Hz. Fatıma'nın çeyizinde neler vardı?

"Fatıma büyümüş, evlilik yaşına gelmiştir. Ancak kendini Peygambere vakfetmiş, kendini onun annesi yerine koymuştu. Hz. Ali’nin de niyetini açıklayamamasındaki çekince bu idi aslında. Babasına bu kadar yakın olan bu kızı nasıl o evden alıp götürebilirdi?" Ali Değirmenci, Haksöz Dergisi’nin Aralık sayısında İslam mektebinin ilk öğrencilerinden Hz. Fatıma’yı ve düğün hediyesini yazdı.

Hz. Fatıma'nın çeyizinde neler vardı?

Ali Değirmenci, İslam’ın getirdiği ve yerleşik kabullerin ötesine geçerek değiştirdiği en büyük özelliklerden birinin insana bakışı olduğunu belirterek İslamın hangi renkten, ırktan, coğrafyadan gelirse gelsin herkesi Allah indinde yalnızca kul yapan, iman edenleri kardeş kılan, üstünlüğün ölçütü olarak takvayı öne çıkaran bir din olduğunu vurgulamış.

Ve yazar buradan hareketle İslam öncesi dönemi de bizlere aktarmış. Toplum, kadınlara kötü gözle bakmış, onlara ölümü yakıştırmıştı. İnsanları köleleştirmiş, fakirlere söz hakkı tanımamıştı. İnsan, İslam ile şereflendiğinde bir uyanış gerçekleşmiş ve ezilenlerden, küçümsenenlerden “ufuk insanlar” çıkmıştır.

Vahiy ve sünnet ile biçimlenen bu değişim kadına bakışta da kendini göstermiş, değerler skalasında ve toplumsal statüde daha önceleri neredeyse adı bile geçmeyen kadınlar, ilk dönem İslam toplumunda sadece iyi bir eş, örnek bir anne olarak kalmamış; onların arasından öğretmenler, direnişçiler, komutanlar, fakihler, bilgeler, öncüler de çıkmış...

İşte Hz. Fatıma bu hanımlardan biriydi.

Vahiyle müjdelenen “Kevser”

Hz. Fatıma, İslam Peygamberinin dördüncü ve en küçük kızıdır. Erkek çocuğun her baba ve her aile için övünç kaynağı olduğu bir toplumda, erkek çocukları yaşamamış bir ailenin son kız evladıdır. Bu yüzden Ümeyyeoğullarının gözünde güç, Haşimoğullarından kendilerine geçmiştir. “Muhammed ebter oldu.” Söylentilerini yayarak kendilerini erkek evlatlarıyla yüceltmişlerdir. Ancak Muhammed'in (s.a.) Rabbi resulünü  ebter olarak isimlendiren kâfirlere karşı ona zürriyet bereketi müjdesi vermişti.

Erkek evladı olmayan adam “ebter”di. “Kevser” hayrın ve bereketin çokluğu, bolluğu. Kevser Suresi 1-3. ayetlerde müjdeler verilmişti.

Hz. Fatıma bir oğlan çocuğunun yerine, babasının itibar ve soy ağacını devam ettirecek olan kişidir.

Hz. Muhammed (s.a.), kız olma utancının ancak diri diri toprağa gömerek temizlendiği ve her baba için en ideal damadın “toprak” olduğu bir toplumda, kaderin ona neler göstereceğini bilmektedir.

Hz. Fatıma da kim olduğunun farkındadır.

Ümmü ebiha/ Babasının annesi

Hz. Muhammed'in (s.a.) küçük kızı Fatıma’ya karşı davranışlarına, onunla konuşmalarına, olağan dışı övgülerine hayretle bakılıyordu.

Hz. Muhammed'in (s.a.) evi Fatıma’nın eviyle yan yanaydı. Her sabah baba küçük kapısını açıp kızına selam verirdi. Öyle ki her sefere çıkışında, Fatıma’nın kapısını çalar, onunla vedalaşırdı. Seferden dönüşünde de önce ona uğrar, halini hatırını sorardı.

