İlmi tezyin-i zat ve sıfat etmek için öğrendi

Osmanlı’nın son dönem aydını olarak İsmail Fenni Ertuğrul, Batı’nın İslâm’a galiz saldırıları karşısında meseleyi kökten halledip bir ideoloji sorunu olarak görülen medeniyet buhranına kökten neşter vurmuştu..

İlmi tezyin-i zat ve sıfat etmek için öğrendi

 

Değil günümüz, Cumhuriyet sonrasında bile ismine hemen hiçbir yerde rastlanmayan, tevazuuyla varlığını kitaplara hasretmiş bir âlim, filozof olduğu halde İsmail Fenni Ertuğrul’un, kuşaklar arasındaki uçurumun böylesine derinleştiği hoyrat toplumumuzda unutulmaya mahkûm olması pek dokunaklı bir manzara arz ediyor. Dokunaklı olması şu, İsmail Fenni Ertuğrul’un yaşadığı zaman diliminde Osmanlı Devletinin, Batı’nın pozitivist fikir akımlarıyla zehirlenen sözde aydınları eliyle ilmî ve irfanî çevresi sürekli sarıp sarmalanmaktadır. Bu durumun evveli ve sonucu salt Batı mantalitesinin sosyolojik tahlilleriyle açıklanır bir pozisyon arz etmez elbette. Lakin bununla birlikte, Osmanlı’nın son dönem aydını olarak İsmail Fenni Ertuğrul, Batı’nın medeniyet bağlamında İslâm’a galiz saldırıları karşısında meseleyi kökten halleden ve birazdan bahsi geçecek eserleriyle tipik bir ideoloji sorunu olarak görülen medeniyet buhranına kökten neşter vurmuştur.

İsmail Fenni Ertuğrul’un kuşaklar boyunca ademe mahkum edildiğini söyledik. Zira Peyami Safa’nın, İsmail Fenni’nin 1946’da vefatından aşağı yukarı on yıl sonra onun etrafında yazdıkları pek manidardır: “Ne yapmalı, ne yapmalı, ne yapmalıyız ki, düşüncelerinin ve heyecanlarının tarihinden habersiz, en yakın geçmişteki eserleri bile okumaktan ve anlamaktan aciz, kendi kültür gelişmelerini, kendi düşünce tarihinin seyrini ve istikametini bilmeyen şahsiyetsiz, tercümeci ve kopyacı fikir nesillerinin yetişmesini önleyelim?”

Üstadın sözünü ettiği tercümeci ve kopyacı fikir neslinin yetişmesini önleyemediğimiz doğru. Ancak bir doğru daha var ki kendi geçmişini bile hatırlamaktan aciz, öğrendiği veya öğrenmeye çalışmadığı kültürünün evveliyatını unutturacak denli tutarsız, soysuz bir eğitim sistemimizin varlığı. Bütün bunların gölgesinde, 94 yıllık ömrünü kitapların, mecmuaların, musiki nağmelerinin arasında geçiren İsmail Fenni Bey’in hayatını anlatmak, İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın ifadesiyle, ‘ölüleri diriltmekten daha zor’dur. Zira İsmail Fenni Bey, kelamın bütün anlamıyla ‘büyük’ bir insandır.

İlmi tezyin-i zat ve sıfat etmek için öğrendi

Bilinmeli ki mütefekkir bir bestekâr, mütefennin bir ilim adamı ve mütebahhir bir âlim olan İsmail Fenni Bey, 1855 yılının Ramazan’ında şimdi Bulgaristan sınırlarında kalan Tırnova’da doğmuş olsa bile, o bütün benliğiyle kendisini Müslüman ve Türk olarak tanımlamaktadır. Küçük yaşlarda başlayan eğitimi hususunda peder beyi pek titizlenmektedir. Doksanüç harbinden sonra İstanbul’a göç eden İsmail Fenni Bey, henüz delikanlı denecek yaşta memuriyet hayatına atılır.

Divan-ı Muhasebatta iken devlet tarafından açılan lisan mektebine girer ve Fransızca olarak usûl-i inşâ ve kitâbet, tarih-i umûmî, usûl-i kitabet-i siyasiye ve Türkçe’den Fransızca’ya, Fransızca’dan Türkçe’ye tercüme derslerini okur ve 1886’da diplomasını alır. Özel dersler alarak İngilizcesini de ilerletir. Son olarak dâhiliye nezaretindeki muhasebeciliğinden kendi isteği ile emekli olur. Bundan sonra kalan bütün ömrünü ilme, irfana vakfeder; bu doğrultuda yıllarca okur, yazar ve çevresine eşsiz kıymette söz hünerleri, örnek ahlakî kaideler gösterir.

