Erzurum-Narman’a konsere gidiyoruz. Oldukça kalabalık bir ekip. Mevsim kış. Yollar kar. Erzurum’un soğuğu iliklerimize kadar işliyor neredeyse. Belki 10-15 araçlık bir konvoy arkamızda. Erzurum merkezden konser organizesi için yardımcı olan birçok arkadaş farklı araçlar ile peşimizdeler. Dağları dolana dolana çıkıyoruz. Çıplak tepeler, kar birikintileri, rüzgarın uğuldayan ve ürperti veren sesi, akşamın alacası düşmüş tedirgin rengi ve bir konvoy inanmış adam.. Akşama yetişmek zorunda olduğumuz bir konser var Narman ilçesinde..
Bir dönem böyle, Türkiye’de neredeyse konser için gezmediğimiz il, ilçe kalmamıştı. Büyük umutlar beslenilen zamanlar, hayallerin inanca eklemlendiği samimi günler... Konser bu tür işlerin bahanesi, kimsenin amacı belki iyi müzik dinlemek değil. Müzik beğenisi zaten belirli standartların ötesine geçememiş bir tabandan bahsediyoruz. Yine de ben çıkıp kendi şarkılarımı okuyorum. Onca kalabalık arasından benimle aynı duyarlılığı paylayan küçük bir azınlık ile yine de her daim belirli bir iletişim kanalını kurdum. Bunun farkındayım. Özellikle üniversiteli genç arkadaşlar... Beklentileri büyük çoğunluk...
Tırmandığımız dağlar boyu bir ara yol kenarında bir kahvehanenin önünde durdu konvoy. Biraz mola verip çaylar ile yorgunluk atılacak. Sahne almak için benim dışımda Hasan Sağındık ve bir de Hilmi Şahballı var. Hilmi abi ile o vakte kadar birkaç konsere de birlikte katılmıştık sanırım. Öyle hatırlıyorum. Hilmi abinin heybetli omuzları, davudi sesi, özgüveni yüksek vücut dili ve Anadolu insanını her anlamda tanıdığını ispatlayan samimi konuşmaları... Kahvehaneye aynen öyle girdi. Sanki biraz evvel masa başından kalkıp dışarı hava almaya çıkmış da sonra yine dost sohbeti için geri giriyor gibi. Sanki yıllardan beri bu beldenin saygın bir sakini. Öyle bir eda...
Bu samimi giriş karşısında ben arkalarda bir masaya ilişerek olan biteni sadece izleyebiliyorum. Zaten Hilmi abinin girdiği her mekanda öncü, lider, rol alıcı pozisyonuna bayılıyorum. Adeta korucuyu bir önder gibi, diğer sanatçı arkadaşlarına güven veren bir fotoğraf bu. Kaldı ki zaten böyle birkaç kişilik sanatçı ile gidilen yerlerde bir ekip başı olur ve sizin adınıza bütün görüşmeleri o halleder organizede. Bu yüzden önde Hilmi abinin oluşu bana her zaman güven vermiştir. Yol kenarındaki bu köy kahvehanesinde Hilmi abinin yüksek ses tonu ve belirlediği sohbet, hepimizin dinlenmesi için yeterli oldu. Sonra yola devam...
Muhatap Şahballı olunca devlet, sözüne büyük itibar ediyor
Narman’a vardığımızda artık güneş yüzünü dağların öte yakasına doğru çoktan kaçırmış, gecenin ve soğuğun ağır havası her tarafı kaplamıştı. Küçük bir spor salonunda olacak konser. 90’larda Erzurum’un uzağında, hatta ülkenin gözlerden ırak bir taşra ilçesinde belki ilk kez böylesi bir etkinlik olacak. Beni kimse bilmiyor tabi ama Hilmi Şahballı ismi bir efsane. İsmi 70’lerden 90’lara uzanmış büyük bir ozan. Sünni ozan geleneğinin yaşayan en kıymetli temsilcilerinden. Benim için ise salt bu kadarla da sınırlı değil. Sünni ozan geleneğinin bence yaşamış olduğu müzikal krizin çözümünde en kritik yerde duruyor. Yani salt anonim ya da kendinden evvelki ozanlardan devraldığı türküleri okumakla kalmıyor, yeni besteler üreterek geleneğin önünü açıyor. Ürettiği türküler kesinlikle geleneğin basit tekrarı ve kopyası değil. Bu açıdan benim için çok kıymetli.
Sadece bununla da bitmiyor mesele. Yapmış olduğu kasetlerin aranjesinde, çağın ruhuna uygun olarak modern müziğin imkanlarını kullanarak benim gibi genç kuşağın algı dünyasını da yakalayabiliyor. Bütün bunlar aslında böyle birkaç cümle ile geçiştirilebilecek meseleler değil. Bu yüzden Hilmi abiye karşı büyük saygı besledim her zaman.