Bazı tarihi metinler şunu yazar: “Peygamber, Fatıma’nın yüzünü ve iki elini öperdi.”

Öyle bir toplum, bir babanın küçük kızına olan muhabbetine tanık oluyordu. Bir babanın kızına olan sevgisi, merhameti resmediliyordu insanların bakışlarına.

Peygamber sadece bir baba muhabbeti olarak değil, bir ‘vazife’ , ‘önemli bir görev’ olarak da Fatıma’yı yüceltmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.) buyuruyor ki:

“Dünya kadınları: Meryem, Asiye, Hatice ve Fatıma’dır.”

“Allah onların sevinçleriyle sevinir, üzüntüleriyle kederlenir.”

“Fatıma’nın sevinci benim sevincimdir. Onun kızgınlığı benim kızgınlığımdır. Her kim ki kızım Fatıma’yı severse, beni sevmiş olur. Fatıma’yı üzen beni üzmüş olur. Fatıma’yı kızdıran beni kızdırmış olur.”

Hz. Fatıma daha çocukken tecrübe olarak acı, keder ve şiddeti yaşamıştı. Çok küçük olduğu için rahat bir şekilde dışarı çıkabiliyordu. Bu özgürlük ona babasıyla yoldaşlık imkanı da sağlıyordu.

Fatıma babasını bir an olsun yalnız bırakmıyordu. Çünkü biliyordu ki babası şehrin düşmanlık ve kin dalgalarında mücadele etmeliydi.

Babasının çarşı halkının kalabalıklarında durup, onlara sakin bir şekilde tebliğ ettiğine, onlarınsa babasını sert bir şekilde kovduklarına şahit olmuştu.

Bir gün Peygamber, Mescid-i Haram’da secde halindeyken müşrikler kafasına deve işkembesi dökerler. Minik Fatıma hemen babasına koşar elleriyle yüzünü temizler ve birlikte eve dönerler.

Halk her zaman yalnız babanın yanında bu küçük zayıf kızı görür. Çocuğun babasına olan muhabbetini, masumane konuşmalarına şahitlik ederler. Bu yüzden Fatıma’ya “babasının annesi” lakabı verilir.

Peygamberin Zehra’sı,  Ali’nin evinde aşk ve yoksulluk içindeHz. Fatıma'nın hırkası

Fatıma büyümüş, evlilik yaşına gelmiştir. Ancak kendini Peygambere vakfetmiş, kendini onun annesi yerine koymuştu. Hz. Ali’nin de niyetini açıklayamamasındaki çekince bu idi aslında. Babasına bu kadar yakın olan bu kızı nasıl o evden alıp götürebilirdi?

Hem küçük bir çocukken peygamberin evine gelmiş, gençliğini mücadele yolunda geçirmiş ve bir şeyler elde etmeye hiç fırsatı olmamıştı. Fakat yine de Hz. Muhammed'e (s.a.) gitti. Yanına oturup, sükut ve utangaçlıkla onunla konuştu.

- Ne yapıyorsun Ebu Talib’in oğlu?

Hz. Ali, utancından yumuşak ve ince bir ses tonuyla Fatıma’nın adını anar.

Peygamber:

- Merhaba, hoş geldin, der.

Ertesi gün Hz. Ali’ye mescitte sorar:

- Elinde bir şey var mı?

- Hiçbir şeyim yok ey Allah’ın Resulü.

- Bedir’de sana verdiğim zırh nerede?

- Yanımda ey Allah’ın Resulü.

- Onu ver.

Ali zırhı Peygamberimize verir. Peygamberimiz zırhı satmasını söyler. Ve Hz. Ali mehir olarak Bedir gazvesinde ganimetten payına düşen zırhı satarak vacip olduğu üzere Fatıma’ya 400 gr. gümüş mehir verir.

Ardından Efendimiz onlara salih evlatlar nasip etmesi için Allah’a dua eder. Hurma kaplarını getirirler. Düğün merasimleri olur. Hz. Fatıma’nın çeyizi kadife bir örtü, hurma lifi doldurulmuş deri bir yastık, iki el değirmeni ve deriden yapılmış iki su kabından ibarettir.