Hiç evlenmediğinden dolayı aile gailesi çekmez. Babasının verdiği sıkı terbiye ve disiplin altında büyümüş, bu sayede evlilik konusunda yaşadığı birtakım sağlık sorunlarından dolayı uzak durmuş, sonrasındaysa yaşının geçkinliğini düşünerek bu işe bir daha hiç cesaret edememiştir. Bütün ömrünü, kitaplarının arasında bulduğu huzur ve sükûn âlemine bırakır. Şu husus önem arz etmektedir; İsmail Fenni Bey, ilmi, herhangi bir dünyevî menfaat sağlamak veya belli makamlara yükselmek için değil de, Dursun Gürlek hocamızın ifadesiyle, sırf ‘tezyin-i zat ve sıfat etmek için’ öğrenen ve tam bir fazilet abidesi olarak arz-ı endam eden bir şahsiyettir. Bu doğrultuda, yıllar süren okuma, inceleme ve araştırmalar neticesinde, Maddiyyûn Mezhebi’nin İzmihlali, Büyük Filozoflar, Lügatçe-i Felsefe ve Envar-ı Hakikat gibi öne çıkan eserler kaleme alır.

Yalnız bir âlimin tefekkür çığlığı

İslâm’ın güzelliğini, izzetini, ilmin haysiyetini öne çıkaran Envar-ı Hakikat isimli eseri, Batı’nın İslâm’a karşı garazkâr müsteşriklerine, onların isnadları karşısında gereken bütün cevapları veren orijinal bir eserdir. Hakikat Nurları olarak tercüme edilen eser, özellikle Batı’da teknik ve fikir akımlarının geliştiği bir dönemde, özellikle İngiliz iki yazarın İslâm’a karşı tutumları karşısında, gençlerin bu tür eserlerden fena etkilenmelerinin önüne geçmek düşüncesiyle kaleme alınır. Enteresandır ki büyük bir emek mahsulü olan eser, kâğıt fiyatlarının çok pahalı olmasından mütevellit, bastırılamaz. Ta ki naşirinin vefatından üç yıl sonra Cemiyet-i Tedrisiye-i İslâmiye tarafından neşredilir. (Bu gerçekten çok kıymetli eser daha sonra, 1996 yılında Sebil Yayınları tarafından iki cilt halinde yayımlanır.)

Özellikle Alman yazar Dr. Büchner’in İslâm’a karşı giriştiği, sayfalar boyu süren garazkâr saldırıların yer aldığı Madde ve Kuvvet isimli kitabına reddiye olarak yazdığı ve 734 sayfa tutan Maddiyûn Mezhebi’nin İzmihlâli isimli eseri sahasında en önemli çalışmalardan biridir. Dönemin inkişaf eden belli başlı fikir akımları ve yazarlarına karşı topyekûn savunma ve delillendirme uğraşısının verildiği müşahede edilen bu eser, bütünüyle İslâm’ın sancaktarlığını vazife bilmiş bir gönül erinin, hüsnü kabul gören yalnız bir âlimin tefekkür çığlığı olarak uzun yıllar aranan eserler arasında ilk sıralarda gelir.

İsmail Fenni Ertuğrul, Büyük Filozoflarda ise Doğu’nun ve Batı’nın aydınlık sahnesinde, gerek sözleri ve gerekse eserleriyle insanlık âleminde derin etki bırakmış önemli, abidevî şahsiyetleri yeniden ele alarak insanlık mektebinde hepsine ayrı ayrı görevler vermiştir. Onları sadece kategorize etmekle iktifa etmemiş, sözlerinin ve davranışlarının insanlık içinde bir yer edinip edinmemesiyle de orantılı olarak telifte bulunmuştur. Fakat ne ilginçtir ki eser Daruşşafaka kütüphanesinde 36 numarada kayıtlı görünüyor olmasına rağmen çok uzun zamandır yerinde bulunamamıştır. Kitapta metafizik meseleler hakkında felsefî, îslâmî ve tasavvufî açıdan İsmail Fenni Bey’in şahsî görüşleri İslâm, Doğu ve Batı paralelinde büyük önem taşımaktadır.

Merhumun en önemli eserlerinden ve alanında ilk orijinal felsefe sözlüğü olarak kabul edilen, toplam 934 sayfalık Lügatçe-i Felsefe, akademisyen olmadığı halde, geçim endişesinin dışındaki saiklerle kaleme alındığından doyurucu, nitelikli ve kalıcı bir el kitabı olarak literatürdeki yerini muhafaza etmektedir. Fakat üstadın eserlerini bulmak neredeyse imkânsız. Çünkü yeni baskıları yok, yeni baskı yapacak yayınevi de yok maalesef.

 

Arif Akçalı yazdı

YORUM EKLE