Konser yapacağımız salon hınca hınç dolu. Ama birkaç dakika içinde ilçenin emniyet birimleri ile konseri organize eden arkadaşlar arasında tartışmalar başladı. Zaman sonra anladım ki, konseri organize eden arkadaşlar emniyet birimlerine bir gece evvelki tarihi bildirmiş. Dolayısıyla ortada bir sorun var. Konsere müsaade edemeyeceklerini yineleyip duruyorlar. Kötü bir durum. Kara yolu ile kilometrelerce yol geldik. Sadece Erzurum-Narman arasını değil. Hasan Sağındık ile aynı gün Ankara’dan beri yoldayız. Hiç durmadan Narman’a hareket ettik.
İşte Hilmi Şahballı’nın büyük karizması orada bu krizi çözücü bir rol aldı. Emniyet mensubu arkadaşlar de kendisi tanıyor ve büyük saygı duyuyorlar. Görevlilere bütün sorumluluğu üzerine aldığını, herhangi bir sıkıntı gelişimi durumunda kendisinin muhatap olduğunu söylüyor. Netice itibariyle muhatap Şahballı olunca devlet, sözüne büyük itibar ediyor. Müthiş bir şey bu tablo. Etkileyici. Sanki konser için gelmiş ve işini yapıp dönecek bir müzisyen değil, müzakerelerdeki kolaylaştırıcılar, sorun çözücüler gibi operasyonel bir kişilik duruyor karşımızda. Ve adeta konserin bütün organizesi ona ait. İş bitirici...
O gece konseri güvenlik sorunu olmadan bitirdik çok şükür. Sonrasında genç arkadaşlar ile uzun sohbetler, konuşmalar, çaylar... Dönüşün gece için müsait olmaması sebebiyle orada kaldık. Ben organizasyonda görevli Narmanlı bir abinin evinde misafirim. Orası da ilginç bir deneyim oldu benim adıma. Rifai tarikatına müntesip bir abinin evine konukmuşuz meğer. Sohbet sabahı buldu. Ben soruyorum o cevaplıyor, ben sordukça o açılıyor. Benim için çok yeni şeyler öğrendim o gece. Özellikle Rifailer ile ilgili olarak... Osmanlının akıncıları, vücuda işlemeyen düşman kılıçları vs.. masalsı, epik bir gece...
Göksel bir merkezden sanki ses dalgaları geliyor da...
Biz bir dönem konserlere başta Hilmi Şahballı olmak üzere, ozanlar ile gittik. Bunun bende çok etkisi oldu. Yani içerisinde şekil bulduğum türkü geleneğinin sağlam halkalarına yetiştim her şeyden evvel. Türkülerin bu topraklardaki işlevine, önemine yeniden şahit oldum. Hilmi abinin tabi farklı müzikal özellikleri de var. Ozan geleneği içerisinde bağlamasına bir virtüöz kadar hakim. Sahnede genellikle bir tek bağlaması ile olurdu. Ve siz sanki büyük bir orkestra varmışçasına müzikal zevk alırdınız icradan. Bunu herkes başaramaz bir tek enstrüman ile. Ve ayrıca sesi... Mikrofona ihtiyaç duymayan Allah vergisi müthiş bir ses. Göksel bir merkezden sanki ses dalgaları geliyor da, o bunları düzenleyip evrene yayıyor. Bir uzun hava okuyuşu var ki... Ses sanki havada güçlü bir ok olup, gelip ciğerinizi deliyor. “Maraş’tan bir haber geldi” deyip başladığı vakit, bütün bir Anadolu, bütün bu garip insanlar kare kare önümüze sunuluyor.
Şahballı ile daha tanışmadan evvel, tabi yaptığı müzik çalışmalarını takip ettiğim için, kasetlerini alır ve sürekli dinlerdim. Özellikle 90’ların başında çıkardığı ve orkestrasına, aranjesine o zaman için hayran olduğum “Sevgiyi Rehber Eyle” isimli çalışması hâlâ benim için önem arzeder. Ve arşivimin en kıymetli parçası olarak onu yıllardır korurum. Şahsen, Şahballı’nın gerek kendisinden evvelki ozanlardan devralarak bize ulaştırdığı türküler ve gerekse çağın diline ve formuna uygun olarak kendi ürettiği eserlerden çok şeyler öğrendim. Yapacağım çalışmalar için o yıllarda ürettiği her şeyi kendime yol açıcı bir imkan olarak gördüm. Ömrün uzun olsun ey ulu ozan...
Sevgiyi Rehber Eyle’den bir Hilmi Şahballı türküsü :
Selçuk Küpçük yazdı
Efsane demek az kalır bence gerçekten her anlamda değerli ve önemli bir insan,sanat adamı,ozan.ömrün uzun olsun ulu ozan.sizinde yüreğinize sağlık Selçuk bey.