Hz. Hamza iki deve kesmiş ve Medine halkını davet etmişti.

Hz. Fatıma’ya damadın evine kadar Ümmü Seleme eşlik etmiş, Hz. Bilal yatsı ezanını okumuş, namazdan sonra Peygamber, Hz. Ali’nin evine gitmiştir. Bir tabak su isteyip Kuran’dan bir ayet okumuş. Gelin ve damadın o sudan içmesini emretmiştir.

Fatıma babasından ilk kez ayrılıyor olmanın verdiği acıyla ağlar. Baba kızını şu kelimelerle sakinleştirir:

-Seni insanlar içerisinde imanda en güçlü, bilgide en derin, ahlakta en iyi, ruhen en yüce kişiye emanet ediyorum.

Fatıma baştan beri baba evinde zorluk ve fakirlik içinde doğup büyümüştü. Biliyordu ki şimdi Ali’nin evinde de aşk ve yoksulluk dışında bir şeye sahip değildi.Cennet'ül-Baki

Peygamberimizin kızının “düğün hediyesi”

Hz. Ali, Fatıma’ya yardım etmesi için savaş esirlerinden bir yardımcı istemişti. Efendimiz ise bunun olamayacağını, o esirleri satıp Ashab-ı Suffe’nin karnını doyuracağını dile getirmişti. Ertesi gün Peygamber kızını ziyarete gittiğinde gördü ki küçük bir örtüyle örtünmekteler. Hz. Ali ve kızının sıkıntı içerisinde olduğunu gören Peygamber şefkat dolu bir edayla:

- Size benden istediğiniz şeyden daha güzel bir şey vereyim mi?  diye sormuş ve Cebrail’in O’na öğrettiği sözleri kızı ve damadına söylemiştir. “Her namazın ardından on kez Allah’ı tesbih edin. On kez hamd edin ve on kez de tekbir getirin. Yatağınıza yattığınızda da otuz dört kez tekbir getirin, otuz üç kez hamd edin ve otuz üç kez de Allah’ı tesbih edin.”

Fatıma varlığının derinliklerinde “kendisinin Fatıma olduğunu” hatırlamış ve gerçeği bir kez daha öğrenmişti. Ve ölene kadar babasının düğün hediyesi olan bu dersle yaşamıştır.

Fatıma annemiz bugünün Müslüman hanımları için bir “şahit”tir.

Ancak Fatımavari bir yaşam cennet nimetleri ile müjdelenmenin bir yoludur.

Sade bir hayat…

Fatıma’nın yaşamı, bakışlarımıza ve her halimize aksettiğinde, kendi kendini inşa eden -ne Batının ne geleneğin ortaya çıkardığı kadın tiplemesine bürünmeden- Müslüman hanımlar olabileceğiz.

Esra Erdoğan haber verdi

YORUM EKLE
YORUMLAR
Ali Ertan
Ali Ertan - 11 yıl Önce

aynen öyle. Bizim asrı saadet dönemine bakışımız hep duygusal bir atmosferde kendini gösteriyor. Okurken duygulanıyor belki ağlıyoruz. Ama ilke ve prensip bazında o dönemi okuyup bugüne taşımıyoruz.

abdullah serkan yıldırım
abdullah serkan yıldırım - 11 yıl Önce

Ben ömrü hayatımda gerek sadece elhamdülillah müslümanım diyen gerek ibadetini eksiksiz yapan gerekse ehli halkalara takılanlardan hiçkimseyi görmedim ki bu hakikatten feyz alsınlar ve böyle davransınlar Gördüğüm şu:-X tane burma bilezik,takı seti,düğün ve nişan için x kişilik salon(7 katlı pasta,kamera,fotoğraf,orkestra)vs.Demem o ki büyüklerin hayatından aktarılan kesitleri biliyoruz amma artık bu hakikatlere "efsane" muamelesi çekiyor,bildiğimiz nağmeyi okuyor ve aynı naneyi yiyoruz.Selametle