Günümüz sanat anlayışı insanı yalnızca icra ettiği sanatla sınırlandıran bir yapıda. Bununla birlikte sanatı sahneye ve müzeye konabilecek bir şey olarak kabul etmekte. İkinci cümle ayrı bir tartışma. İlk cümleden devam edersek, çağın önümüze koyduğu sanatçı profili tek yönlü kişilerden oluşmakta. Bu, bir işe daha çok mesai harcamakla o konunun üstadı olunacağı fikrinin mahsulü. İstisna olanlar tabii ki de var. Fakat sahneye çıkanların ve sanatçı olarak lanse edilenlerin ekserisinin icra ettikleri sanatın dışında bir meşguliyetleri olmuyor.
Türk müziğinin meşk silsilesiyle yetişen sanatçılar ise, yukarıda şikayetlendiğim hususları üzerine alınmaması gereken gerçek sanatçılar. O gerçek sanatçıların son dönemdeki en önemli isimlerinin başında gelen Alâeddin Yavaşca, günümüzde şahid olduğumuzun aksine, ne müzik için doktorluğunu ne de doktorluğu için müziğini ihmal etmiş bir şahsiyet.
Gerçek ve entelektüel bir hekim
Türkiye'nin muhtelif meşhur hastahanelerinde doktorluk ve başhekimlik yapan Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca, mesleki hayatı esnasında Tıp Dünyası, Şişli Hastanesi Bülteni, Zeynep Kamil Hastanesi Bülteni, Vakıf Gureba Bülteni, Haseki Tıp Bülteni, Sağlık Bakanlığı Bülteni'nde yayınlanmış 54 bilimsel neşriyata imza atmış ve yanısıra birçok ulusal ve uluslararası sempozyumlara katılmış ve bildiriler sunmuş bir isim.
Alâeddin Yavaşca, tıbbı da bir yerde müzik gibi gördüğünü söyler. Bir çok hekimin aynı zamanda müzisyen olmasını "Çünkü tıp zor iştir. Dertli insanlarla beraber oluyorsunuz. O ruh haletinin ya şiirle, ya güzel sanatlarla ya musikiyle tedavi edilmesi gerekir." ifadeleriyle izah eder. Bu hekimler bana hep hekimlerin hekimi İbn Sina'yı anımsatır.
Türk müziğinin markalarıyla meşk etti
Klasik Türk müziğinin günümüzdeki en yetkin temsilcilerinden biri olan Alâeddin Yavaşca, dünyaya geldiği Kilis'te 8 yaşındayken Batı müziği üslûbunda keman dersleri alarak müzik çalışmalarına başlar. Buradaki müzik hayatı bir ilk adım olarak nitelendirilebilir. Alâeddin Yavaşca lise yıllarında İstanbul'a geldiğinde adeta bir müzik havuzuna düşer. Saadeddin Kaynak, Münir Nureddin Selçuk, Dr. Subhi Ezgi, Hüseyin Sadeddin Arel, Zeki Arif Ataergin, Nuri Halil Poyraz, Refik Fersan, Mes'ud Cemil, Ekrem Karadeniz, Dede Süleyman Erguner, Dr. Selahaddin Tanur, Hakkı Süha Gezgin, S. Ziya Özbekkan, Fehmi Tokay, İ.Hakkı Nebiloğlu, Salih Murat Uzdilek, Artaki Candan gibi Türk müziğinin üstadlarından istifade eder.
Alâeddin Yavaşca'nın istifade ettiği bu üstadlar büyük bir meşk silsilesinin halkalarıdır. Bu meşk silsilesi 17. yüzyıla kadar uzanır. 17. yüzyıla kadar uzanan bu silsilenin en üstünde Tanburî İzak Efendi vardır. Ondan sonra sırasıyla, Hammamizade İsmail Dede Efendi, Zekai Dede Efendi gibi Türk müziğinin köşe taşları olan büyük üstadlarla bugüne kadar sürdürülen bir silsilenin son halkasıdır Yavaşca. Gerçi son halkası demek onun Türk müziğine yaptığı katkıları ve yetiştirdiği öğrencileri yok saymak olur. Kendisinden meşk eden öğrencilerle bu silsile geleceğe aktarılacaktır.
Her yerde hep zirvede
İstanbul Belediye Konservatuarı, İleri Türk Musikisi Konservatuarı, İstanbul Üniversitesi Korosu gibi kuruluşlarda sanatını icra eder ve 1950 yılında açılan imtihanı kazanarak İstanbul Radyosu'nda solist icracı olur Alâeddin Yavaşca. Zamanla Türkiye radyolarında ve TRT bünyesinde danışma, denetleme ve repertuar kurullarında üyelik ve başkanlık gibi önemli görevler alır. 1967'den bu yana solistliği yanında koro yöneticiliği de yapan Yavaşca, ayrıca belirli zaman aralıklarıyla Türkiye radyolarına alınan stajyerlerin hocalığını yapmış ve onların sanatçı olmalarını sağlar. Bütün bu faaliyetlerinin yanında Milli Eğitim Bakanlığı'nın "Türk Musikisi Araştırma, Değerlendirme ve İnceleme Kurulunda, Devlet Planlama'nın 5. Beş yıllık Türk Musikisi Eğitimi Komisyonunda üyelik hizmeti verir.
Büyük bir sanatçı olmanın hemen bütün gerekliliklerini yerine getiren Alâeddin Yavaşca, devlete bağlı bir Türk musikîsi konservatuvarı kurulması yolunda büyük çabalar sarfeder. 1976'dan itibaren de Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'nın yönetim kurulunda ve öğretim kadrosunda çalışır.
