Çünkü Bosna halkı ulusal kayıtlara “tanımlanamayan” olarak geçti. Oysa Bosna’nın yüzde kırk beşi Boşnak, yüzde otuzu Sırp, yüzde yirmisi ise Hırvat’tı. Tabi bunlar tahmini rakamlar. Gerçek rakamların taraflı olduğu aşikâr. Müslümanlığı, milletliği yadsınan bir toplum oldu o vakit Boşnaklar… Müslümanların dayanışmasına, kardeşliğine ve mücahidliğine, bir çocuğun anneye ihtiyacı olduğu kadar muhtaçlardı.

Bosna’dan hikâyelerim oldu. Soykırımdan gazi olarak çıkmış, o zamanlar yirmibir yaşında olan bir gencin Türkiye’ye geldiğini öğrendim. Boşnakların bir derneğinden aldığım haber üzere gaziyi Balıkesir’de ağırlamak üzere davet ettim. O da sağ olsun icabet etti. Birlikte köye, anamın yanına vardık. Anam, oğlanı görür görmez başladı ağlamaya. Vah evladım, bu halde gencecik yaşta dizinden aşağısı yok, çok zor; diye hayıflanmaya… Bizim delikanlı tebessüm edip anama şunları söyledi Boşnakça:

Mustafa Memiş“Ah anacığım sen ne diye ağlıyorsun? Ben Allah rızası için vatan millet derdiyle ayağımı kaybettim. Benim ayağım şehit oldu. Benden önce cennete gitti. Cennette bir ayağım… İnşallah ben de ardından gideceğim. Bu benim için gurur verici. Boşuna ağlarsın.”

O yaşta bir gençten bunları duymak davamızı genişletmemizin, fedakarlık ettiğimiz şeyler için ahu vah etmememizin nasıl bir gereklilik olduğunu yeniden anlattı bana.

Bosna’ya gittiniz mi?

Gitmez miyim? Bosna’daki köyümüze gittim. Camide namazı kıldıktan sonra imama baktım, benzemiyor bizim Boşnaklara… ''Nerelisin?'' diye sordum kardeşime. Arabistanlıymış. Cihad etmek için gelmiş, karmaşa bitince de köye imam olarak hizmet vermeye devam etmiş. Kahvehaneye gittik, çaycı Cezayirli bir mücahidmiş. Sonra mezarlığa gittik. Baktım, bizim Boşnakların mezarlar beyaz mermerle bir güzel kaplanmış. Tahta başlıklı mezarlar ise Boşnak olmayan şehidlerinmiş. “Ayıp etmişsiniz.” demeye kalmadan açıkladılar. Meğer Efendimiz(sav)’in hadisi üzere mezarlarının sade olmasını vasiyet etmişler.

Mustafa Memiş ile böyle bir sohbetteydik. Yanımızda Tuğba isminde bir İHH gönüllüsü kardeşimiz ve Çeçen çiçeği Mümine kardeşimiz de vardı. Zulmün bitmesinden çok dayanışmanın bitmemesi gerektiği üzerine uzun uzadıya konuştuk. O an fark ettim: bana bir şey olsa heybetli Müslümanların şehadet soluyan ciğerlerini sırtımda hissedeceğimi. Güvenim, huzurum arttı. İmanım kuvvetlendi. Birbirimizin imanının güçlülüğüne inancım arttı.

 

Öznur Balık konuştu

YORUM EKLE
YORUMLAR
suphibayram
suphibayram - 13 yıl Önce

şimşek çakınca bakınca gözlerin kamaşır.Mustafa Memiş hocanın gayretleri bu kadar kısa anlatımla bitecek gibi değil elbet.Ama bizler çakan şimşeğin arkasından yağmur şeklinde gelecek rahmeti bereketi tahmin edebildiğimiz gibi, bu görüntünün arkasındaki gayreti de görebiliyoruz sanırım.
Emeklerine sağlık.