Hayatla hesaplaşmanın erkek bir tarafı var

‘Dost’ sözcüğünü aşındıranlardan değil, sağaltanlardan… Necmettin Evci’yi yazdı Mehmet Aycı..

Hayatla hesaplaşmanın erkek bir tarafı var

 

Yıllar önce, İzmir’de bir akşamüzeri, tarihî bir mekânda bir adam yağmur eşliğinde konukları selamlıyor.

Yağmur öyle ince, öyle tatlı yağıyor ki, yıkanacak bir toz zerresi olsun bulamıyor bu selamda…Necmettin Evci

Hayatla hesaplaşmasının erkek bir tarafı var

Muhtelif mecmualarda sanat ve tabii ki siyaset, düşüncesi dâhil siyaset yazıları yazdı. Bunların bir kısmı kitaplaştı. Dar alanda, muhatabın anlayacağı sadelikte ancak yerine göre muhatabının boğulacağı derinlikte konuşmaları oldu.

Varlığı rüzgâr gibi, ışık gibi, baharın gelişi gibi doğal, ondandır pek kimse, “a, bu Necmettin Evci” deme gereği duymuyor. Hayreti tabii kılan bir söyleyişi var.

Allah’ın bizi sözden yarattığının idrakinde…

Kara günlerinde anne kucağına sığınan bebekler, kıyımlarda çaresiz evine kaçışan çocuklar ve kadınlar gibi evine sığınsa da, hayatla hesaplaşmasının erkek bir tarafı var. Tebessümden ve suskunluktan heykeller yontan bir yontu ustası yerine göre…

Alnı toprağı ayaklarından çok seviyor.

Yüzü parmaklarından daha bereketli…

Konuşurken, kelimeler dudaklarında masal kuşlarına dönüşüyor.

Yorgun, çünkü biliyor yaşamanın uzun bir yorgunluğa yol açtığını

Dünyada ne kadar insan varsa yüreğinin o kadar odası var. Buna toprağın altındakiler de dâhil… O odalardan birbirine geçen koridorlarda varlığımızın acılarını sürekli diri tutan tablolar, avlularda acıdan ve gözyaşından heykeller de bu yontu ustasının söze dönüşmeyen, dönüşemeyecek olan eserleri… O acılara boyandığı, o insan hallerinden atölyeler kurduğu için ruhunda yorgun ve dingin… Yorgun, çünkü biliyor yaşamanın uzun bir yorgunluğa yol açtığını; dingin, çünkü bu acıyı da yaşatan Allah’a hamdolsun inancıyla yaşıyor.

Necmettin EvciBir de hazarda seferde, uykuda uyanıkken, susarken konuşurken, yüzünden hiç eksilmeyen o kekre hüzün olmasa…

Bir kez olsun kahkahasına tanık olan var mıdır, bilmiyoruz. Bildiğimiz yüz ekşitmesinde bile bir gülümseme…

“Dost” sözcüğünü aşındıranlardan değil, sağaltanlardan…

Diyorum, cennette muhayyel Âdemler ve Havvalar yaratıldı, onlardan bir tanesi, elmayı tam dişleyemedi yahut buğdayı tam çiğneyemedi, tadını tam alamadı, ağzındaki o tat yarım kaldı ve Allah o kuluna, sohbet ederken sözünün tatlı ve doyurucu olmasını nasip etti; o da aramızda dolaşıyor.

Ondandır hayatın akışına ayrıksı bir karışması var.

Dahası da…

 

Mehmet Aycı yazdı

YORUM EKLE