Devlet sanatçısı payesi verilir
Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca, Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı tarafından 1990 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı profesörlüğüne atanır ve sözü geçen konservatuarın Ses Eğitimi Bölüm Başkanlığını görevini deruhte eder. Yaş haddinden emekli olduktan sonra 2005 yılının Nisan ayında buradan ayrılır ve Haliç Üniversitesi’nde göreve başlar.
Alâeddin Yavaşca'ya bir çok üniversite fahri doktora verir ve 1991 yılında Devlet Sanatçısı olarak ödüllendirilir. Bununla birlikte muhtelif kurumlar tarafından çeşitli dallarda 200’ü aşkın ödül alır ve Türk mûsıkîsine yaptığı önemli katkılar nedeniyle 2008 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü alır ve 2010 yılında da TBMM Üstün Hizmet Ödülü'ne layık görülür.
Türk müziği arşivine büyük katkı
Mükemmel bir icra sanatçısı olan Alâeddin Yavaşca'nın klasik Türk müziği formunda şaheser besteleri de bulunmakta. 2’si kâr-ı natık, 5’i takım, 1’i ayin-i şerif olmak üzere yapmış olduğu 654 adet bestede; takım, kar-ı natık, şarkı, peşrev, saz semai, medhal, etüd, marş, divan, çocuk şarkıları, Mevlevî ayini, ilahi gibi 33 formda, 74 makam ve 46 usûl kullanmış. Yapmış olduğu bestelerde 159 şairin güftesine yer vermiş. Ayrıca 9 bestekâra ait 21 esere aranağme yapmış. Alâeddin Yavaşca'nın bestelerinin birçoğu radyo repertuarında yer almış, plak ve kasetlere okunmuş. Alâeddin Yavaşca'nın bu hususiyetleri kendisinin ne kadar engin bir kültürü olduğunu göstermesi bakımından çok önemlidir.
Alâeddin Yavaşca'nın icralarından oluşan bir uzun çaları (L.P.), 25 adet 78'lik taş plağı, 15 adet 45'lik plağı mevcuttur. Büyük sanatçı, seçilmiş eserlerden 200’den fazla CD doldurmuş. Ayrıca Yavaşca'nın arşivinde sanat hayatı boyunca seçilmiş eserlerden yaptığı icralardan oluşan 300 civarında CD bulunmaktadır.
Yavaşca, İstanbul Radyosu'nda kendi önerisiyle kurulan ve çalıştırdığı Klasik Türk Mûsıkîsi Erkekler Korosu’nda hocaları Dr. Suphi Ezgi ve Sadettin Kaynak’tan aldığı ve kendisinin geliştirdiği klasik musiki repertuarından faydalanmak suretiyle; Sinan Sipahi tarafından 39 CD'de toplanan ve 40 nadide farklı makamlardan oluşan 47 klasik takımın icrasını sağlayarak Türk mûsıkîsi arşivine büyük hizmeti geçmiştir.
Alâeddin Yavaşca'nın doktorluğu ve sanatçılığı bir arada götürdüğünü söylemiştim. Zeynep Kamil Hastanesi'nde çalıştığı yıllarda, o yıllar gazinolarda sahne alan ve çok beğenilen(!) Zeki Müren ve Müzeyyen Senar'a rakip olarak çıkarılmak istenir. Maddi sıkıntılarla boğuştuğu bir dönemdir. Kendisine mezkur sanatçıların aldığı paranın iki katı teklif edilmesine rağmen teklifi reddeder Yavaşca. Cevabı ise tam bir ders niteliğindedir. "Türk musikisinin bestekârlarının her biri bir evliyadır. Evliyaların yaptığı besteleri sarhoş eğlendirmek için kullanamam” der. Gazinoya çıkınca halkın hoşuna gidecek şeyleri yapmak lazım geldiğini ve onu yaptığı gün de kendisinin biteceğini söyler.
İbnülemin'in meclislerinde bulundu
Hocası Hakkı Süha Bey’in kefil olmasıyla genç yaşta İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın meclisine de girer Yavaşca. "Osmanlı devlet kademelerinde hizmet vermiş, derya bir insandı." cümlesiyle anar İbnü'l Emin Mahmud Kemal'i. O ev kendisi için ilk üniversite olur.
Alâeddin Yavaşca hakkında yapılan bir kaç yayın da bulunmakta. Hasan Oral Şen'in ve Sinan Sipahi'nin Yavaşca'nın biyografisini yazdığı iki kitap var. Yılmaz Pamukçu ise Yavaşca'nın bestelerinin notalarından bir kitap oluşturmuş. Yine Taner Çağlayan, Yavaşca'ya yazdığı şiirleri ve Yavaşca'nın şiirlerini bir kitapta topladı. Bütün bunlardan başka Dr. Semra Özgün ve Sinan Sipahi'nin Alâeddin Yavaşca ile alakalı hazırladığı kitaplar yayınlandı. Alâeddin Yavaşca'nın kendi telif ettiği Türk Mûsıkîsinde Kompozisyon ve Beste Biçimleri isminde bir kitabı da bulunmakta.
Türk klasik müziğinin günümüzdeki en büyük üstadlarından biri olan Alâeddin Yavaşca, İstanbul-Beşiktaş'ta kendi isminin verildiği sokakta ömrünü ve anılarını paylaştığı eşi Ayten Hanım'la hayatını sürdürüyor. Haliç Üniversitesi’nde öğretim üyeliği görevinin yanısıra sanatını da icra etmeye devam ediyor.
Ahmed Sadreddin yazdı