Bizim şehitlerimiz vardır. Bizim şehitlerimiz gül kokarlar. Zalime boyun eğmez, dünyalığı ellerinin tersiyle bir tarafa iterler. İşte o şehitlerimizden biri de Fuat Çağlar.
Grup Genç'in şehit Fuat Çağlar için bestelediği ezgi |
Daha ömrünün en güzel yıllarını yaşarken, üniversitede tahsilini sürdürürken şehadete erişmişti Fuat Çağlar. Hep şahitlik etmişizdir ki şehit olanlar bir şehit gibi yaşamış ve bu dünyaya o şekilde veda etmişlerdir. İşte Fuat Çağlar'da da bunu görmek mümkün. Gençliğini şehit gibi yaşadı, şehit gibi yürüdü, şehit gibi tebessüm etti, şehit gibi baktı ve şehit oldu. Misak-ı Milli sevdalısı olmadı. Müslümanların yaşadığı her toprak parçası onun için vatan oldu, yurt oldu. İşte bu yüzden Tacikistan'a gitti ve orada şehadete ulaştı.
Daha lise yıllarında farklıydı diğerlerinden
Fuat Çağlar, gelişimini lise yıllarında başlatmıştı. Çoğu konuda bilinç ve sorumluluk sahibi olmayı bu yıllarda öğreniyordu. Ahlakı ve örnek davranışları onu diğer arkadaşlarından farklı kılıyordu. Bu şekilde de etrafında birçok arkadaşı oluyordu. Birçok meseleyi sorgulamaya, araştırmaya da lise yıllarında başlamıştı. Dersine giren hocaları da onun bu sorgulayıcı ve eleştirel yanını farketmişlerdi.
Filistin'e, Afganistan'a ve daha birçok müslümanların zulüm gördükleri, zor durumda oldukları topraklara bu yıllarda ilgi duymaya başlamıştı. Şehit haberlerini takip eden, onların sevdasına ortak olan bir hal almıştı.
Üniversite yıllarında Fuat denince akla ne gelirdi?
İmam Hatip'ten mezun olduktan sonra Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazandı Fuat Çağlar. Belki de Marmara İlahiyat, ömrünün en bereketli geçtiği dönemin bir parçasıydı. Bu dönemde öğrenci evlerinde kaldı. Yerinde durmayan, adeta kabına sığamayan, yüreği iman dolu bir yapıya sahipti. "Fuat" denildiğinde, arkadaşlarının aklına şu üç kelime gelirdi: İhlas, samimiyet ve kararlılık...
Bir süre sonra üniversite yaşantısını da sorgulamaya başlamıştı. Üniversitenin insan hayatındaki yerini, okul sıralarını, koridorları, üniversitedeki öğrenci yapısını düşünmeye başlamıştı. Arkadaşlarına her zaman, " Bir şeyler yapmalıyız, bu düzeni değiştirmeliyiz, değiştirmek için de cihad etmeliyiz." gibi sözler söylerdi. Bu dönemde bir süre gözden kayboldu. Hindikuş Dağlarına gitmiş, mücahitlerle aynı safta yer almıştı. Dağlarda arzusuna ulaşamadan Türkiye'ye gazi olarak geri dönmüştü.
Bu cihat, ondaki hırsı, azmi ve bilinci arttırarak çoğaltmıştı. "Afganlı’nın orada verdiği cihadı bizler de buralara taşımalıyız." diyordu öğrenci evlerindeki sohbetlerinde. Yaptıkları, onu okulda tanınan bir kişi haline getirmişti. Sürekli arkadaşlarına müslüman olarak kendilerine düşen görev ve sorumlulukları hatırlatan konuşmalar yapıyordu.
Okulda yaptığı faaliyetleri arttırarak devam ettiriyordu. Afişler asıyor, konferans veriyor ve tebliğ faaliyetlerine devam ediyordu. Bir yandan da Müslüman Genç dergisine yazılar yazıyordu. Bitmek, tükenmek bilmeyen bir enerjisi vardı. Bosna Savaşı'nın ilk yıllarında Bosna'ya gitmişti. Müslüman kardeşlerinin yanında olmak, onlara yardımcı olmak amacıyla da bu cihada katılmıştı. Daha sonra Sudan'a gidip oradan yaşananlardan ders alıyordu. Zalimin olduğu her yerde Fuat Çağlar gücü yettiğince karşı koymak için yer aldı. Tek derdi ümmet bilinciydi. Zulüm gören kardeşlerinin dertleriyle dertlenmek.
Çok arzuladığı şehadete Tacikistan'da kavuştu
Son seferine çıkmadan önce yargısız infazla şehit edilen Mevlüt Demir'in kabrine gidip dua etti. Yaz başında farkında olmadan son seferine çıkıyordu. Yine Rabb’ine karşı tevekkül içindeydi. Bu kez yolculuk Tacikistan topraklarıydı. Bu yolculuğun bir özelliği de, daha dört ay önce evlenmiş olmasıydı. Ailesini Allah'a emanet ederek şehadet yolculuğuna başlamıştı. Tacikistan'a girerken namert bir şarapnel parçası genç ve iman dolu bedenine isabet edince Hindukuş Dağları'nda, Bosna'da, Sudan'da erişemediği şehadete Tacikistan topraklarında erişecekti. Böylece hayatı boyunca en çok arzuladığı mertebeye ulaşmış bulunmaktaydı.
Metin Yüksel'in, Sedat Yenigün'ün, Selami Yurdan'ın, Bilal Yaldızcı'nın yolunu sürdürmüş oldu. Şehit gibi yaşadı, şehit gibi dünyaya veda etti. Sömürgeci zalimlerle korkmadan mücadele etti, kurşun sıktı, evini ve ailesini terk etmek zorunda kaldı. Böylece bir neslin de bilincine bir şeyler kazımış oldu Fuat Çağlar giderayak. Allah şehadetini kabul etsin. Allah ondan razı olsun.
"Fuat'ım yiğidim
Kurban yoluna
Çok canlar feda ettik
Sevdan uğruna..."
Cengiz Yalçınkaya ‘ne güzel şehadet’ diyerek yazdı
doksan kuşağı İslamcılarının en bildik en mümtaz şahsiyetiydi Fuat Hoca. Onu arkadaşları çok sevdi. Dsotları sevdi. Beyazıt Meydanları çok sevdi... Tacikistan ve dünyanın mazlumları çok sevdi... Ve fakat Müslümanlar bugün bile çok az insan hariç ne Fuat Hocadan ne Bilal'den ne Bahattin Yıldız abiden ne de diğer şehilerden haberdar?! Kendi mirasını ve güzelliklerini kötü harcayan bir milletin nihayetindeki şu hali çok mu teaccüp ile karşılanmalı sizce? Zannımca zinhar acayiplik barındırmaz şu ha