Geçen cumartesi Üsküdar benim için daha da güzelleşti. Çünkü büyük yazarımız ve düşünürümüz Rasim Özdenören’i Üsküdar’da gördüm. Sevdiğimizi görmek evrenimizi de kalbimizi de güzelleştirir.
Üsküdar’ın yemekleri en leziz lokantasında bulduk sevdiğimizi. Oturdukları masada onunla beraber 7-8 kişi daha vardı. Biz de iliştik sofranın bir köşesine. Rasim Baba yemeğinin sonunu sünnetliyordu. Ellerine sarıldık yemeğin bitişini beklemeden. Sevinç ve sevgi insanı aceleci ve atılımcı yapar. Hemen bir şeyleri aşarak sevdiğinize ulaşmaya çalışırsınız. Sevgi kendi kurallarını kendisi belirlemek ister.
Lokantada fena olmak!
Rasim Baba ve beraberindekiler biraz sonra tatlı faslına geçtiler. Ben de bir çorba söyledim ilkin. Kulağım daima Özdenören’de. Çorbayı her kaşıkladıktan sonra da gözümle ulaşmaya çalışıyorum ona. Karşımda şair Cevdet Karal oturuyor. Aydınlık bir yüz ve bir şair dikkati, inceliği var bu simada. Beni bu bereketli sofraya getiren Asım Gültekin bizi tanıştırıyor. Kısa ve sıcak bir tanışma gerçekleşiyor.
Tatlıdan sonra Rasim Baba bu yemeğin ardından çay içmenin caiz olmayacağını söylüyor. Gülümseyerek kahve içmenin caiz olup olmadığını soran zata ‘evet caizdir’ diye cevap veriyor. Çay yemeğin hemen ardından içilirse; yiyecekleri birbirine karıştırıp fena eder, ifna eder, geçersiz kılar diyor. Çok doğal ve sırri bir şekilde mevzu fenafillaha geliyor.
Sevgiyle nefes alıp veren bir yüreğin sevdiklerini anlatmak için her şey bir bahaneye dönüşür. Daha doğrusu her kelimeden ona bir geçiş vardır. Aslında kelimeler onunla vardır, onda vardır. Hayatiyet kazanırlar onunla.
Fethi Ağabey ve Şeyhi Gülhane'de gezinirken...
Biz de nasıl olduğunu bilemeden kendimizi Rasim Baba’nın ‘hatıra çayı’nda buluverdik böylece. Sene 1967 olsa gerek. Yer İstanbul Gülhane Parkı. Büyük Usta Sezai Karakoç’la sevgili dostu Rasim Özdenören ağaçlar arasında seyrandadırlar. Birazdan seyir daha da güzelleşecektir.
Çünkü belki de Hızır arayışında olan bu iki canın karşısında iki can dost daha beliriverir. Biri dostluğu Allah dostlarından emmiş olan Fethi Gemuhluoğlu Ağabeydir. Diğeri ise Fethi Ağabey’in süt ve şarap emdiği zatlardan biri olan Mustafa Özeren canefendidir. Manevi sofralar hazırlayıcısı ve saki, sofraya ve sohbete davet eder sevdiği canları.
Dostun çayıyla oruç bozulur mu?
Meclis ta ezelden kurulmuştur aslında. Lakin biz ancak oraya oturunca anlarız bunu. Çaylar söylenir. Üstad Sezai Karakoç o gün nafile oruç tutmaktadır. Ama sohbet-i canan aşkıyla ona da çay ikram edilmek üzeredir. Sükut suretine bürünür sevgisi. Durumunu izhar etmekten imtina eder. Rasim Baba edeb perdesini yırtmadan söze döker durumu. Karakoç’un oruçlu olduğunu ifade eder. Böylece Sezai Karakoç ‘samanyolunda ziyafet’i devam ettirir.
Bir dernekte iki günlük ziyafet!
Çok kısa bir süre içinde sarf edilen bu sözlerin tadı dimağımızda iken kıyam edildi. Lokantadan çıkıldı. Rasim Özdenören’i iki gün için İstanbul’a davet eden derneğin merkezine varmak için araçlara binildi. Biz de adresi aldıktan sonra otobüsle yola koyulduk. Biraz gecikmeli de olsa Bosna Bulvarı’nın elli metre aşağısındaki dernek merkezine vasıl olduk. Gittiğimizde önceden belirlenmiş mevzular çerçevesinde devam eden konuşmayı dinlemeye başladık.
6 duvarı da çelikten bir odaya kilitlenmek!
Belki bir gün Rasim Özdenören’in üç-dört saatlik sohbet havasında sürdürdüğü bu konuşmasına kısa kısa değinebilirim. Şimdilik Rasim Özdenören’in opürtünizmin, kara-rejimin, her türlü kirli çarkın dışında varlığını idame ettirmeye çalışan bir mümin olduğunu belirteyim. Israrla çıkış yolunu göstermesini isteyen arkadaşlara söylediği şu cümle ne demek istediğimi çok iyi anlatır: ‘Altı tarafı da çelikten olan bir odanın içine hapsedilmiş durumdayız. Hava bile alamayacak durumdayız.’ Bu vahim durumun kabullenilişi bizi opürtünizmin, eyyamcılığın tüm kazanımlarından, faydalarından, nimetlerinden uzak tutacaktır. Tek-sarsılmaz sığınak ve kalemiz Allah’dır!
Mustafa Nezihi hem dinledi hem yazdı
merak ettim muhabbetin vardığı deryayı, dört güzel mümin ne güzel,